apı Kredi Kültür Merkezi Kazım Taşkent Galerisi, “Albert Gabriel (1883-1972): Ressam, Mimar, Arkeolog, Gezgin” başlıklı sergiye evsahipliği yapıyor. Sergi, uzun yıllar ülkemizde yaşayan ve yeri doldurulamaz pek çok çalışmaya imza atan mimar-arkeolog Albert Gabriel’i yeniden gündeme getiriyor.
Albert Gabriel (1883-1972), parlak kariyerine karşın kendi ülkesi Fransa’da bile unutulmaya yüz tutmuş bir isim. Collège de France’ta hocalık yapan, aynı zamanda Güzel Sanatlar Akademisi üyesi olan Gabriel, genelde İslam arkeolojisi üzerine olan uzmanlığıyla biliniyor. Çalışma hayatının önemli bir kısmını ülkemize ayıran Gabriel, 1926-1930 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi kürsüsünün başına geçmekle kalmadı, adı daha sonra Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü olacak İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitüsü’nü kurdu.
1930-40 arasında Anadolu ve İstanbul’daki önemli tarihi yapılar hakkında monografiler hazırladı. 1908-1959 yılları arasında ülkemize kırkın üzerinde seyahat düzenleyen Gabriel, Türk hükümetinin isteği üzerine 1925’ten 1960’lara dek tarihi yapıların araştırılması, korunması ve restorasyonu üzerine pek çok çalışma yapıp raporlar hazırladı.
Zamanla genç Türkiye Cumhuriyeti ile Fransa arasında entelektüel bir köprü oluşturan ve pek çok Türk araştırmacıların Fransa’da eğitim görmelerini sağlayan Gabriel, İstanbul’da sayısız konferans verdi, yazılar yayımladı. Özellikle de Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun dergisinde.
İstanbul’un ilk nazım planının hazırlayıcısı olan Henri Prost, Gabriel’i “Fransa’nın Türkiye’deki gerçek büyükelçisi” olarak tanımlamıştı. Haksız da sayılmazdı. Çünkü Aralık 1972’de Bar-sur-Aube’da hayata gözlerini yumduğunda cenazesine katılan tek resmi temsilci Türkiye’nin Paris büyükelçisi olacaktı.
‘Albert Gabriel (1883-1972): Ressam, Mimar, Arkeolog, Gezgin’ sergisi, Gabriel’in Türkiye ağırlıklı çalışmalarını gözler önüne seriyor.
Neler yok ki: mimari çizimler, Amasya’dan Mardin’e Bursa’dan Diyarbakır’a çektiği 50 adet 30x40 boyutunda fotoğraf; Türkiye,Yunanistan, Ortadoğu ve Avrupa’yı betimleyen suluboyalar, Rodos adası ile ilgili suluboyalar ve büyük boyutlu boyalı desenler; Boğaziçi yalıları, Mardin, Anadolu camileri ve medreseleri betimleyen desenler; Güzel Sanatlar Okulu’na yaptığı eserler, çalışmaları sırasında kullandığı malzemeler, kişisel eşyası…
Tüm bu eserler, Gabriel’in Bar-sur-Aube’daki 1973’ten beri kullanılmayan evinde, serginin de küratörü olan Pierre Pinon tarafından keşfedildi.
|