rizin hemen sonrası. Yangını büyümeden söndürmek için uygulanan programın güçlü yönlerini anlatmak gerekiyor. Bunun için de bürokraside alışılmadık işler yapmak gerek. Mesela uzun duyurular kaleme almak lazım. Mali disiplinin büyümeye düşman olmadığına insanları ikna etmek gibi görünürde nafile bir çaba içine girmek kaçınılmaz. Hızla yükselmekte olan döviz kurunun bu yükselişinin, uygulanmakta olan programın sağlayacağı iktisadi temellerle uyumsuz olduğunu, çok geçmeden kurun düşmeye başlayacağını söylemek lazım. Yapısal reformlarda yalpalama varsa, hükümeti kamuoyu önünde uyarmak gerekiyor. Bu alışılmadık duyuruları yayımlatmak için de bu tür duyurulara alışık olmayanlar ikna edilmeli.
Bu kadar önemli konular üzerine düşünmek, katkıda bulunmak ve bazılarını fiilen yerine getirmek gibi bir göreviniz olduğunu düşünün. Ama bir göreviniz daha var: Nihayetinde bir anonim şirketin yöneticisisiniz. Mesela, personele çıkacak yemek için alınacak kırmızı etin ihale sonuçlarını dinlemeli ve onaylamalısınız. Ya da yeni bir hizmet binası yapılacaktır; alınan arsanın belediye ile ruhsat açısından sorunları vardır. Proje yarışmasını kazanan projedeki kat yüksekliği askeri yetkililerce kabul edilmemektedir. Bir dolu yazışma yapmaktadır ilgili birim. Saatlerce dinlemek zorundasınız gelişmeleri.
Tanrım, ne bitmek bilmez toplantılardı. 2001 Mayısı'ndan 2006 Nisanı'na kadar kesin sayısını hatırlamamakla beraber, 'İstanbul'a taşınma' konusunu bir daha duymaya katlanamayacağımı düşündürecek kadar çoktu. Evet, 'bu gezgin köşenin yazarı', sizler bu konuyu hiç duymamışken, 'Merkez Bankası'nın (MB) İstanbul'a taşınması' konusunda çok sayıda toplantıya katılmak zorunda kaldı MB içinde.
Çünkü bu konu birkaç on yıl önce gündeme gelmişti. O zamanki yöneticiler İstanbul'a taşınmanın yararlı olacağını düşünmüşler ve Levent'te bir arsa almışlardı. İzleyen süreçte bir mimari proje yarışması açılmış, proje çizilmiş ve bankaya teslim edilmişti. Ama geçen sürede arsa ile ilgili hem yukarıda değindiğim teknik sorunlar çıkmış, hem de ardı sıra bir dizi tasarruf tedbiri yürürlüğe konulmuştu. Bu teknik sorunlar halledilebilirdi (edildi de), ama o aşamada oldukça maliyetli bir
bina inşaatına girmenin anlamı yoktu.
Kaldı ki İstanbul'a taşınmanın arka planı da artık inandırıcı olmaktan çıkmaya başlamıştı: MB'nin Ankara'ya taşınması ile İstanbul nasıl finans merkezi olacaktı? Bu soruya kimse tatmin edici bir cevap veremiyordu. Üstelik geçen süreçte, haberleşme teknolojisi baş döndürücü bir hızla gelişmişti, İstanbul'a taşınmanın temel akılcı nedenlerinden birisi oradaki finans çevreleriyle yakın ilişki kurmak ise bu ilişki zaten çok hızlı ve çok rahat biçimde kuruluyordu artık.
O bitmek bilmez toplantılar bir gün bitti ve alınan arsanın, genişletilmiş bir İstanbul şubesi binası için (uluslararası merkez bankacılığı konferanslarının yapılacağı bir yer de olacak biçimde) kullanılmasına karar verildi. Gerekli proje değişiklikleri de yapıldı. Oh, nihayet karar almıştık, kurtulmuştuk. Meğer öyle değilmiş. Kaderde bu yazıyı yazmak da varmış.
Bakın, yeniden kuruyorsanız MB İstanbul'da da olabilir, Ankara'da da. Hangisinde 'olması gerektiğine' dair ikna edici bir gerekçe ileri sürmek mümkün değil. Yok böyle bir gerekçe çünkü.
Ama temel mesele şu: Hiçbir iktidar kalıcı değil. MB'yi şimdi İstanbul'a taşıdık. Peki, iktidar değiştiğinde, yeni gelen de MB'yi tekrar Ankara'ya taşımak istese, karşı çıkanlara da "Ben iktidarım, Meclis'te yasayı değiştirir ve taşırım" derse ne olacak? Unutmayın ki yönetimleri değişince sık sık sokak isimlerini değiştiren belediyelere sahip bir ulusun çocuklarıyız. Bizim için iş mi MB'yi bir oraya bir buraya taşımak? Bu birinci nokta.
İkincisi de şu: 2001-2006 döneminde yerli bankacılarla '10' toplantıya katıldıysam MB Başkan Yardımcısı olarak, Hazine, DPT, ilgili bakan, Maliye ve BDDK yetkilileriyle '100' toplantıya katıldım. Diyelim ki '50i' tane de yabancı yatırımcılarla 'Ankara'da' toplantı yaptım. Sayıları doğru değil tabii, birbirlerine oran açısından bir fikir versin diye yazdım.
Üçüncüsü: Herhangi bir hükümetin makroekonomik programının başarısı açısından para politikasını yürüten kurumun kredibilitesi yaşamsal önemde. Tartışmanın bu biçimiyle kamuoyu önünde yürütülmesi doğru mu? MB yöneticileri ile önceden konuşsanız, geçmişi anlattırsanız, görüşlerini dinleseniz sonra da ortak bir çözüm üretseniz fena mı olurdu?
|