br />
Rakibimin de işinin iyi olmasını isterim
- Türkiye ekonomik ve siyasal anlamda kaygan bir zeminde. Her an her
şey olabilir, krizler deprem gibi yıkıcı oluyor. Şu an rüzgâr sizden yana belki
ama hiç korktuğunuz olmuyor mu?
- Asla. İşini doğru yaparsan Türkiye’de her zaman iş var. Türkiye kendi
gücünün farkında değil. Biz krizlere alışığız, bağışıklığımız yüksek. En büyük
eksikliğimiz kolektif çalışma ve uzlaşma sıkıntımız. Kardeşler bile
ortaklıklarda birbirine düşüyor. İşte benim, bizim farkımız burada. 2001
krizinde beş projeye aynı anda kazma vurdum. 2008-2009 küresel krizinde de
projelerim devam etti, bir kişiyi bile işten çıkarmadım. Başarı bir ekip işidir.
Ben yokum aslında o yüzden hep “biz” varız. İnsanlar krizde ekmek almaya
korkuyorlardı ama konutlarımız satıldı. Türkiye’deki kriz psikolojisi o zaman
kırıldı. Ama ben kriz fırsatçısı değilim yanlış anlaşılmasın, krizi fırsata
çeviririm yalnızca.
- Hiç kaybetmediniz mi?
- Kâr-zarar kardeştir bu işte. Kaybetmesini bilmezsen kazanamazsın.
Hırslıyım, ama aklımın önüne geçmesine izin vermem. Her proje öncesi çok ciddi
bir ön çalışma yapıyoruz. Yani riski en düşük hale çeviriyor ve sonra yolumuza
devam ediyoruz.
- Ya rakipleriniz?
- Rakibimin de işinin iyi olması isterim. Çünkü benim işim onlara bağlı.
Herkesin işi olsun, ama benimki en iyisi olsun, derdim bu. Etrafıma bakıyorum da
kötü proje yok şu an.
1 Mayıs’ta Gaziosmanpaşa’da Rolls Royce’umla geziyordum
- Yoğun çalışıyorsunuz. Geceniz gündüzünüz yok gibi.
-?İşimin başına burada çalışan çaycıdan önce geçerim. Yaz geldi geçti
yalnızca üç kere Bodrum’a gittim. Bir kez cuma günü, iki kez de cumartesiydi.
Pazartesi sabahı işimin başındaydım. Benim için üç gün art arda tatil yapmak
büyük lüks. Zengin bir aileden geldim, sonra her şeye sıfırdan başladım ve
bugünlere geldim. Yani Türk filmlerindeki zengin fabrikatörden olmadım,
olmayacağım da. Ben Bebek’te ayda bir kere kahvaltı ediyorsam yedi kere
şantiyede işçilerle kahvaltıdayım. 1 Mayıs’ta da Gaziosmanpaşa’da üstü açık
Rolls Royce arabamla geziyordum. Kimse bana zenginim diye nefret duymaz. Çünkü
ben herkestenim.
- O yüzden magazinde de lüks arabalarınız ve genç kızlarla kendinize
yer buluyorsunuz.
- Magazinde göründüğü kadar gezen bir adam değilim. Sanki tüm yaz sevgilimle
deniz keyfi yaptım gibi görünüyor. Hem eşimden 13 yıldır ayrıyım, sağlıklı bir
adamım. Espriliyim, üstelik yakışıklıyım da... Gizli saklım da yok, yaşıyorum.
Bunu gizli yaşamak kolay olanı. Şeffafım, beynimdekini, düşündüğümü bile
görürsünüz. Hatta beynim var mı yok mu o da tartışılır. Bakın bir Karadeniz
fıkrası vardır; beyin satan bir dükkânda geçer. Alman beyni 100, Fransız 200,
İspanyol 300, İngiliz beyni 500 dolara alıcı bulur. Ama Karadenizli beyni 2000
dolardır. Öyle olunca adamın teki satıcıya sorar “Bunun farkı ne? diye, satıcı
“Yirmi tane kesiyoruz beş tanesinden çıkıyor o yüzden” der. İşte Karadeniz
insanı farklıdır, çözüm üretir. Nasıl çözüm üretir o da tartışılır. Mizah
anlayışı da kendine özgüdür. O yüzden benim için on tane yarım bir bütün etmez.
- Çapkınsınız da...
- Hayatımın yüzde 99’u iş üzerine kurulu. Yüzde biri arabalar ve kadınlar.
Ama maymun iştahlı değilim. Gecelik ilişkileri sevmem. Öyle olsam İstanbul'da
neler neler yapardım. Benim hayatla mücadelem doğduğumda başladı, hiç de
bitmedi. Şimdi gençler kolaycı, kolay pes ediyor. Ben hep önüme çıkan engeli
aşmanın hesabını veririm kendime. O yüzden bende geri vites yok.
- Çocuklarınızla ilişkileriniz nasıl?
- Çocuklarımla arkadaşım. Hep öyle olmaya çalıştım. Babam beni ilkokuldan
beri işin içinde yetiştirdi, çocukluğum şantiyede geçti. Ben de onları işime
yakın tutuyorum. “Babanızın kızacağı değil, duyduğu zaman üzüleceği şeyi
yapmayın” diyorum. Yani her babanın istedikleri benim de istediklerim.
- Cevabını bildiğimiz bir soru ama emekli olmayı düşünüyor
musunuz?
- Hiç düşünmüyorum. Ben Ofluyum ve Tanrı ile kontratım daha
uzun.
|