Ali Ağaoğlu, bu ismi biliyorduk, ama son birkaç haftadır her
kanalda reklam filmini izledikçe daha bir yer etti zihnimizde. Billboard’lar ve
gazeteler de cabası. Hatta radyolarda bile onun sesi var. Nedeni;
İstanbul Ayazma’da, Olimpiyat Stadı’nın yanında başlayan son
projesi “My World Europe”. Ağaoğlu, “Herkes iyi yaşamayı hak
ediyor” sloganıyla, “10 bin TL peşin, daire senin” diyor reklamda. Bir anda
farklı bir şöhret kapısını açan Ağaoğlu’na şimdi reklam ve oyunculuk teklifleri
yağıyor. ABD’nin emlak kralı Donald Trump da kendi
reklamlarında oynamıştı. Ağaoğlu bu benzetmeye pek sıcak bakmıyor olsa da
markasının yüzü olduğu gerçek. Ali Ağaoğlu’na bu yüzden “Oflu
Trump” denmesi kaçınılmaz.
Biz de onunla buluştuk. Rahat bir adam. Dobra dobra konuşuyor, çekinmiyor.
Eleştirilere açık, sinirlenmesi zor gibi. Kolektif çalışmaya inanıyor,
başarısının da buradan geldiğini söylüyor. Aynı zamanda inatçı ve hırslı.
Rakiplerinin başarısı onun için de başarı demek. Kaybetmeyi de biliyor. Yoğun
çalışıyor, hatta çalışarak dinlenenlerden. Zenginliğini de özel hayatını da
saklamıyor. Milyon dolarlık arabaları seviyor, genç kadınlardan hoşlanıyor.
Diğer zenginlerden farklı olduğunu düşünüyor, “Ben halkım, herkestenim” diyor,
“o yüzden zenginim diye kimse benden nefret etmez.”
- Son dönemde bir “rock yıldızı” kadar popülersiniz. Herkesin sizin
hakkınızda bir yorumu var. Reklama çıkmak için niye bu kadar geç kaldınız ya da
şimdi niye çıktınız?
- Hayatım boyunca olduğum gibi göründüm. Her şeyimle ortadayım. Bunu
eleştiren de var takdir eden de. Bu proje ise benim için çok önemli. Daha önce
on binlerce konut yaptım ama buna ayrı inanıyorum. Belki de en iddialı projem.
Reklam ajansından böyle bir teklifle gelince, “Neden olmasın?” dedim. Elbette
hemen para istedim. Üç istedim, birini verdiler. Onu da eğitime yatırdım.
Türkiye'de insanlar birbirinin gırtlağını sıkarken bu reklamla bir ferahlık
getirdiğimi düşünüyorum. Çünkü umutlu ve gülümseyen bir iş yaptık. Yönetmen
Sinan Çetin de söylediğine göre en kolay filmini çekti.
- Televizyona transfer olabilirsiniz belki. İzleneceğiniz
kesin.
- Çok teklif var. “Tamamen duygusuna” bakarız bu işlerin artık. Dedim ya ben
eğitim gönüllüsü bir insanım, cehaletten çok korkuyorum. Bu kadar genç nüfusumuz
var, onları eğitirsek ihya oluruz, aksi takdirde bir saatli bombamız olur. O
yüzden gelen en yüksek teklifleri kabul edip hepsini eğitime yatırmak
istiyorum.
- Reklam kampanyanız başarılı, orası kesin. İki haftalık bir dönemde
konutların çok büyük çoğunluğu satıldı. İnsanlar sabahın köründe kuyruğa
giriyor. Nedir bu işin sırrı?
