2/B’de Karanlık Yol...
Anayasanın 169. md’nin 4. fıkrası 6831 s. yasanın 2/B maddesi varlığını korudukça, nitelik kaybı ve dışarı çıkarma devam edecektir. Bu felaket sonsuza dek süremez ve sürdürülemez. O halde ülkemiz ormanları yok olmadan, anılan anayasa ve yasa maddeleri kaldırılıp güzel ülkemiz çöl olmaktan kurtarılmalıdır.
“Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adı ile 15.01.2009’da kabul edilen 5831 sayılı kanunla 4 ayrı kanunda değişiklik yapılmış ve torba kanun modası uygulanmıştır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bu kanunda asıl amacın gizlenebilmesi için birbiri ile ilgili olmayan kanunlar bir araya getirilmiştir. Şöyle ki 2644 s. Tapu Kanunu, 6831 s. Orman Kanunu, 3402 s. Kadastro Kanunu ve 492 s. Harçlar Kanununda yapılan değişiklikler bir torbaya doldurulmuştur. Burada asıl amaç 6831 s. kanunun 2/B maddesi ile orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, kanuna aykırı biçimde ele geçiren kimilerine rant sağlamak üzere dağıtımını sağlamaktır. Kanunun tümünü incelediğimizde, anılan 4 ayrı kanunda yapılan değişikliklerin doğrudan irtibatını kurmak olanaksızdır. Ayrıca bu karma şekli ile kanun yapma tekniğine de aykırıdır. Bu sütunlarda defalarca yazdığım makalelerimde bu kanunun önemini anlatmış ve çözüm yolları önermiştim. Yıllardır toplumu meşgul eden, ülkemizin geleceği ile ilgili çok önemli bir konu olarak, araştırma, inceleme, tespit ve orman yağmasına kapı açmadan konsensüs ile çözümü gerekirken, yerel seçimler arifesinde, yıldırım hızı ile karşımıza bir kanunlar yumağı çıkarılmıştır. Bu çarpık oluşumu açıkladıktan sonra konunun özüne geçiyorum. Daha önceki yazılarımda, konferanslarımda, seminer ve panellerde açıkladığım gibi 2/B konusu “yapay” bir olgudur. Şöyle ki 1961 Anayasası’nın 131. maddesi 17.04.1970 tarih ve 1255 s. kanunla değiştirilmiş ve nitelik kaybeden alanların orman sınırları dışına çıkarılması ilkesi anayasaya yerleştirilmiştir. 1973 yılında çıkarılan 1744. s. yasanın 2. maddesi ile bu değişiklik hayata geçirilmiş, 1982 Anayasası’nın 169. maddesinde 4. fıkra olarak yine yerini almış ve 1983 tarihli 2896 sayılı, 1986 tarih 3302 sayılı yasa ile varlığı korunmuş ve uygulaması sürdürülmüştür: Ormanlara darbe niteliğindeki bu zincirin son halkası bu kez çıkarılan 5831 s. yasadır. Aslında “nitelik kaybı” kavramı, gerçekle bağdaşmayan bilimsel dayanağı olmayan yapay bir kavramdır. Şöyle ki ülkemiz ormanlarında yasada tarif edilen şekilde tam nitelik kaybı doğal yolla olmamıştır. Ormanlar, insan eliyle ya da dozerle kesilip yok edilmiş, yerine tarla, narenciye bahçesi, villa, otel, spor alanı, otopark (vb.) yapılmış, daha sonra bunun adına nitelik kaybı denilmiştir. Örtülü af Doğal nitelik kaybı ülkemiz coğrafyasında gerçekleşmemiştir, kaldı ki; ormanların tahribi-yok edilmesi, yine 6831 s. orman kanununda suç sayılıp 90-97. maddelerinde cezai müeyyidesi gösterilmiştir. Daha sonra, suç sayılan eylemlere 2/B kılıfı geçirilip örtülü bir af oluşturulmuştur. Metni incelediğimizde başlığında 2/B’nin yer almadığı 5831 s. kanunun 11 madde halinde düzenlendiğini görüyoruz. 1- İlgili maddeleri ele aldığımızda 8. madde şöyledir. A- Madde 8: 21.06.1987 tarih 3402 s. kd. kanununa aşağıdaki maddeler eklenmiştir denilmiş. B- Ek Madde 2’de Harcırah Konusu C- Ek Madde 3’te elbirliği mülkiyetinin, paylı mülkiyete dönüştürülmesi gibi ilgisiz konular işlenmiş D- Ek Madde 4’te ise birden bire “Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin kadastrosu ve tescili başlığı altında 2/b konusu işlenmiştir.” “Bu maddeye göre 6831 s. kanunun (1744.2896-3302) s. kanunlarla değişik 2/b maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarılan yerler, fiili kullanım durumu nazara alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime ve kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı, beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu kanunun 11. maddede belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak