stanbul'un elde kalabilen tarihsel değerlerini yaşatmak isteyenler, 22 - 23 Kasım 2007'de yapılan "Beyoğlu'nun Dünü Bugünü Yarını" sempozyumunu "merak"la izlediler. Osmanlı'dan günümüze "kültür, sanat ve eğlence merkezi" özelliğini yitirmeyen bu "Avrupai" semtimiz, giderek artan şu "kentsel yozlaşma"nın elinden acaba nasıl kurtulabilir? Etkinliğin yapıldığı Tepebaşı' ndaki İtalyan Kültür Merkezi binasının "Beyoğlu Belediyesi'yle yaşıt" olduğunu söyleyen İtalyan elçi; "bu bölge, o dönemlerin İtalyan mimarlarının başka yapılarıyla da süslenmiştir" derken kente kattıkları mimari değeri de anımsatıyor gibiydi... Prof. Doğan Kuban ise "hatta burada Avrupa'dakilerden daha iyileri vardır; çünkü daha güzellerinin yapılması istenmiştir" diye yanıtlarken Beyoğlu'nun geçmişteki "beğeni düzeyi" ni de vurguluyordu...
İKSV Başkanı Şakir Eczacıbaşı , bu semtin her dönemde "aydınlanma"nın beşiği olduğunu, Atatürk' ün de 1919'dan önce burada yaşadığını belirtince düşündüm; "aklın ve yaratıcılığın mükemmelliğini kanıtlayan tarihsel dokularımızın yerini imar rantının kimliksiz apartmanları aldıkça, akla ve yaratıcılığa düşman 'gerici'liğin de yaygınlaşması, rastlantı olabilir mi?"
Nitekim "Beyoğlu ilçesi"nde de özellikle son yıllardaki seçimlerde, "betonlaşmış" ve "kaçak yapılaşmış" semtlerden "dinci-muhafazakâr"lara oy çıkarken kültürel dokusunu sürdürebilen "merkez"in sakinleri ise öteden beri çağdaş, ilerici ve sol partileri yeğliyorlar... Yani, tıpkı İstanbul gibi Beyoğlu'nda da "muhafazakâr" yöneticilerin seçilmesi, eski ve yasal semtlerde yaşayan azınlığın değil, özellikle "imar talanıyla iç içe" yaşanan bölgelerdeki çoğunluğun "demokratik tercih"i...
Nitekim sempozyum salonunu, Beyoğlu'nun geçmişini, geleceğe de esin kaynağı yapmak isteyenler doldururken "geleceği belirleme erkine sahip siyaset"in taraftarları belli ki oralı bile değillerdi...
İstanbul Gerçeği...
Beyoğlu Belediyesi'nin 150. yılını kutlama programı içinde, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı' nın (İKSV) katkılarıyla düzenlenen sempozyumda, edebiyattan tiyatroya, eğlence yaşamından alışveriş kültürüne kadar, Beyoğlu'nun hemen tüm yönlerini irdeleyen bildiriler sunuldu.
Ne var ki bunların önemli kesiminin sadece "İstiklal Caddesi" yaşamı ve "Galata"yla sınırlı kalmaları da eleştiri konusu oldu. İlk oturumda Doğan Kuban'ın, son otururumda da mimar Doğan Hasol' un Beyoğlu ile İstanbul'u "birlikte" ele alan konuşmaları da olmasa, "Pera"nın yazgısını artık kendisinin değil "metropol"ün belirleyeceği gerçeği tümüyle unutulacaktı...
Gerçekten de "eski Beyoğlu" özlemi içinde hemen hiç değinilmeyen kimi "yeni" İstanbul projeleri var ki adeta "karabasan" gibiler...
Örneğin, şu "Galata Port" denen "kıyı işgali" gerçekleşirse, Boğaziçi'yle en geniş buluşmayı sağlayacak kıyı alanı "kapanacağı" gibi, Taksim otelleriyle İstiklal Caddesi mağazaları da darbe yiyecekler; çünkü Galata Port'un asıl amacı, "turist rıhtımında otel" ler ve dev alışveriş merkezleriyle gemilerden inenlere "baraj" oluşturmak...
Benzer şekilde, Tarlabaşı için geliştirilen "sözde kentsel koruma" projesi de Beyoğlu'nun çok önemli mimari zenginliğini, adeta "film seti dekoru"na dönüştürmeye aday... "Sözde" diyorum, çünkü bu tarihi "yokuş"lardaki özgün binaların sadece "cephe"lerini saklayıp gerisini yıkan ve tarihi görüntü arkasında karaktersiz mekânlar öngören bir "koruma"! projesi, dünyanın neresinde görülmüş...
Ya şu trafiği rahatlatma adına Dolmabahçe-Dolapdere arasında süren "karayolu tüneli"ne ne demeli? "Otomobil aşkı"na bu kez de Beyoğlu'nun altı oyulurken aynı zamanda üstünün de hırpalanmasına kimse aldırmıyor. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe açıkladı; tünelin üzerindeki binalarda "ciddi çatlamalar" var...
Evet... Durmadan Beyoğlu'nun "aydınlık geçmiş"ini konuşurken "geleceğini karartacak" projeleri de sorgulamaya bakalım ne zaman önem vereceğiz...
|