Kültür ve Turizm Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler
Müşavirliği’nden bu başlık altındaki yazımla ilgili olarak
“okurlarla da paylaşılması” istenilen bir açıklama aldım.
Önce 29 Ekim’de “Ayağa Gelen Kısmet Tepile!” başlıklı
yazımda “54. Uluslararası Avukatlar Birliği (UAB)” toplantısının İstanbul’da
yapılacağını, dünyanın dört bir köşesinden gelecek avukatların Türkiye açısından
önem taşıyan ‘kültürel varlıkların korunması, pazarı, müzeler, uluslararası
hukuk ve avukatların rolünü” de tartışacaklarını duyurmuştum.
Sonrasında 5 ve 9 Kasım tarihli yazılarımın özü olan şu satırları
anımsayalım: “Allah için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ne bir hukuk müşaviri,
ne Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü, ne kaçakçılık uzmanları toplantıya
katıldı.”
UAB toplantısında “dinleyici” olmak için dahi kişi başına 500 Avro kayıt
parası ödenmeliydi. Koskoca Kültür Bakanlığı’nın beş kişilik hukukçu, yönetici
ve uzman heyeti için 5 bin liralık “ödeneği olmadığından” Türkiye adına
“dinleyici” olarak dahi kimse katılmamıştı!
Açıklamada “ödeneksizliğe” değinilmeden katılmayış nedeni olarak “Kültür ve
Turizm Bakanlığı’na toplantıya katılım konusunda resmi bir davet yapılmamıştır”
denilmekteydi. Kaldı ki “ödeneksizlik” gerekçesini bakanlığın bir genel müdürü
bana sözlü olarak açıklamıştı.
Benzeri bir olayı Mart 2008’de yaşamıştık. Yunan hükümeti, UNESCO ile
Atina’da ortaklaşa düzenlediği “iade edilen tarihsel miras” toplantısına
dünyanın dört bir köşesinden “yetkililer” katılmıştı. Komşumuz, Türkiye’den bir
“yetkiliyi” çağırmamış, ancak “ilgili” olarak beni davet etmişti. Durumu
açıkladığımda Bakanlık, “davet edilmediği” bu toplantıya bazı uzmanlarını apar
topar “dinleyici” olarak göndermişti!
***
Tarihsel, kültürel ve dinsel mirasın yerinde korunması amacıyla uluslararası
iki anlaşmanın olduğunu, Türkiye’nin 1970 tarihli UNESCO
sözleşmesini imzaladığını, 1995 tarihli UNIDROIT
anlaşmasını imzalamadığını yazmıştık.
Güney Amerika ülkelerine “uyuşturucu kaçakçılığını önlemeleri” konusunda
baskı yapan Vaşington, onlardan gelen “Sen de kültürel, tarihsel ve dinsel
varlıklar kaçakçılığını önle” tepkisiyle 1983’te UNESCO anlaşmasını imzalayıp
“Kültürel Varlıklar Yasası’nı” çıkarmak zorunda kalmıştı.
Yasa, eski eser kaçağından yakınan ülkelerin Vaşington ile ikili anlaşma
yapmalarını öngörüyor. ABD’nin gümrüklerine gelen eserler için Amerikalı
gümrükçüler ithalatçıya “Git kardeşim o ülkeden yasal çıkış belgesi getir”
diyor. Türkiye gibi “bu tür nesnelerin zaten ihracatını yasaklamış olan” ülkeden
bir ay içinde “ihracat belgesi” gelmezse o nesne, ilgili devletin konsolosluğuna
teslim ediliyor.
Bugüne değin Vaşington ile anlaşma imzalayan 14 ülke arasında Güney Kıbrıs da
var. Yunanistan iki ay önce görüşmeleri başlattı. En çok yakınan Türkiye 1991’de
incelemelere başlamış, ilgili genel müdürlüğün ilgisiz görevlilerince rafa
kaldırılmıştı! Bakanlık açıklamasında şöyle deniliyor:
“Ülkemiz ile ABD arasında kültür varlığı kaçakçılığının önlenmesi ve yasadışı
ithal ve ihracının önlenmesi amacıyla bir anlaşma imzalanması için, 1990’lı
yıllarda çalışmalar başlatılmıştır. ABD ile yapılan görüşmeler sonucunda, ABD
tarafından bahse konu anlaşmanın imzalanabilmesi için, Türkiye tarafınca,
Anadolu’da varlık göstermiş uygarlıkların karakteristik özelliklerini yansıtan
eserlerden bir katalog oluşturulması gerektiği öne sürülmüştür. Kurulan bilim
komisyonunca, 36 uygarlığı barındırmış bir coğrafyaya ilişkin olarak bir eser
kataloğu hazırlanmasının uygun olmadığı değerlendirildiğinden, görüşmeler
nihayetlendirilememiştir.
Söz konusu katalog yapılsa bile yazıda belirtildiği gibi ABD gümrüklerinde
yakalanan her eserin anında iadesi söz konusu olmayıp gümrük elemanlarının gelen
eserleri kataloglardan tarayıp tanımlayabilmesi halinde iadesi için gerekli
işlemler gerçekleştirilebilecektir.”
Bakanlık, bu açıklamayla tereciye tere satıyor.
