Denetim, vergi, yönetim danışmanlığı, kurumsal risk ve finansal danışmanlık hizmetlerinde dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan Deloitte’un ‘Mobilitenin Geleceği (The Future of Mobility)’ araştırması yayınlandı. Dünya Gazetesi'nin haberine göre, rapor, ulaşım teknolojilerinin ve sosyal eğilimlerin otomotiv ve ulaşım sektöründe dönüşümü tetiklediğini vurgulayarak gelecekte nasıl bir ulaşım deneyimi yaşayacağımızı masaya yatırıyor.
Deloitte Türkiye Tüketici ve Endüstriyel Ürünler Lideri Özgür Yalta konuya ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “Teknolojik ve sosyal eğilimlerin etkisiyle, otomotiv ve ulaşım sektörünün yüzyıllardır süregelen mevcut sistemi bir dönüşümün eşiğinde. Bu değişimin kapsamı ve şiddeti tam olarak öngörülemese de, sektörü etkileyen güçler endüstrinin mevcut yapısını, iş modellerini, rekabet ortamını, sektörde değerin nasıl yaratıldığını ve müşteri değer önerilerini etkileyebilecek potansiyele sahip. Ulaşım teknolojilerinin ilerleyen dönemde yepyeni bir forma bürüneceğini öne süren raporda, geleceğin ulaşım sistemleri için iki farklı öngörü hâkim.
1. Sektör içi bakış açısına göre (insider vew) sektörün bugünkü varlıklarında ve temel yapısında önemli bir değişiklik olmayacak ve mevcut sistem lineer olarak gelişecek. Bu anlayışa göre, tıpkı günümüzde olduğu gibi araçlar özel sahiplik anlayışının önemli bir parçası olmaya devam edecek ve insanlar tarafından kontrol edilecek.
2. Gelecekteki sistemi daha radikal ve dönüştürücü bir bakış açısıyla tanımlayan diğer anlayışa göre ise (distruptive view) talebe göre erişilebilen sürücüsüz araçlar tamamen farklı bir mobilite deneyimi ile yepyeni bir ekosistem oluşturacak. Google, Uber, Apple gibi şirketlerin katalizör görevi gördüğü bu bakış açısı, kazaların ve trafik yoğunluğunun azalması, enerji talebinin ve ulaşım maliyetlerinin düşmesi, altyapıların kullanımla orantılı olarak ücretlendirilmesi, çok modelli ulaşım ile park alanlarının ortadan kalkması gibi gelişmeleri de beraberinde getirecek.”
Raporda ayrıca, aracın kim tarafından kontrol edileceği (sürücü mü yoksa otomatik mi) ve aracın sahipliği (özel ya da paylaşılan araç) konuları, gelecekte bizi bekleyen dört farklı senaryoya temel oluşturuyor:
1. Kademeli değişim
Bu dönemde özel araç sahipliği endüstri standardı olarak sürüyor ve kullanıcıların araç sahibi olmakla gelen güvenlik, esneklik, mahremiyet, rahatlık gibi konulara gösterdiği önem devam ediyor. Sürücüyü destekleyen teknolojiler gelişse de, yakın zamanda tam sürücüsüz araçların varlığından söz etmek mümkün değil. Bu senaryoda otomobil üreticileri araç satışına odaklanan mevcut iş modellerini sürdürmeye ve daha ileri teknolojiye sahip yeni araç serileri geliştirmeye odaklanırken, bayiler de müşteri deneyiminden sorumlu olmaya devam ediyor. Amerika’da bir mil (?1,60 km) uzunluğundaki bir mesafede, bireysel araçlarla seyahat etmenin ortalama maliyeti mevcut durumda 0.97 dolar civarında (sürücünün zamanı, sigorta, yakıt, finansman maliyetleri ve yıpranma payı gibi maliyetler de dikkate alındığında).
2. Paylaşılan yolculuk dünyası
Bu senaryo, araçların paylaşıldığı ulaşım dönemi olarak öne çıkıyor. Bu sistemde, kullanıcılar bir noktadan diğer noktaya giderken araç paylaşımının sağladığı trafik ve park etme derdinden uzak rahatlığa değer veriyor. Araç paylaşımıyla yerel ulaşım ihtiyacının önemli bir kısmının karşılanması ile çok araçlı haneler sahip oldukları araç sayısını azaltıyor ya da tümden bırakıyor. Bu da gelecekte talebin azalmasına yol açıyor. Tam ölçeğe ulaşmış paylaşılan hizmetler modelinde, mil başına maliyet 0.63 dolara düşüyor.
3. Sürücüsüz devrim
Bu aşama, sürücüsüz araç teknolojilerinin güvenli, rahat ve ekonomik olduğunun kanıtlandığı; fakat araç sahipliğinin hala önemini koruduğu dönemi temsil ediyor. Bu dönem için teknoloji ve otomotiv firmaları, V2V (araçtan araca) ve V2I (araçtan altyapıya) iletişime yatırım yapıyor. Kullanıcılar güvenlik gibi sebeplerle sürücüsüz özellikleri kullanmayı tercih ederken, halen kendilerine ait taşıtların olmasını önemsiyor. Bununla birlikte, bu senaryo, araçların teknolojik olarak çok daha gelişmiş ve hafif olduğu, günümüzün dört kapılı, sürücünün önde oturarak direksiyonu tuttuğu tasarımdan çok daha farklı deneyimlerin kapısını açıyor. Bireysel sahip olunan sürücüsüz araçların yaygınlaşması durumunda ise mil başına maliyetin 0.46 dolar olması öngörülüyor.
4. Sürücüsüz araçlarda erişilebilirlik çağı
Hem sürücüsüz hem de araç paylaşımının öne çıktığı bu dönemde mobilite yönetimi ile ilgili şirketlerin ortaya çıkması ve bu şirketlerin farklı fiyat aralığında çeşitli yolculuk deneyimleri sunmaya odaklanması bekleniyor. Bu sisteme ilk olarak şehir içinde yaşayan kullanıcıların adapte olması, sürücüsüz araç filoları yaygınlaştıkça bu akımın şehir dışına doğru yaygınlaşması muhtemel görünüyor. Paylaşılan, sürücüsüz araçların olduğu gelecekte ise, araçların hafifleşmesi, varlık verimliliğinin yükselmesi ve sürücülerin zamanının daha katma değerli işlere ayrılması gibi faktörler göz önünde bulundurulduğunda bir mil başına kişi başı maliyetin 0.31 dolara düşeceği tahmin ediliyor.
|