805 Milyon İnsan Aç!
Köylülerin ‘Direnişi’ Ses Getirdi
100 Bin Zımba Teli ile Şehir Kurdu!
"Büyükşehirlerde Sosyal Konut...
1 Gecede Şehirli Olan 11 Milyon Köylü Ne Yapacak?
Türkiye, 31 Mart sabahı yerel yönetim anlayışında yeni bir döneme girecek. 2012 yılında çıkan 6360 sayılı Büyükşehir Yasası ile köy ve beldeler mahallelere dönüştürülerek şehrin bir parçası haline getirilecek. Söz konusu yasayla yaşanacak değişim rakamlara çoktan yansıdı bile.
29 Ocak 2014'te TÜİK'in yayımladığı nüfus verilerine göre son yasa ile birlikte 2012'de yüzde 77,3 olan kentli nüfus oranı 2013'te yüzde 91,3’ e yükseltildi. Yani 17 milyonu aşan köylü nüfusu bir anda 6 milyona kadar düşürüldü.
BloombergHT Editörü İrfan Donat'ın haberine göre, 34 bin 434 olan köy sayısı 18 bin 214'e geriledi. 1,977 olan belde sayısı da 394'e düşürüldü. Yeni yasayla birlikte 16 bin 220 köy ve 1,583 belde bir anda mahalle yapılarak şehirlere bağlandı. Böylece köy ve beldelerin tüzel kişiliğini ortadan kaldıracak ilk adım atılmış oldu. Türkiye'de bir anda kırsal nüfus oranının yüzde 23'ten yüzde 9'a düşürülmesinin rakamların ötesinde de etkileri olacak. Aslında burada Türkiye’de köy-kent etkileşiminde bir dönüm noktasında bahsediyoruz. Peki değişimin ne tür yansımaları olacak? Büyükşehir Yasası, ekonomik boyutu kadar politik, sosyolojik, ekolojik boyutuyla bir bütün olarak ele alınmalı. Konuyu enine boyuna masaya yatıran isimlerin başında Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Bülent Gülçubuk var. “Tarım ve Kırsal Alanların Geleceği Açısıdan Büyükşehir Kanunu” başlığı ile hazırladığı raporda Büyükşehir Yasası ile ortaya çıkan endişelere dikkat çeken Prof. Dr. Gülçubuk’a göre büyükşehir yasası: -Yeni rantlar yaratabilir. -Meralar amaç dışı daha rahat kullanılabilir -Doğal kaynaklar üzerinde baskı artabilir -Kırsaldan kente yeni göç dalgası yaşanabilir. -Süreçte sermaye için yeni ucuz işgücü ortaya çıkabilir. -Kırsal araziler kentsel arsalara dönüşebilir. -Kırsal bölge topraklarının imara açılması kaçınılmaz olabilir. -Hayvancılık daha da zorlaşacak Prof. Dr. Gülçubak’a göre tarım ile geçimini sürdürmek isteyenlerin ise maliyetleri daha da artacak. Çünkü kanun ile büyükşehir sınırlarına dahil edilen köylerde vatandaş içme suyu, sulama suyu, atık su gideri, alt yapı yatırımları ve benzerleri için zamanla 'bedel, katılım payı' adı altında yeni harcama kalemleri ile karşılaşacak. Bahçedeki, tarladaki, yayladaki, meradaki su, ücrete tabi olacak. Geçiş süresi 5 yıl sonrası olarak belirlense de söz konusu giderler zaman içinde büyükşehir değerleri üzerinden belirlenecek. Yani köylü bir anda şehirli olacak ama şehir imkanlarından yararlanmadığı halde bunun maliyetine katlanmak zorunda kalacak. "Yüksek maliyetler ortaya çıkacak" İşte bu noktada Prof. Dr. Gülçubuk, kırsalda hizmetlerin büyükşehir değerleri üzerinden belirlenmesinin ortaya çıkaracağı adaletsizliğe dikkat çekerek, “Zaten yoksulluk kırsalda kronikleşmiş, bu hizmet sunumu yaklaşımı ile daha da yüksek maliyetler ortaya çıkacak. Türkiye’de suyun yüzde 75’inin tarımda kullanıldığı düşünülürse, çiftçi ve kırsaldaki aile ağır maliyetli bir yaşama mahkum olacak. Bu durumda yeni bir kırdan kente göç dalgası ile karşılaşabiliriz. Üreten, ürettiği ürünü zor şartlarda satarak kıt kanaat geçinen köylümüzü önümüzdeki yıllarda daha zor yıllar beklemektedir” uyarısında bulunuyor. Büyükşehir yasası, İl Özel İdarelerinin tüzel kişiliğini de kaldırarak hizmet götürülmesi yükümlülüğünü de belediyelere veriyor. Büyükşehir belediyelerinin bulunduğu illerde, Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi (YİKM) adıyla bir kurum oluşturuluyor. Bakanlar Kurulu Kararı ile bu illere bağlı ilçe ve diğer illerde de YİKM kurulabilecek. Yatırım izleme ve koordinasyon merkezinin sevk ve idaresi illerde valilik, ilçelerde ise kaymakamlık tarafından yerine getirilecek. Jeotermal ve doğal mineralli sular ruhsatı, maden üretim faaliyetleri ve bu faaliyetlere dayalı ruhsat sahasındaki tesisler için işyeri açma ve çalışma ruhsatı yetki ve görevleri valiliklere veriliyor. Prof. Dr. Gülçubuk’a göre bu durumda tarım toprakları üzerinde yeni bir baskı yaratma ve tarım topraklarının amaç dışı kullanımının giderek artma riski var. Bu da beraberinde yeni çevre kirliliği risklerini getiriyor. 2001-2010 yılları arasında tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına izin verilen toplam alanının 827 bin hektarı aştığı gerçeği endişeleri daha da artırıyor. Prof. Dr. Gülçubuk'un özetle dikkat çektiği husus da bu zaten. Kırsal arazinin kentleşeceği, kentsel arazinin arsaya dönüştürüleceği ve daha sonra da arsaların imarlaştırılarak rant alanı açılacağı kaygıları yersiz değil... |