AKP'nin hazırladığı ve Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer tarafından onaylanmayan Maden
Yasası'ındaki değişiklikler, daha sonra Abdullah Gül
tarafından imzalanmış ve yürürlüğe sokulmuştur.
Bu değişiklikle, İZMİR/ Efemçukuru, Kavacık, Payamlı,
Küçükkaya köylerinin bulunduğu bölgenin yer altı zenginlikleri,
su kaynakları, ormanları, üzüm ve zeytinciliği, çevresel ve kültürel değerleri,
kısacası bölge insanlarının geleceği batı emperyalizminin İsrail, Alman ve
Kanada bağlantılı çok uluslu yabancı şirket çıkarlarına feda edilmektedir.
Bölge, İzmir'e sadece 25 km, Güzelbahçe ilçesine de 10 km uzaklıktadır.
Yer altından çıkartılacak altın madeninin diğer bileşen ve madenlerden
ayrıştırılması, yıkama yöntemiyle ve bölgenin yer altı suları kullanılarak
yapılacaktır. Elde edilecek her 3 gr altına karşılık yaklaşık 3 ton yeraltı suyu
gerekmektedir. Altın cevherinin su ile ayrıştırılması işleminde cıva,
çinko, kurşun gibi diğer maddeler de serbest hale gelmekte ve bu durum binlerce
ton suyun zehirlenmesine neden olmaktadır.
Ancak sömürge ülkelerinde rastlanabilecek mevcut maden yasası ile bölge
ormanları, yer üstü ve yer altı suları, zeytinlikler, üzüm bağları ve bölgede
yüzlerce yıldır yaşayan halkın geleceği tehdit altındadır.
Yaklaşık bir yıldır yöre köylülerinin arazileri ve bağları yabancı
şirketlerin devreye soktuğu taşeron kişiler tarafından satın alınmakta, yani
köylünün arazisi toplatılmaktadır. Köylünün kafası karıştırılıp, altın madenine
karşı çıkılmaması yönünde birçok oyun tezgahlanmaktadır. Kimi köy
muhtarının maddi çıkar karşılığı altın madeninden yana olduğu ve köylüyü bu
yönde etkilemeye çalıştığı artık her köy kahvesinde konuşulur hale
gelmiştir. Mevcut Maden Yasası ile yapılan uygulamaların gerek bölgeye,
gerekse ülkemize verdiği zarar ört bas edilirken, bölgede yapılması planlanan
Çamlı Barajı'nın köylüyü mağdur edeceği propagandasına hız verilmesi
dikkat çekicidir. Oysa baraj, bölgede organik üretime geçiş için bir fırsattır.
Her geçen gün artan nüfusu ile İzmir halkının artan su ihtiyacı görmezden
gelinmektedir. Baraj gölü ile bölgenin iklimi olumlu yönde değişecektir.
Arıcılık, seracılık ve organik tarım uygulamaları ile köylünün geliri
artırılabilir. Nüfusu 3 milyona yaklaşan İzmirıe sadece 25 km mesafedeki
bu bölgede Şirince örneği bir gelişme ile doğaya uyumlu kır kahveleri,
seyir terasları, doğa gezinti ve spor olanakları hayata geçirilirse zeytin ve
bağcılığın yanı sıra çevre halkının ekonomik kalkınması da sağlanmış
olacaktır. Daha önce onaylanmış olan Çamlı Barajı ÇED raporu
süresinin uzatılmamasının nedeni, barajın altın madenine engel
oluşturacağındandır.
AKP'nin Maden Yasası'nda yaptığı bazı değişikliklere, yani minareyi çalmadan
kılıfının nasıl hazırlandığına göz atalım:
Çevre Kanunun 10. maddesine ekleme yapılarak maden arama faaliyetleri
çevresel etki değerlendirmesi ( ÇED ) kapsamı dışına alınmıştır.
3573 Sayılı Zeytin Yasası'nın 20. maddesi “Zeytinlik sahaları içinde ve bu
sahalara en az 3 km mesafede zeytinyağı fabrikaları hariç; kimyevi atık bırakan,
toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” denmektedir. Ayrıca Zeytin
Yasasının 20. Maddesinde “ zeytin sahaları daraltılamaz” denmektedir. Mevcut
hükümetin ilgili birimleri, şirketlere maden arama ve işletme ruhsatı verebilmek
için, tapularda zeytinlik ve bağ olarak geçmesine karşın, söz konusu bölge
arazilerindeki zeytinlikleri “makilik”, bağları da “ağaçlandırılacak arazi “
olarak nitelendirmiştir.
Yasa ile ruhsat sahibi şirketler, kendi beyanına dayalı çıkarttığı altının
sadece yüzde 2'sini devlete ödemektedir. Ayrıca; “şirket çıkarttığı madeni yurt
içinde ve kendi tesislerinde işleyip ek katma değer sağlarsa, bu tesislerde
değerlendirilen maden miktarı için alınan devlet hakkının 50'si alınmaz”
demektedir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hakkı yüzde 1 olmaktadır. O
da şirketlerin kendi beyan edecekleri miktar üzerinden!
AKP'nin çıkardığı ve şu anda uygulanan Maden Yasası ile Türkiye işte
böyle soyuluyor.
Ülkenin duyarlı ve yurtsever insanları; İzmir/Efemçukuru'ndaki altı
soygununa karşı birleşiniz!
|