Marmara Depremi'nde sular altında kalan
Kavaklı Sahili ve Değirmendere yeniden
dirildi. Kavaklı Sahili marinaya çevrildi. Değirmende Sahili ise Sanat Sokağı ve
restoranlarıyla, eski acılara inat tam bir eğlence mekanı oldu.
Elektrik direği suda
Sahilde balık tutan Burhan Şamdancı ve Mehmet Pektaş, "Bir zamanlar burada
binalar, lokantalar vardı. Hepsi suyun altına gömüldü. Ancak aradan geçen 10
yılda, şehir de biz de değiştik. Şimdi yeni marinaya balık tutmaya geliyoruz.
Buradaki değişim yeniden dirilmeyi gösteriyor" diyor. Tamamen değişen Kavaklı
Sahili'nde depremi hatırlatan tek şey ise "Deprem Anıtı" oluyor. Anıtın üzerinde
"17 Ağustos 1999 depremi şehitlerinin anısına yapılmıştır. Umutmayacağız''
yazıyor.
Denizin yuttuğu yerler
Depremin en acı görüntülerine sahne olan ve sular altında kalan
Değirmendere'de de yaşam yeniden dirilmiş. Sahil, yepyeni bir görüntüye
kavuşurken, geçmişin acı izleri tamamen yok olmuş. Parklar, çay bahçeleri ve
lokantalarla hayat yeniden canlanırken, Sanat Sokağı da en popüler mekanlar
arasında yerini almış. Sanat Sokağı'nda gece kurulan stantlarda el emeği göz
nuru takılar satılıyor. Değirmendere halkının akın ettiği sokak, her an bir
festivale ev sahipliği yapıyormuş gibi.
'Bu cadde depremde yoktu'
Burada közlenmiş mısır satan 65 yaşındaki Hasan Özdemir, "Depremde ailemden
kimse ölmedi. Ama ya dostlar, arkadaşlar, çekilen acılar... Her taraf yıkıldı.
Ah yavrum bu cadde, depremde yoktu. Buraları deniz yutmuştu. Acılarımızı da.
Dirildik ama bir de bizim yüreğimize sorun" diyor.
BM'ye bağlı 4'üncü büyük ekibiz
Gölcük Arama Kurtarma Derneği (GESOTİM) Başkanı Necmi
Kocaman, Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı 4 arama kurtarma ekibinden
biri olduklarını söylüyor. 17 Ağustos'ta yaşadıklarını büyük bir acıyla anan
Kocaman, "1999 depremine hazırlıksız yakalandık. Kendi imkanlarımızla enkazlara
indik. Yurtdışından gelen İsrail, Yunan ekipleri başta olmak üzere 21 ekiple
birbirimeze kol kanat gererek, tek yürek olarak çalıştık. Bu sene bu 21 ekip
ülkemize geliyor. 17 Ağustos'un yıldönümünde onlara teşekkür plaketi vereceğiz"
diyor. Depremden sonra GESOTİM'i kurduklarını ve eğitim çalışmalarını
hızlandırdıklarını anlatan Kocaman, ''Şimdi Gölcük'te 396 ekip var.
Çalışmalarımız sayesinde BM'ye bağlı 4'üncü büyük arama-kurtarma ekibi olduk.
İran ve Pakistan depremlerinde bölgede yardıma koştuk" diye konuşuyor.
'Deniz kokusunu ve çiğköfte yoğurmayı çok özledim'
17 Ağustos Depremi, Urfalı Şükran Salas'ı yatağa mahkûm etti. Salas, tam 10
yıldır yürüyemiyor, çok sevdiği Karamürsel Sahili'nden denizi seyredemiyor. Genç
kadın, 73 yaşındaki annesiyle yaşıyor ve "En büyük korkum annemin ölmesi. Bana
kim bakar o zaman?" diyor. Salas'ın tek arzusu, yağmur girmeyen sıcak bir ev...
Salas ailesi, Urfa'dan gelip Kocaeli'nin Karamürsel ilçesine yerleşmişti. Bir
kebapçı açmış, hep beraber işletiyorlardı. Babaları depremden önce geçirdiği
kalp krizi sonucu ölmüştü. Tabakhane Mahallesi'nde 8 katlı bir apartmanın 1'nci
katında oturuyorlardı. O bina, 17 Ağustos'ta üzerlerine yıkıldı. Depremde
enkazın altında kalan Şükran Salas'ın omuriliği zedelendi. Artık
yürüyemiyordu... 10 yıldır yatağa mahkûm olan ve evlerinin camından dış dünyayı
izleyen Şükran Salas, başucuna astığı eski fotoğrafıyla teselli buluyor. "Nasıl
güzelmişim" diyor. "Hâlâ güzelsin" dediğimizde hafifçe gülümsüyor ama içi
acıyor. Bir yıldır hiç dışarıya çıkmamış. Temiz havayı, yakan güneşi, yağan
yağmuru, iyot kokulu denizi unutmuş.
