Boğaziçi Öğrencileri 10 Yıldır...
Küçükçekmece'de Riskli Bulunan...
Kocaeli’de ‘Riskli Konut’ Uyarısı
Kaya Tehdidi Altındaki Evlerine...
Sürdürülebilir Kentsel Dönüşümle...
Kentsel Dönüşümle 2 Bin Aile Evsiz Kaldı
Türkiye Müteahhitler Birliğinden...
Kentsel Dönüşüm Mahkemeye...
Sarıgöl'de Kentsel Dönüşüm...
Beşiktaş’ta Kentsel Dönüşüm...
Kentsel Dönüşüm Mağduru 2...
“Binalar Riskli ama Hiçbir Şey Olmamış Gibi Yolumuza Devam Ediyoruz”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kentsel dönüşüm toplantısında yaptığı açıklamada, "İnsanlar hayatlarını kaybetti, binalar riskli duruyor ama sanki hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ediyoruz." ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Avcılar Belediyesi İnovasyon Merkezini ziyaret ederek bilgi aldı ve Kentsel Dönüşüm Bilgilendirmesi sunumunu izledi. Sözcü’de yer alan habere göre; Kılıçdaroğlu, konuşması sırasında İstiklal Caddesi'nde patlama olduğu bilgisini alması üzerine ilk açıklamasını burada yaparak şöyle dedi: “Şu bir gerçek. Biz bu ülkede barış içinde yaşamak istiyoruz. Görüşlerimiz farklı olabilir. Ne olursak olalım; bu ülkede bayrağımızın altında, vatanımızda özgürce yaşamak istiyoruz. Her türlü teröre karşı gönül birliği yapmak zorundayız. Her türlü teröre karşı ortak ses çıkarmak zorundayız. Terörü lanetlemek zorundayız. Terör nereden, kimden gelirse gelsin, kaynağı ne olursa olsun teröre karşı bu ülkede yaşayan 85 milyonun aynı şeyi seslendirmesi lazım. Terörü ve terörü yapanları, onlara destek verenleri lanetlemesi lazım. Bunu yaptığımız zaman gönül birliğimiz olur, kucaklaşmamız daha güzel olur. Bunu yapacağız.” Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Eğer insana saygılıysanız, bir kente saygılıysanız var olan riski azaltmanız gerekiyor. Kaynaksa kaynak yaratmanız gerekiyor. İnsan potansiyeli olarak zaten yeteri kadar mimarımız, mühendisimiz, müteahhidimiz var. Malzeme açısından hiçbir sorunumuz yok. Yeteri kadar Türkiye'de malzeme de üretiliyor. O zaman şöyle bir sorunla karşı karşıyayız. Neden bugüne kadar büyük deprem riskine karşı doğru dürüst, ciddi bir önlem alınmadı? Evet, bu soru hâlâ meydanda duruyor. İkinci soru, önlemi almayan siyasal iktidarın kayıtsızlığı niçin devam ediyor? Üçüncü soru, bu kayıtsızlık devam ettiği süre içerisinde acaba sivil toplum örgütleri, siyasal partiler, meslek kuruluşları neden bu konuda önlem alınması gerekir diye siyasal iktidara zaman zaman görevlerini hatırlatmadılar? İnsanlar hayatlarını kaybetti, binalar riskli duruyor ama sanki hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ediyoruz. ‘Liyakat olmadan bir devlet yönetilemez’ Ben ısrarla zaman zaman ifade ederim. Bu devlette liyakat lazım. Liyakat olmadan bir devletin yönetilemeyeceğini, işi eğer ehline teslim edemezseniz, sorunların da çözülemeyeceğini hemen hemen gittiğim her ortamda anlattım. Doğal olarak seçilen bir belediye başkanı, kendi beldesinde, yönettiği beldede yaşayan halkı korumak zorunda. Riski biliyor ve görüyor ama kimse bir adım atmıyor. Tam tersine engeller çıkarılıyor belediye başkanlarına. O da bulduğu bir yöntemle sorunu çözmeye çalışıyor ve önemli miktarda, Avcılar'da yıkılacak olan binaların büyük bir kısmı yeniden inşa edildi. Bir uyum