Birinci örnek... Bu yasa gereği Vaşington’da kurulan ve doğrudan ABD
Başkanı’na bağlı olan özel komitenin o tarihte başkanı olan İzmir doğumlu Jack
A. Josephson Türkiye’ye gelip bu anlaşma için yalvarmıştı. O zaman Josephson ile
görüşmüştüm.
İkinci örnek… Dışişleri Bakanlığı Aralık 1991’de beni ve Hukuk Müşaviri Özden
Sav’ı konuyu incelemeye ABD’ye gönderdi. ABD Dışişleri Bakanlığı, Gümrük Örgütü
ve ilgili resmi kurumların yanı sıra ABD ile anlaşma imzalamış ülkelerin
büyükelçilikleri, önemli ABD müzelerinin yöneticileri, eski eser ticareti
yapanlarla görüştükten sonra 32 sayfalık raporu iki bakanlığa sunmuştum. (Raporu
Sayın Bakan Ertuğrul Günay ve kurmaylarına yeniden göndereceğim!)
Üçüncü örnek… Ankara’daki ABD Büyükelçiliği Kültür Müsteşarlığı bu anlaşma
için yırtındı. Bunların başında gelen Helena Kane Finn döndüğü Vaşington’da
bakanlığın Eğitim ve Kültür Müsteşar Yardımcı Vekili olarak bu konuyla uğraştı.
Ocak 2001’de İtalya ile anlaşmayı bizzat kendisi imzaladı. Çok iyi Türkçe bilen,
“Türk romanlarını” çevrileriyle Amerikalılara tanıtan ve büyükelçi olan eşi
Robert Finn ile Bodrum’da evleri var. ABD Büyükelçiliği anlaşmayı şimdilerde
yine gündeme taşıyor!
Raporum üzerine Kültür Bakanlığı’nda bir bilim komitesi kuruldu. “Hakkı
huzur” gibi bir ödeme yapılmayınca bilim insanları “Türkiye’de 36 uygarlığın
kataloğu hazırlanamaz” diyerek işin içinden sıyrıldılar. En azından, rahmetli
Profesör Ekrem Akurgal’ın “Anadolu Uygarlıkları” kitabını temel alıp, her
uygarlığın özelliklerini taşıyan eserlerin bulunduğu müzelerden bol fotoğraf
ekleselerdi, katalog en fazla altı ay içinde tamamlanabilirdi. Anlaşma da rafa
kaldırılmazdı!
***
20 Kasım Cumartesi günkü Habertürk gazetesinden bir haber: “ABD’den Roma
dönemine ait bir heykel İtalya’ya iade edildi!”
21 Kasım Pazar günkü Akşam gazetesinden bir haber: “Peru’nun kayıp eserleri
ABD’den anavatana geri dönüyor!”
Bu ülkeler bu anlaşmayı imzalamasalardı Amerikan mahkemelerinde yıllarca
uğraşıp bol sıfırlı dolarları harcamak zorunda kalacaklardı!
***
ABD yasası, yalnızca bir uygarlık için (örneğin Urartu), hatta bir “kabile”
için dahi başvuru yapılabileceğini söylüyor. Güney Kıbrıs bunu “Bizans sanatı”
için yaptı. Şimdi ABD gümrükçüsü Türkiye’den kaçırılan Bizans eserleri için
Güney Kıbrıs’ı muhatap alıyor. Yunanistan’ın başvurusu imzalandıktan sonra
Türkiye çıkışlı bir Yunan heykeli için de Atina muhatap alınabilecek!
***
Bakanlığın açıklamasında bir noktada daha tereciye tere şöyle satılıyor:
“1970 UNESCO Sözleşmesi’nin kültür varlığı ticareti yapan ülkeler tarafından
imzalanmaması ve uygulamada yaşanan sorunlar nedeniyle düzenlenen UNIDROIT
sözleşmesi ile ilgili toplantılara ülkemiz tarafından katılım sağlanmıştır.
Ancak ülkemiz tarafından öngörülen birtakım çekinceler sebebiyle
imzalanmamıştır. Son yıllarda kültür varlığı ticareti yapan ülkelerin UNESCO
Sözleşmesi’ni imzalamış olmaları da ülkelerin UNIDROIT Sözleşmesi üzerine
eğilmemelerine sebep olmaktadır. Bununla birlikte söz konusu anlaşmaya ilişkin
çekincelerin irdelenerek, yeniden değerlendirileceği çalışmalar başlatılmıştır.”
İstanbul toplantısında da vurgulandığı gibi UNIDROIT’yı Türkiye’nin “Karun
Hazinesi” ve “Elmalı Definesi” davaları ateşlemişti. 1991-94 yılları arasında
dört yıl Roma’da UNIDROIT toplantılarında Türk diplomatları ve Kültür Bakanlığı
uzmanlarından oluşan heyette iki yıl “danışman” olarak görev yaptım.
ABD, İngiltere, Almanya, İsviçre gibi “pazar ülkeleri”; Türkiye, Irak, İran,
Hindistan gibi “kurban ülkelerini” kafakola almak için bir anlaşma taslağını
toplantıya sunmuşlardı. Ancak kurban ülkelerinin direnişleri ile taslak önemli
ölçüde “pazar ülkeleri” aleyhine çevrilmişti. Özellikle Türk, Yunan ve Güney
Kıbrıs Rum heyetlerinin birlikte hareket edip “değişilik önergeleri” sunarak
toplantıda işbirliği yaptıklarını da düşünebiliyor musunuz?
|