"Kardeşim kolumda öldü"
"Ben yaşayan bir ölüyüm'' diyen genç kadın, deprem gecesini şöyle anlatıyor:
"Aslında herkese küsüm. Çünkü herkes unuttu bizi. 17 Ağustos'ta hatırlanıyor
sonra yine unutuluyoruz. Aylar sonra ilk defa siz çaldınız kapımızı. İnsana
hasretiz. Deprem gecesi kız kardeşim Fatoş yanımdaydı. Sadece onun sesi var
kulaklarımda. "Beni kurtarın" diye bağırıp, yardım istiyordu. Bana sarılmıştı. 7
saat sonra enkazdan çıkarıldık. Kardeşim ölmüştü. Beni hastaneye kaldırmışlar. 3
ay sonra kendime geldim. 3 ay hep uyutulmuşum. Yaklaşık bir yıl Bursa Uludağ
Üniversitesi'nde tedavim sürdü. Ve acı haberi verdiler. Omuriliğim zedelenmişti.
Artık yatağa mahkûmdum. Hiçbir zaman ayağa kalkamayacaktım.'' Sonra Karamürsel'e
döndüğünü ve bir süre prefabriklerde yaşadıklarını anlatan Şükran Salas, "Su
bedava, elektrik bedava dediler. 20 bin TL'lik borç geldi. "Depremzedelere
yardım edeceğiz" dediler. Üstüne üstlük dolandırıldık" diyor.
Ah bir denizi koklasam...
Deprem olduğunda 27 yaşında olduğunu söyleyen Şükran Salas, "Gençliğim bu
yatakta geçti. Yaşlı annem ve ben yaşıyor muyuz, ölü müyüz belli değil. Sakat
kaldım diye öleyim mi? En son geçen eylülde dışarı çıktım. Temiz hava kokusunu,
yağmuru, güneşi unuttum. Gece yıldızları izliyorum. Eski günleri gözümde
canlandırıyorum. Hayalimde yürüyorum, koşuyorum. Gezdiğim yerleri düşünüyorum.
En çok da deniz kokusu özlüyorum. Annemin gücü yetmiyor beni yataktan
kaldırmaya. Beni tekerlekli sandalyeme koysalar, dışarı çıkarsalar... Kuşları,
martıları görsem... Denizi koklasam... Tek hayalim bu" diyor. Karamürsel
Kaymakamlığı'nın verdiği yardım parasıyla geçinmeye çalıştıklarını anlatan
Şükran Salas, yatağında bir gurur abidesi gibi yatıyor ve "Ağlasam bile gizli
gizli ağlıyorum. Annem görür de üzülür diye saklıyorum gözyaşlarımı'' diye
konuşuyor.
İbrahim Abi'ye özeniyorum
Deniz kokusu kadar çiğköfte yoğurmayı da çok özlediğini anlatan Şükran Salas
şöyle devam ediyor: "Urfalıyız biz. Çiğköfteyi kendi ellerimizle yapmazsak aynı
tadı alamayız. Ama ben artık yoğuramıyorum. İbrahim Tatlıses'i bazen mangal
başında görüyorum. Çok özeniyorum. Televizyonun karşısından ona sesleniyorum,
'İbrahim Abi, bir zamanlar ben de senin gibiydim. Kendi ellerimle pişirir, kendi
ellerimle yedirirdim' diyorum. Kaderimiz benzemesin. O yapıyor ya Allah razı
olsun. Ben yapmış, yedirmiş kadar oluyorum."
Sıcak yemek, sıcak ev
"Et yemeyi çoktan unuttuk" diyen Şükran Salas, meyve ve sebzeyle
beslendiklerini söylüyor. Şükran sözlerini şöyle noktalıyor: "Sıcak bir evimiz
olsa, başka bir şey istemem. Annem ve ben güvende olalım yeter. Yağmur
yağdığında her yerden su giriyor eve. Rutubet içinde. Beni yıkarlarken çok
üşüyorum. Dişlerim birbirine vuruyor. Bazen hayat insana çok acımasız
davranabiliyor. Ama şükrediyorum."
|