Mimarlar Odası Bursa Şubesi tarafından, 26 - 27 Mart
2010 tarihlerinde, Bursa Uluslararası Fuar Merkezi'nde
gerçekleştirilen 22. Uluslararası Yapı Yaşam Kongresi'nin sonuç
bildirgesi yayımlandı.
'Mimarlık ve Değişim' temasının
işlendiği kongrede 100’e yakın bildiri sunulmuş; yerli ve yabancı çok sayıda
mimarın katılımıyla toplam 8 oturum
gerçekleştirilmişti.
22. Uluslararası Yapı ve Yaşam
Kongresi Sonuç Bildirgesi
Mimarlar, sürdürülebilir bir çevreyi
biçimlendirmek istiyorlarsa her şeyden önce insan boyutunu dikkate almak
zorundadır. Çünkü ekolojik duyarlılık, insan boyutunda ele
alınıp içselleştirilmedikçe, yapılan araştırmalar ve harcanan çabalardan sonuç
alınamayacak ve mimarlar bu doğrultuda daha bütüncül ve kapsamlı bir rol
üstlenme şansını kaybedecektir.
Çağdaş mimarlık, teknolojik gelişmeleri
izlerken, bölgesel yerleşim ve konut kültüründen ders almayı ihmal etmemelidir.
Bu bağlamda, ileri teknoloji ile desteklenerek ekolojik performansı arttırılmış,
özünde ekolojik duyarlılıkla tasarlanmamış binaların “ekolojik
bina” olarak değerlendirilmesine kuşku ile bakılması
kaçınılmazdır.
Türkiye’de mimarlık ürünlerinin toplumsal kırılma
noktalarından bağımsız olarak ele alınması son derece zordur ve mimarlık
ürünlerindeki değişimi, doğu-batı etkilenmelerini ele alarak
basitleştirebilmek olanaklıdır. Değişim, gerekirci (deterministik) bir bakış
açısı ile “etkilenme” bağlamında özetlenebilmektedir. Birçok
akademik analizin temelinde doğu-batı dünya etkilenmesinin olduğu kadar
doğu-batı öykünmesi de vardır.
Toplumun maddi kültür yapısında bu taban
ele alınarak birçok analiz yapılabilir. Bu klasik analiz ve söylemin dışında
toplum, kent ve mimarlık ürünlerini ne denli benimsemektedir? Geçmişten
gelen mimari değerler ne denli geçerlidir? Bu sorulara karşılık olarak,
bu yılki Kongre bu konuda bazı ipuçlarını ortaya çıkarmıştır. Özellikle kentin
son derece önemli odak noktaları olan park, yeşil alanlar veya kentsel
boşlukların etkin bir şekilde kullanılmadığı durumlarda, kent insanı tarafından
kent kültürü kapsamının dışında kalmasına neden olmaktadır.
Burada
dikkate alınması gereken konu ise kent için kültürel bağlamda imgesel
elemanların işlevselliğinin sürekli olmasıdır. Kültür zaman içinde
şekillenmekte, mekânsal kurgu gerek makro,
gerekse mikro ölçekte değişmektedir. Kullanılmayan odak
noktaları, kesişim alanları, bölgeler ve çizgisel elemanlar zamanla kentsel
belleğin dışına çıkmakta, kentli de tarihi ve kültürel birikimi
algılayamamaktadır.
Kentsel bellekteki yok oluşlar, aynı zamanda bir
politik strateji olarak da kabul edilmektedir. Arsa
spekülatörleri ya da gayrimenkul geliştirme
girişimcileri kentsel bellekteki boşlukları yeni finansal atılım
projeleri ile kapatmak istemektedir. Kent yönetimi ve kentin sahibi olan sivil
toplum kuruluşları kentsel bellek ile ilgili stratejileri ortaya koymak
zorundadır. Türkiye’de paydaşlar arasında bu anlamda çelişkiler mevcuttur.
Kentsel bellek genelde bu uyumsuzluk yüzünden farklı
şekillenmelere uğramıştır. Kongrede beliren en önemli çelişkilerden birisi de
halen ürünün imgesel etkileri ile ürünün mimar tarafından ele
alınışıdır.
Dönemin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısı, teknoloji,
eğitim ve deneyimlerle birlikte değişimi oluşturmakta ve bu süreç kentsel doku,
mimari, iç mimari ve endüstriyel ürün tasarımına yansımaktadır. Dünya, yerel
değerlerin yok olduğu bir dönem geçirmekte ve bu dönemde görülmemiş değişimlere
sahne olmaktadır. Şu anda gelinen noktada sürdürülebilirliğe ve buna bağlı
olarak geleneksel mimari ve yerel değerlere verilen önem artmıştır.
Sağlıklı fiziksel çevrelerin oluşabilmesi için mimarların teknolojideki
gelişmeleri ve fiziksel çevrenin niteliklerini olduğu kadar, sosyal, kültürel ve
ekonomik faktörleri de değerlendirmesi gerekmektedir. Geleneksel fiziksel
çevrelerde bu tür bir yaklaşım genelde benimsenirken, günümüz kentlerinin pek
çok bölgesinde mevcut dokular yok edilerek birbirinin tekrarı olan yapılanmalar
önerilmektedir. Bu olgu tekdüze, kimliksiz fiziksel çevrelerin
oluşumuna yol açmaktadır. Kimi kez de binaların ömrü, işlevlerinin ömründen daha
uzun olabilmekte, kentsel kimliği oluşturan bazı binalar yeni
işlevlerle yaşantılarına devam etmektedir. Bu süreçte önemli olan, değişimin
sorgusuz bir şekilde gerçekleştirilmesi değil, özellikle kentsel imge haline
gelmiş binaların bu niteliklerinin kaybolmasına yol açacak değişimlerin
engellenmesidir. Değişim kavramı, sürdürülebilirlik bağlamında ele alınmalı,
ekolojik, ekonomik ve sosyal boyutta sürdürülebilir değişimler
desteklenmelidir.
Kongre’deki en önemli kazanımlardan biri de
eğitim alanındaki değişimlerin mesleki yaşamdaki değişimlerle
paralellik göstermesinin vurgulanmasıdır. Bu bağlamda ‘Mimarlık Temel
Alanı’nın bağımsız hale gelmesi, Cumhuriyet tarihinin meslek alanımızla
ilgili en önemli gelişmelerinden birisidir. Bugüne kadar mimarlık temel alanının
eğitim boyutunun bağımsız olarak düzenlenememesi meslek pratiğimizi olumsuz
şekilde etkilemiştir. Bunun için Türkiye’deki tüm mimarlık okullarının bağımsız
mimarlık fakültelerine dönüştürülmesi için ivedilikle çalışmalara
başlatılmasının desteklenmesi gerekmektedir.
|