- Türk ekonomisine çok güveniyorum. Çünkü genç, dinamik ve üreten bir
ekonomi. Şu anda My World Europe’un satış ofislerinde insanlar sabah 6’da
kuyruğa giriyor, işlemler gece 12’ye kadar devam ediyor. İki haftada 3 bin 100
konutun 2 bin tanesinin satış sözleşmesini yaptık. Bu işin sırrı güven. Çünkü
biz verdiğimiz her sözü tuttuk. Ben hiçbir işi yarım bırakmadım ve arkamdan kötü
söz söyletmedim. Aslında herkes kendini çok sever, kimse bizi kendinden daha çok
sevmez. Demek istediğim insanlar kazanacaklarından, zarar etmeyeceklerinden
eminler, bu yüzden her şey bu kadar hızlı ilerliyor. Konutları aldığı paranın
altına satan yoktur, varsa bana gelsin! Doğru fiyat, doğru ödeme koşullarıyla
yani kiranın biraz üstünde bir ödeme koşuluyla konut sahibi olma fikri zaten çok
cazip.
- Türkiye’deki konut inşaatını en iyi bilen insanlardan birisiniz. Bu
topraklardaki aileler ne istiyor?
- Kimsenin iş garantisi olmadığı için herkesin konuta bakışı farklı. “İşsiz
de kalsam bir sığınağım olsun” anlayışı yaygın. Türkiye’de geleceğiyle ilgili
kimsenin garantisi yok. Ama “evim olursa nasıl olsa yaşarım” mantığı var. Yani
ev, sigorta. Böyle olunca konut ödemeleri de en istikrarlı ödemeler oluyor.
Konut borcu ödememe konusunda Türkiye listenin sonunda. 2000'li yıllardan sonra
konuta bakış biraz değişti. Başını sokacak bir evden öte bir yaşam biçimi ve
rahatlık aranmaya başladı. Özellikle büyük şehirlerde insanlar trafikte
kaybettiği kadar zamanı evde çocuğuna ayıramıyor. Bizim evlerimizde aileyle
geçirilecek zamanı arttırmak hep ilk hedefimiz oldu.
- Siteler, korunaklı bir yaşam. Tüm bunlar insanları sokaktan ve
mahallenin samimi ortamından uzaklaştırmıyor mu?
- Biz mahalle kültürü ile sokakta büyüdük. Şimdi çocuğunu sokağa
çıkaramazsın. İşte bu yüzden site türü yaşam çocukların güven içinde sokakta
yaşaması için uygun ortamı sağlıyor. Eleştirilebilir ama gerçek bu.
Apartmanlarda bilgisayar başında “salon çocuğu” olmak da var. Bizim
projelerimizin yüzde 80’inden fazlası çocuklu ailelerin tercihi. Demek ki
anlatmak istediğimizi anlatmayı başarmışız. Bir de deprem tehdidi var.
İstanbul’daki binaların yüzde 70’i depreme karşı güvenli değil. Tüm bu
sebeplerden bize olan talep artıyor. Ulaşım için yapılan projeler de arttıkça
her şey yoluna giriyor.
Rakibimin de işinin iyi olmasını isterim
- Türkiye ekonomik ve siyasal anlamda kaygan bir zeminde. Her an her
şey olabilir, krizler deprem gibi yıkıcı oluyor. Şu an rüzgâr sizden yana belki
ama hiç korktuğunuz olmuyor mu?
- Asla. İşini doğru yaparsan Türkiye’de her zaman iş var. Türkiye kendi
gücünün farkında değil. Biz krizlere alışığız, bağışıklığımız yüksek. En büyük
eksikliğimiz kolektif çalışma ve uzlaşma sıkıntımız. Kardeşler bile
ortaklıklarda birbirine düşüyor. İşte benim, bizim farkımız burada. 2001
krizinde beş projeye aynı anda kazma vurdum. 2008-2009 küresel krizinde de
projelerim devam etti, bir kişiyi bile işten çıkarmadım. Başarı bir ekip işidir.
Ben yokum aslında o yüzden hep “biz” varız. İnsanlar krizde ekmek almaya
korkuyorlardı ama konutlarımız satıldı. Türkiye’deki kriz psikolojisi o zaman
kırıldı. Ama ben kriz fırsatçısı değilim yanlış anlaşılmasın, krizi fırsata
çeviririm yalnızca.
- Hiç kaybetmediniz mi?
- Kâr-zarar kardeştir bu işte. Kaybetmesini bilmezsen kazanamazsın.
