b>‘Mimarlık Kentleşmenin Neresinde’ toplantılarının Diyarbakır’da düzenlenen ilkinde, Prof.Dr. İhsan Bilgin, “Türkiye’de mimarlığın kendini göstermeye çalıştığını, ancak yapılaşmayı etkileyemediği için boşlukta durduğunu” kaydetti.
Arkitera Platform tarafından, Kale Grubu sponsorluğunda Diyarbakır Sanat Merkezi işbirliğiyle düzenlenen ‘Mimarlık Kentleşmenin Neresinde’ toplantılarının ilki, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Salonu’nda yapıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Bilgin, son 50 yılda kentlerde çok köklü değişimler yaşandığını belirterek, “Kentler tanınmayacak hale geldi. 50 yıl, tarihte uzun bir süre değil, ancak 50 yıl önce ölmüş biri bugün kalksa, yaşadığı şehri tanıyamayacak” dedi.
Sorunun sadece Türkiye’nin değil, modernleşen dünyanın da sorunu olduğunu anlatan Bilgin, bunun doğal bir olay gibi görülemeyeceğini ve özellikle yeni gelişme alanlarına karşı bir refleks geliştirmek gerektiğini kaydetti.
Bilgin, “Bir kültürün kaybolup, yerine başka bir kültürün hakim olması üzücüdür. Ancak kaybolan bir kültürün yerine herhangi bir şey almıyorsa bu çok acı bir durum. Kentlerimizdeki mimari yoksunluk açısından gelinen nokta acıdır. Tabii bu böyle gideceği anlamına gelmez. Mimarlık diye bir meslek var. Türkiye’de mimarlık kendini göstermeye çalışıyor, ancak yapılaşmayı etkileyemediği için boşlukta duruyor” diye kaydetti.
ŞEHMUS DİKEN’DEN ESKİ DİYARBAKIR
Yazar Şehmus Diken ise yıllar öncesinde Diyarbakır’ı görenlerin, şehrin hala surlar içinde zarif bir şekilde durup durmadığını sorduklarını belirterek, kendilerinin bu soruyu “maalesef” diye yanıtlamak zorunda kaldıklarını söyledi.
Diyarbakır’ın, 1950 yılına kadar binlerce yıl surlar içinde yaşadığını, ancak 1930’lu yıllarda dönemin valisi tarafından hava sirkülasyonunun sağlanması, aksi halde kentte salgın hastalığın halkı telef edeceği düşüncesiyle surların 4 noktada dinamitlenerek yıktırıldığını anlatan Diken, “O sıralarda Diyarbakır’a gelen Fransız Arkeolog Albert Gabriel, Ankara’da girişimlerde bulunarak bunu durduruyor. Ayrıca 1950’li yıllarda Çiftkapı ve Tekkapı dediğimiz yerler de yıktırılarak surlarda başka kapılar açılıyor. Suriçi’ndeki eski kentte evler, kentin havasına ve iklimine göre yapılmış. Yazlık odalar kuzeye, kışın oturulan odalar ise güneş alsın diye güneye bakacak şekilde yaptırılmıştır. Ayrıca avlu zeminlerinde ısı yalıtımına sahip dişi bazalt kullanılmış. İpekböcekçiliği yapılan Diyarbakır’da dut yaprakları böcek yemi olarak kullanıldığından, halen evlerin bahçesinde dut ağaçları vardır. Yani her şeyiyle işlevseldir. İşte bu bir kültürdür. Bir şehrin geçmişini bilmek, geleceğinde yapılacaklar için önemlidir” diye kaydetti.
|