içinde yapıldı bu ve gerçekten bugün belli sokakları gezdik, bazı yıkılan binaları yerinde görmüştüm. ‘Devleti yönetenlerin akılla, bilgiyle, hareket etmeleri gerekiyor’ Tümü yeniden planlanıyor. İhaleye çıkılıyor, eğer ihaleye müteahhit girmezse İzmir Büyükşehir'in İZBETON'u ‘yüzde bir kârla ben inşaatı yapacağım' diyor. Böylece blok olarak belli mahallelerin topluca yeniden yapılanma şansı çıkıyor ortaya. Öyle bir çalışma var İzmir'de de. Burada da var. Burada ayrıca büyükşehir belediyemiz gerçekten büyük bir sorumluluk üstlenerek hangi binalar süratle yıkılacak ya da yıkılması gerekiyor; rakamlar verildi. Rakamlar gerçekten korkunç. Şimdi rakama baktığımızda 6 milyon 700 bin konut riskli. Her konutta dört kişi olsa 25 milyon ediyor. 25 milyon rakamını, devleti yöneten bir kişi hafızasının bir yerinde tutsa o gece uyuyamaz. Uyumaması lazım. 25 milyon kişinin hayatı riskteyse ve siz hâlâ hiçbir şey yapmıyorsanız, riski hâlâ görmek istemiyorsanız ciddi bir sorunumuz var demektir. Çözülmesi lazım ama çözüm elbette ki, siyasi otoritenin yani devleti yönetenlerin akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle hareket etmeleri gerekiyor. Kendi insanlarına değer vermeleri gerekiyor. ‘Devleti yönetenlerin sorumluluğu, halkıyla uyum içinde sorunlarını çözmektir’ Burada da en azından İstanbul'un daha güzel bir portresi ortaya çıkacak' diye düşünecektir ama hayır, bunu hiç yapmadılar. Boş alanlara yeni konutlar yaptılar, konutu olmayanlar gitti. Durumu iyi olanlar aldı ama Bağcılar'daki gene kaldı. Kimse onların yüzüne bakmadı. Şimdi ‘zorla yıkacağız' diyorlar ama kavga ediyorlar halkla. Devleti yönetenler halkıyla kavga etmez. Devleti yönetenlerin sorumluluğu, halkıyla uyum içinde sorunlarını çözmektir. Eğer siz halkınızla, yönettiğiniz toplumla uyum içinde onların sorunları çözerseniz o zaman saygınlık kazanırsınız. Vatandaşın da yönetime saygısı olur. İnsanları alıyorsunuz, kapının önüne koyuyorsunuz. İyi de bu insan nereye gidecek? Evini yıkıyorsunuz, nereye gelecek bu insanlar? 20 yıldır siz nerelerdeydiniz? 20 yıldır neden görmediniz? 20 yıldır bütün uyarılara rağmen niye sessiz kaldınız? Bunu, mimar, mühendis odalarının sorması lazım. Siyasal partilerin sorması lazım. Sivil toplum kuruluşlarının sorması lazım. Müteahhitlerin sorması lazım. İnşaat malzemeleri üreten firmaların sorması lazım. Ölecek olan insanlar bizim insanlarımız. Hayatı risk altında olan insanlar, bizim insanlarımız. Bu insanların büyük bir kısmı, orta alt gelir grubuna sahip olan insanlarımız. Durumları iyi olmayan insanlar bizimdir ama sahipsiz insanlarımız bir anlamda. Sorun çok büyük ama çözülmez değil. Bütün bu sorunların tamamı çok kısa süre içerisinde akılcı politikalarla çözülebilir. Elin oğlu çözüyor da biz neden çözmüyoruz? Japonya'da deprem oluyor, kimsenin burnu kanamıyor. Üstelik daha fazla oluyor. Bütün sorun Türkiye'yi yöneten siyaset kurumunun geleceği iyi sorgulayamamasından, geleceğe yönelik sağlıklı, tutarlı planlar yapmamasından kaynaklanıyor. Türkiye'nin artık bu yapıyı, bu anlayışı değiştirmesi lazım. İnsana eğer saygı duyuyorsanız, insanımıza saygı duyuyorsak, onun yaşamına saygı duyuyorsak bu anlayışın değişmesi lazım. Bu anlayışın demokratik yollarla değişmesi lazım.” |