hazine adına tescil edilir” hükmü konulmuştur. Bu madde çok yalın ve ucu açık bir maddedir. Şöyle ki, Hazine adına tescil edilen alanların nasıl değerlendirileceği ve ne olacağı meçhuldür. Bu alanlar orman sayılmadığına göre Hazine dilediğince tasarrufta bulunabilir. Hazineye Özgürlük a- İstediğine satabilir. b- Dilediğine tahsis eder. c- Dilediğine bedelsiz verebilir. Çünkü bu topraklar Hazine adına tapulu özel mülk statüsü kazanır ve kamu malı niteliğinin dışında kalır. Kamu malı niteliği kaldırılınca hazine tasarruf hakkına sahip olur. Daha önce bu sonuçları içeren yasa değişikliği yoluna gidilmiş ama gerçekleştirilememiştir. 2- Ek-4. maddenin son fıkrasında “Kadastro çalışmalarına başlamadan önce Hazine adına çıkarılan yerlerin içinde özel kanunlarına göre değerlendirilmesi gereken alanların bulunup bulunmadığı ilgili kurumlardan yazı ile sorulur. İlgili kurumlarca 15 gün içerisinde Kd. Müd. ne bilgi verilir. Bu süre içinde cevap verilmediği takdirde söz konusu alanların bulunmadığı yolunda cevap verilmiş sayılır” şeklinde bir hüküm konulmuştur. Bu madde vahim sonuçlar getirebilir. Şöyle ki orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin içinde “kültür varlığı-doğal sit alanı-tarihi mekânlar-şehitlikler” bulunabilir. Kültüre 15 gün süre 15 gün içinde bilinçli veya bilinçsiz cevap verilmemesi halinde, çok değerli alanlar ve mekânlar boş alanlar gibi kullanıma terk edilir ve yok olur. Bu ülkemiz için büyük kayıplara neden olabilir. Neden 15 gün gibi kısa bir süre verilmiş, neden daha emin bir yol saptanmamıştır? 3- Aynı maddenin 4. fıkrasında “bu madde kapsamındaki kadastro ifraz ve tescil işlemleri 3194 s. İmar Kanunu ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı konusundaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır” şeklinde sınırsızlık içeren bir maddeye yer verilmiştir. Oysa anılan kısıtlama hükümleri içeren kanunlarda “kamu yararı” ve ülke gerçekleri gözetilmiş iken bu kanun gereği yapılacak kadastro neden “imtiyazlı” hale getirilmiştir? Burada sınırsız serbesti tanınmasının amacı nedir, kime veya kimlere yarar sağlayacaktır? 4- Yine bu kanunun 2 ve 4. maddeleri ile geçici 7 ve 8. maddelerinde, 6831. s. orman kanununa göre kurulan orman tahdit komisyonları tamamen dışlanmış ve genel kadastro komisyonlarına bu kanun uyarınca işlem yapmak üzere yetki verilmiştir. Oysa orman tahdidi ve dışarı çıkarma işlemlerinin tamamen orman tahdit komisyonlarında olması, 6831. s. orman kanununun içerdiği ilke ve güvencelerin varlığını koruması gerekir. Şöyle ki orman tahdit komisyonları gerçek ihtisas komisyonlarıdır. Bu nedenle tüm tahdit ve dışarı çıkarma işlemlerinin bu komisyonlarda kalması zorunludur. Ayrıca nitelik yitiren ormanların, dışarı çıkarılması ve değerlendirilmesiyle ilgili 2924 ve 4127 s. yasalar halen yürürlüktedir. Bu durumda çelişen 3 ayrı yasanın varlığı karşısında izlenecek yol belirsizdir. Bu çelişki hukuki kaos yaratacaktır. Anayasa’ya aykırı Ülkemizdeki orman varlığına baktığımızda; Orman Genel Müdürlüğü’nün resmi verilerine göre ülkemizdeki orman alanı 20.199.296 Ha.’dır. Nitelik yitirdiği tespit edilip orman sınırları dışına çıkarılan alan 450.304 Ha.’dır. Dışarı çıkarma işlemi devam etmektedir. Dolayısıyla bu miktar sürekli artacaktır ve yeni 2/B alanları mutlaka oluşacaktır. Bu tehlikenin önlenmemesi için hiçbir sebep ve gerekçe gösterilemez. Anayasanın 169. md’nin 4. fıkrası 6831 s. yasanın 2/B maddesi varlığını korudukça, nitelik kaybı ve dışarı çıkarma devam edecektir. Bu felaket sonsuza dek süremez ve sürdürülemez. O halde ülkemiz ormanları yok olmadan, anılan anayasa ve yasa maddeleri kaldırılıp, güzel ülkemiz çöl olmaktan kurtarılmalıdır. “Gelecek kuşakların yeşil bir ülkede yaşamak hakkını yok etmek hakkı ve yetkisi hiç kimseye verilmemiştir.” Değindiğim nedenlerle, bu kanun acilen Anayasa Mahkemesi’ne taşınmalı ve bu büyük yanlışa son verilmelidir. Ferruh Atbaşoğlu / Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı |