Saatler sonra Türkiye önümüzdeki beş yıl için yeni yerel
yöneticilerini seçecek. Seçmenlerin başkan adaylarının vaadleri hakkında ne
düşündükleri sandıktan çıkan sonuçlarla netleşmiş olacak ve seçilen adayların
sözlerine ne kadar sadık kalacaklarını da zaman gösterecek. Bağımsız iletişim
ağı bianet.org, sendikacı, yazar Yaşar Seyman'ın kaleminden 'çocukları' da
kent yönetiminde düzenleyici bir kriter olarak yönetici adaylarına hatırlatıyor.
İşte Yaşar Seyman'ın Şubat 2009'da Mimarlar Derneği
1927'de yaptığı konuşma:
"Her yerel seçimi diğerlerinden ayıran farklı yönleri olur. Bazen adaylar
önce çıkar, bazen partiler, bazen de sloganlar ve iddialar. Bazen birçok kent
yönetimi birden el değiştirir, bazen de hiçbir değişiklik olmaz. Şimdi bu
seçimlere bakıyorum; sanki ortalıkta seçim yok. Ya da seçim sadece Topbaş’la
Kılıçdaroğlu arasında!
Siyaset bir öncelikler sıralaması değil midir? Nasıl iktidar olmak istemeyen
bir siyaset olmazsa, iktidara geldiğinde değiştirecekleri, yapacakları konusunda
bir öncelikler sıralaması olmayan siyaset de olamaz.
Sosyal demokrasi önceliklerini; emeğin kutsallığı, sosyal adaletin
sağlanması, hukukun üstünlüğü, dünya barışının sağlanması, eşitsizliklerin,
sömürünün ortadan kaldırılması, farklılıkların bir zenginlik olarak görülmesi
gibi değerler üzerinden sıralamıştır. Bu öncelikler sosyal demokrat bir
iktidarda öncelikle nelerin yapılacağına ilişkin bir niyet beyanıdır.
Siyaset kent yönetimi ilişkisi, kent yönetiminde
öncelikler
Sosyal demokrat siyaset ya da genel olarak sol siyaset aslında kentlerin
gelişmesiyle kendisine sadık bir siyaset alanı bulmuştur. Solun birinci ilkesi
haline gelen “emeğin en yüce değer olması” aslında sanayi toplumunun ve işçi
sınıfının oluşması ile anlam kazanan bir hedef değil midir? Buradan
çıkarak kentlerin gelişmesi sosyal demokrasinin de gelişmesi anlamına
gelmelidir.
Kaldırımları düzgün yapılmış, musluklarından içilebilir su akan, çöpleri
yerinde ayrıştırılan ve düzgün toplanan, taşıt trafiği düzgün yönetilen, otopark
sorunu çözülmüş, yaya trafiği diye bir olgunun varlığını kabul etmiş ve kenti
hamilelerin, engellilerin de yaya olarak kullanabileceği şekilde tasarlanmış bir
kent, sosyal demokratların hedeflediği çağdaş kentin kendisidir.
Kent yönetiminin düzenleyicilik, karar vericilik rolü
Kentlerin gelişmesinde en büyük rol yerel yönetimlerindir. Çünkü kentlerde
düzenleyici olan, karar verici olan yerel yönetimlerin kendisidir. Nerelerin
yapılaşmaya açılacağına, nerede 30 cm’lik kaldırımlar yapılacağına, nerede 30
metrelik yol açılacağına, nerede çocuk parkı, nerede şelale yapılacağına onlar
karar vermiyor mu?
Eskişehir’le Ankara arasındaki fark işte budur. Aynı şekilde Karşıyaka
(İzmir) ile Fatih (İstanbul) arasındaki farkta işte budur.
Eskişehir kent yönetiminde insan odaklı bir düzenleyicilik, çağdaş kent
yaşamı adına bir karar vericilik varken, Ankara kent yönetiminde araç odaklı bir
düzenleyicilik ve arabesk bir kent yaşamı adına karar vericilik mevcuttur.
Eskişehir’de toplu taşımaya, raylı taşımaya öncelik verilirken, Ankara’da
bireysel taşımaya, alt geçitlere, üst geçitlere, hızı artırılmış, otobanlara
dönüşmüş bir kent içi ulaşıma öncelik verilmiştir. Eskişehir bu düzenleyicilik
rolünü kenti demokratikleştirmeye harcarken, Ankara gitgide baskıcı bir kent
haline gelmiştir.
Sadece bu örnek bile siyasetin önceliklerinin neler olması gerektiğine işaret
etmeye yetiyor.