Hırslıyım, ama aklımın önüne geçmesine izin vermem. Her proje öncesi çok ciddi
bir ön çalışma yapıyoruz. Yani riski en düşük hale çeviriyor ve sonra yolumuza
devam ediyoruz.
- Ya rakipleriniz?
- Rakibimin de işinin iyi olması isterim. Çünkü benim işim onlara bağlı.
Herkesin işi olsun, ama benimki en iyisi olsun, derdim bu. Etrafıma bakıyorum da
kötü proje yok şu an.
1 Mayıs’ta Gaziosmanpaşa’da Rolls Royce’umla geziyordum
- Yoğun çalışıyorsunuz. Geceniz gündüzünüz yok gibi.
-?İşimin başına burada çalışan çaycıdan önce geçerim. Yaz geldi geçti
yalnızca üç kere Bodrum’a gittim. Bir kez cuma günü, iki kez de cumartesiydi.
Pazartesi sabahı işimin başındaydım. Benim için üç gün art arda tatil yapmak
büyük lüks. Zengin bir aileden geldim, sonra her şeye sıfırdan başladım ve
bugünlere geldim. Yani Türk filmlerindeki zengin fabrikatörden olmadım,
olmayacağım da. Ben Bebek’te ayda bir kere kahvaltı ediyorsam yedi kere
şantiyede işçilerle kahvaltıdayım. 1 Mayıs’ta da Gaziosmanpaşa’da üstü açık
Rolls Royce arabamla geziyordum. Kimse bana zenginim diye nefret duymaz. Çünkü
ben herkestenim.
- O yüzden magazinde de lüks arabalarınız ve genç kızlarla kendinize
yer buluyorsunuz.
- Magazinde göründüğü kadar gezen bir adam değilim. Sanki tüm yaz sevgilimle
deniz keyfi yaptım gibi görünüyor. Hem eşimden 13 yıldır ayrıyım, sağlıklı bir
adamım. Espriliyim, üstelik yakışıklıyım da... Gizli saklım da yok, yaşıyorum.
Bunu gizli yaşamak kolay olanı. Şeffafım, beynimdekini, düşündüğümü bile
görürsünüz. Hatta beynim var mı yok mu o da tartışılır. Bakın bir Karadeniz
fıkrası vardır; beyin satan bir dükkânda geçer. Alman beyni 100, Fransız 200,
İspanyol 300, İngiliz beyni 500 dolara alıcı bulur. Ama Karadenizli beyni 2000
dolardır. Öyle olunca adamın teki satıcıya sorar “Bunun farkı ne? diye, satıcı
“Yirmi tane kesiyoruz beş tanesinden çıkıyor o yüzden” der. İşte Karadeniz
insanı farklıdır, çözüm üretir. Nasıl çözüm üretir o da tartışılır. Mizah
anlayışı da kendine özgüdür. O yüzden benim için on tane yarım bir bütün etmez.
- Çapkınsınız da...
- Hayatımın yüzde 99’u iş üzerine kurulu. Yüzde biri arabalar ve kadınlar.
Ama maymun iştahlı değilim. Gecelik ilişkileri sevmem. Öyle olsam İstanbul'da
neler neler yapardım. Benim hayatla mücadelem doğduğumda başladı, hiç de
bitmedi. Şimdi gençler kolaycı, kolay pes ediyor. Ben hep önüme çıkan engeli
aşmanın hesabını veririm kendime. O yüzden bende geri vites yok.
- Çocuklarınızla ilişkileriniz nasıl?
- Çocuklarımla arkadaşım. Hep öyle olmaya çalıştım. Babam beni ilkokuldan
beri işin içinde yetiştirdi, çocukluğum şantiyede geçti. Ben de onları işime
yakın tutuyorum. “Babanızın kızacağı değil, duyduğu zaman üzüleceği şeyi
yapmayın” diyorum. Yani her babanın istedikleri benim de istediklerim.
- Cevabını bildiğimiz bir soru ama emekli olmayı düşünüyor
musunuz?
- Hiç düşünmüyorum. Ben Ofluyum ve Tanrı ile kontratım daha
uzun.
|