Düzeysiz yapılaşma ve imar yağması ülkemizin yarası. Turistik bölgelerimiz
açısından en kötü örnek ise Aydın ilimizin bir zamanlar (!)
güzide kıyıları. Antik medeniyetlerin beşiği olan bu coğrafyamızda son 30 yılda
hem eşsiz doğa ve tarih katledildi, hem de milli servet kaybedildi. Özetle,
bindiğimiz dalı kestik. Bir dönem Kuşadası İstanbul'dan sonra Türk
turizminin amiral gemisiydi. Fransız Tatil Köyü Club Med ilk burada açıldı.
Ancak, komşu Selçuk ilçesinde yer alan arkeolojik zenginliklere, Efes, Meryem
Ana gibi varlıklara, muhteşem doğa parçası Dilek Milli Park’ına, uluslararası
marina ve kruvaziyer limanı gibi imkanlara, imbat esintisinin bahşettiği yumuşak
iklime, İzmir Uluslararası Havalimanı'na bağlayan yeni otoyola rağmen düzeysiz
şehircilik ve mimarlık nedeniyle bu seçkin beldemiz değer ve itibar kaybetti.
Oteller turiste neredeyse bedavaya pazarlanıyor, yine de çoğu kapasitenin
altında çalışıyor.
Şeftalileri, kayısıları, zeytinleri, çamlıkları, zengin toprağıyla bir
zamanların cenneti Davutlar Koyu, Türk mimarlık ve şehirciliğinin kara lekesi
haline geldi. Bidonlu güneş kollektörleri zevksizlik numunesi yazlıkların
çatılarını süslüyor! Arada kaybolup giden tek tük seviyeli örnek dışında, tip
projelerle dip dibe planlanmış yazlık sitelerde her evin teras pergolası, bahçe
duvarı farklı. Bazıları evini farklı renge boyuyor, farklı bir kaplama
yaptırıyor, aklınca güzelleştiriyor! Özetle bir ‘görsel cümbüş’, bir ‘görsel
gürültü’…Yazlıklarımızın çoğu rahatca ‘uluslararası çirkinlik ödülü’ alırlar.
Dilek Milli Parkı gitti gidecek, halka açık koylar pislik içinde. Deniz
kirleniyor. Yapı işciliği son derece kötü. Deprem riski var, denetim
gelişigüzel. Didim'de de durum farklı değil.
Belediyeler sinek ilaçlaması, kumsal temizliği, su katılım bedeli, sahil
gezinti yolu yapımı gibi çeşitli kalemler altında yazlıkçılardan sürekli para
topluyor, ödemeyene ceza uyguluyor. Ancak etraf mezbelelik, çöpler, petler,
naylonlar uçuşuyor. Savunma ise hazır: ‘8.000 kişiye göre devlet desteği
alıyoruz, yazın 80 bin kişiye hizmet götürüyoruz.’ Yeşil sahalara yapılan geçici
şantiye binalarının daha sonra etrafı çevriliyor ve kalıcı gecekondu ya
dönüşüyor. Göstermelik yıkım kararları uygulanmıyor. İmar uygulaması sırasında
arsa sahipleri tarafından yol, yeşil saha, park olarak kamuya bedelsiz
terkedilen kentsel donatı alanları gelirleri artırmak adına kimi Belediyelerce
büfe, çayhane, çiçekci, gözlemeci gibi derme çatma yapılara ‘işgaliye’ adı
altında kiralanıyor, bunlar görsel kirliliği taçlandırıyor.
Netice-i kelam: Çevre katliamı ve ilkellik
Düzgün çalışanları dışında tutmak lazım. Ancak, bu acıklı tablonun birinci
dereceden sorumlusu belediyeler demek yanlış olmaz. Imar işlerinde keyfilik
zirve yapmış durumda. Özel yasalarla korunan ve aksine davrananlara çok ağır
cezalar getirilen ‘sit alanları’ dahi kaçak yapı kaynıyor. Yasa, yönetmelik,
genelge takan yok. Adamını bulan, bağışını yapan işini yürütüyor, gerçek hak
sahipleri ise bekletiliyor. Özetle, bu bölgede ‘ahbap çavuş sistemi’ egemen.
Ancak, ‘bal tutan parmağını yalar’ ilkesiyle hareket eden yöre sakinleri de
katliama hem sebep hem de ortak oluyor.
Diğer turistik sahil beldelerimizin durumu farklı mı.? Hayır
değil… Burnumuzun dibindeki Yunan Adalarına gidince
utanıyoruz. Mimarlık bir kültürün ifadesidir. Türk kültürü bu olamaz, kabul
etmiyorum...
|