Çocuk siyasal bir öncelik kriteri olabilir mi?
Tam bu noktada biz sosyal demokratlara düşen en önemli siyasal görevin
kentlerin demokratikleştirilmesi olduğuna inanıyorum. Eğer kentler
demokratikleşirse, kentliler de çağdaş, demokratik bir yapıda olacaktır.
Kentlerin demokratikleşmesinin yolu, kenti oluşturan her toplumsal kesimin kenti
kullanabilir, kentte yaşamını sürdürebilir hale gelmesinden geçiyor. Çocuklar
kentlerde sokağa çıkabilen, kenti kullanabilen bu toplumsal kesimlerden birisi
olarak kent yönetiminde düzenleyici bir kriter olabilir mi?
En sonda söyleyeceğimizi, burada söyleyelim; olabilir, olmalıdır. Hem de hiç
vakit kaybetmeden olmalıdır. Tabii ki etnik kökenleri, gelirleri, cinsiyetleri
ya da engellilik halleri üzerinden herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmadan
yaşayacakları ve eşit birer vatandaş olarak her türlü hizmete erişebilecekleri
kentlerde yaşamak onların en doğal hakkıdır.
Çocukların kent yaşamını kolaylaştırmak, rol vermek.
Kent yaşamında çocuk odaklı bir yönetim için Çocuk Hakları Sözleşmesinin de
ana ilkeleri olan başlıca 4 kriter sayılmaktadır.
1. Kent hizmetlerinden bütün çocuklar eşit şartlarda yararlanabilmelidir.
Buna sokakta yaşayan çocuklar, engelli çocuklar, çalışan çocuklar, etnik
farklılıkları bulunan çocuklar da dahildir.
2. Kent yönetiminin alacağı tüm kararlarda çocukların yararını gözetmek
öncelikli olmalıdır.
3. Her çocuğun fiziksel, ruhsal, zihinsel, ahlaki gelişimlerini ve sağlıklı
yaşamını sürdürebilecekleri şartların sağlanabilmesi gerekir.
4. Her çocuğun kentin her alanında bulunabilmesi, buraları kullanabilmesi ve
düşüncelerini ifade edebilmesinin şartları oluşturulmalıdır.
Bu dört kriterden yola çıkarak kent yaşamını düzenlemek, üstelik çocukları
öncelikli gözeterek düzenlemek mümkündür. Bunu en başta sosyal demokrat kent
yönetimlerinin düzenlemesi gerekmektedir.
Pratik olarak nasıl politikaların geliştirilebileceğine gelirsek ana
başlıklar halinde şöyle sıralamak mümkündür.
Bebek ve çocuk ölümlerinin önüne geçecek, sağlık, beslenme ve çevre
koşullarının düzenlemesi gerekmektedir.
Çocuk istismarının önlenmesi gerekmektedir.
Çocuklarda madde kullanımının engellenmesi gerekmektedir.
Suça itilen çocukların korunması gerekmektedir.
Çocukların yaşadıkları ortamların “çocuk dostu”; yani yönlendirici, eğitici,
koruyucu ve savunucu olması konusunda yeterli alt yapı ve hizmetlerin
yapılandırılması gerekmektedir. Bu tür yapılandırılmanın sağlanması için
çocuğun yaşadığı bölgedeki tüm kurumların (muhtarlık, belediye, okul, sağlık ve
sosyal yardım kurumları, serbest zaman kurumları vb.) koordineli bir biçimde
çalışması ve çocukların gereksinimlerine yönelik hizmetlerin güçlendirilmesi
gerekmektedir.
Aileleri tarafından terk edilen ya da istismara maruz kalan çocukların
korunma altına alınması, sokakta yaşamasının önlenmesi gerekmektedir.
Çocuklarımız ve bebeklerimiz alışveriş merkezlerinin kıskacından
kurtarılmalıdır. Sokağa çıkamayan, kışın oyun alanı bulamayan çocuklar sadece
alışveriş merkezlerinin sıcağına sığınıyorlar. Radyasyonlu alanlar, x-ray
cihazları ve kapı dedektörleri, dev ekran televizyonlar ve reklam panoları,
büyük ses sistemlerinin tacizi altındaki çocuklarımızı ağaçla, toprakla alttan
ısıtmalı kış oyun bahçeleri ile kucaklanmalıdır.
Kentler çocuklar için dört mevsim yaşanabilecek olmalıdır. Kış geldi diye eve
kapanan, alışveriş merkezlerine sığınan durumdan kurtarılmalıdır.
