KM yıkılsın mı, yıkılmasın mı tartışmasında konuyu bir soruya indirgeyebiliriz: "İstanbul gerçek bir kent midir, yoksa bir çadırkent midir?"
Türk Dil Kurumu Sözlüğü 'çadırkent'i şöyle tanımlıyor: "Olağanüstü durumlarda afet bölgelerinde kurulan çadırlardan oluşan geçici yerleşim yeri."
Ben de size kendi kent tanımımı vereyim: "Sakinleri ölse de, anılarının yaşamaya devam ettiği yerleşim yeri."
Hele köklerini zamanın derinliklerine geçirmiş olan İstanbul için özellikle böyle.
Kentler hemen sökülebilecek çadırlardan değil, kolay kolay yok edilemeyecek 'anı-yoğun' bina ve mekânlardan oluşurlar. Kente kimliğini veren, işte bunlardır.
Bu yüzden AKM gibi simge binalar kolay kolay yıkılamazlar. Yıkılırlarsa, yerlerine ne yapılırsa yapılsın, kent eksilir, yoksullaşır.
AKM'yi mimari olarak beğenmeyebilirsiniz, binayı hantal ve kullanışsız bulabilirsiniz.
(Onu 'modern mimari' döneminin iyi bir örneği olarak görenler de var.) Ancak, onun öyküsünün İstanbul kentinin 20. yüzyıldaki tarihinin ayrılmaz bir parçası olduğunu inkâr edebilir misiniz?
İstanbullu olmak biraz da AKM anısı olmak demektir.
Belki verilen ya da gidilen konserle, belki gezilen sergiyle, belki önündeki kaldırımda buluşmayla...
Paris'teki Pompidou Kültür Merkezi'ni de pek çok kimse çirkin buluyor. Peki, yıkılmasını isteyen var mı? Hayır, onu kentlerinin ayrılmaz bir parçası sayıyor Parisliler. Geliştirmek için restore ediyorlar.
AKM'nin öyküsü 1930'lu yıllara gidiyor: İstanbul'a bir opera binası aranmaktadır. Tüm duyargalarıyla 'Batı'ya dönmüş olan genç Cumhuriyet için 'opera' bir işarettir.
İnşaata 1946 yılında başlanır. 1969'a kadar sürer. İstanbul'un ihmal edildiği, kültürel özelliklerini kaybettiği, göçler nedeniyle dizlerinin üzerine çöktüğü yıllardır.
Açılışından kısa bir süre sonra yangında ağır hasar görür ve toplumsal beceriksizliğimizin simgesi haline gelir: Bir opera binasını onca yıl yapamayıp bir yılda yok etmek nasıl açıklanacaktır?
Suç 'teröristlerin' üzerine atılmak istenir, ama kusurun elektrik donanımında olduğu anlaşılır.
Nice yıllar sonra, o karanlık 1977 yılında, yeniden açılır.
O gün bugün acısıyla tatlısıyla İstanbul'un belleğinin bir parçasıdır artık.
İşte bu yüzden Dünya Tiyatro Günü'nde sanatçılar AKM'nin önünde toplanıp yıkıma karşı koyacaklarını ilan ettiler. İstanbul'u sahipsiz bir rant alanı olarak gören bellek silicilerine karşı seslerini yükselttiler. Umarım mesaj alınmıştır.
İstanbul çadırkent değilse AKM yıkılmamalıdır!
|