Çocuk parklarındaki çocuk oyun alanlarının hayvanların gezinti yeri olarak
kullanılmasının önüne geçilmelidir. Hayvanların gezinti alanları mutlaka
çocukların oyun alanının dışında planlanmalıdır.
Yeni bebekli bütün ailelere “sağlıklı nesiller desteği” yapacak önlemler
alınmalıdır. Hem sağlık ekipleriyle hizmet verilmelidir, hem evde bakım desteği
verilmelidir. Süt, mama, aşı, bebek bezi vs. hem de ihtiyacı olan ailelere maddi
destek verilmelidir.
Güvenli okul yolları oluşturulmalıdır.Bunun çok güzel bir örneği Bounes
Aires’te hayat buldu. Belediyenin insiyatifinde çocukların okula gidip
gelebilmeleri için “güvenli sokak koridorları” projesi yapıldı. Bu projenin
amacı hem çocukların güvenli bir şekilde okullarına ulaşabilmeleri hem de onlara
bir bağımsızlık ve özgüven hissi verebilmek aslında. Dükkan sahipleri, komşular
vb. gönüllü oluyorlar ve çocukların okullarına güvenli bir şekilde ulaşmalarını
sağlıyorlar- çocuklardan bu gönüllülerin ve polisin göz kulak olduğu belli
sokakları kullanmaları isteniyor. 2004 yılında 8 güvenli sokak koridoru
oluşturuldu ve bu koridorlardan her gün 28,000 öğrencinin 59 devlet okuluna
güvenli bir şekilde ulaşması sağlandı ki, bu Arjantin gibi ciddi güvenlik
sorunları yaşayan bir ülkede hayat bulabildi.
Büyük kentlerdeki taşımalı eğitim nedeniyle, çocukların çoğu kendi
mahallelerindeki okullara gitmiyorlar. Bu nedenle çocuklar trafikte geçirilen
süreden doğrudan etkilenmektedir. Kent trafiğinin çocuk öncelikli planlanması
gerekmektedir.
Çocuklar için ulaşılabilir bir kent için önlemler alınmalıdır. Sokaklar, oyun
alanları, okul yolları gibi alanlar çocuklar gözetilerek düzenlenmelidir.
Her çocuğa her gün bir şişe süt hayal olmaktan çıkarılmalıdır. Vedat
Dalokay’ın en büyük düşünü hayata geçirecek bir düzenleme yapılmalıdır.
Güvenli kent, her yaşın, her kesimin olduğundan daha çok çocukların
hakkıdır.
Okul öncesi eğitim Türkiye’de hala alt seviyelerdedir. Rakam vermek
gerekirse, okulöncesi eğitim oranı Avrupa ülkelerinde (örneğin Fransa ve
İsveç’te) %100’lere varmakta iken, ülkemizde sadece %15’tir bu oran.
Belediyelere de önemli roller düşüyor bu bağlamda. Okul öncesi eğitim mutlaka
desteklenmeli, hele ki çocukların zihinsel ve kişilik gelişiminin %70 inin 0-6
yaş arasında tamamlandığı düşünülse. Tabii ki sosyal bir devlette ya da
belediyede okul öncesi eğitim kurumları desteklenmeli ve sayılarının artırılması
için çalışmalar yapılmalıdır.
Okul bahçeleri sadece o okulun öğrencilerine değil tüm çocukların kullanımına
açılabilmelidir. Bütün okul bahçelerine açık spor tesisleri ve oyun bahçeleri
kurulmalı, hem okuldaki çocukların kullanımına hem de o mahalledeki çocukların
kullanımına açılmalıdır.
Çocuk dostu belediyeler
Sonuç olarak, kent yönetiminde “çocuk dostu yerel yönetimler”, “çocuk
öncelikli politikalar” tam ve gerçek olarak CHP’nin gündemine girmelidir. Çocuk
dostu bir kent, her sokağa bir çocuk korosu hedefinden fazlasını hak ediyor.
Çocukları kullanarak yönetime gelmek yerine yönetimi kaybetmek pahasına gerçek
çocuk dostu kentlerin yanında olunmalıdır. Biz bunları yerel yönetimlerin
iktidarını çoğunlukla aldığımız 1989 yılından bu yana uyguluyor olsaydık, o
çocuklar şimdi bu politikalar inanmış bireyler ve sağlıklı nesiller olarak
sandığa gidiyor ve oy kullanıyor olurlardı".
bianet.org'da
yayınlanan metin için tıklayınız
|