Kent bölgeler, yeni mekansal ölçeklerin öne çıktığı bir yapıya geçişte küreselleşmeye uyumu kolaylaştıran ve farklı alanda uzmanlaşmış kentlerin bütünleştiği mekanlar olarak gündeme gelirken, yeni ekonomik faaliyetlerin ve artan oranda nüfusun bu alanlarda veya metropoliten alan olarak tanımlanan kentsel alanlarda yığıldığı görülüyor.
Son 50 yılda dünyada meydana gelen kentleşme sonucunda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kent bölgelerin ya da metropoliten alanların ağırlığı giderek daha fazla artıyor. Günümüzde ekonomik faaliyetlerin önemli bir bölümü, dünya üzerinde 750 binin üzerinde nüfusa sahip 633 kent bölgede yoğunlaşıyor. Dahası, bu bölgelerin toplam nüfusu 1,5 milyara ulaşarak, dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturuyor. 2025 yılında 750 bin ve üstü nüfusa sahip kentsel alanların toplam nüfusunun 2.1 milyara yükseleceği, diğer bir deyişle, her dört kişiden birinin bu çekim odaklarında yaşayacağı öngörülüyor.
Türkiye’de de dünyadakine benzer bir eğilim gözleniyor. Yalnızca İstanbul ili 13 milyonun üzerinde bir nüfus barındırıyor, yakın çevre illeri (Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ, vb.) ile birlikte bu nüfus 16 milyonun üzerine çıkıyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Birimince yayınlanan istatistiklere göre, Türkiye’nin sekiz metropoliten alanının 2025 yılındaki toplam nüfusu 35.5 milyona ulaşacak ve toplam Türkiye nüfusunun yüzde 41’ine, kentsel nüfusun ise yüzde 59’una erişecek.
Günümüzde yabancı yatırımların çekilmesi, yabancı ziyaretçilerin sayısının artırılması, ekonomik büyümenin ve verimlilik artışının hızlandırılmasında bu kentsel yoğunlaşma alanlarının çok önemli olduğu görülüyor. Kent bölgeler ve metropoliten alanlar uzmanlaşmanın ve çeşitliliğin avantajlarını bir arada sunuyor, Ar-Ge faaliyetleri, yenilikçilik kapasitesi ve insan sermayesi bu alanları daha da çekici kılıyor.
Göreli üstünlükleri çok yüksek olan bu alanlar bir yandan birçok sorunla karşı karşıya kalırken, gerek sınırlarının tanımında ve uygun yönetişim biçimlerinin belirlenmesinde, gerekse planlama ve uygulama aşamalarında yeni düzenleme biçimlerine gereksinim duyuluyor.
Mevcut idari yapılanma çerçevesinde kent bölgeler ayrı bir yönetim birimi olarak tanımlanmıyor, benzer durum metropoliten bölgeler için de geçerli. Büyükşehir tanımı geleneksel bir bakış açısı ile şekillenmiş bir tanım ve mevcut gelişmelere yanıt veremiyor. 2012 yılında mevcut merkezi yönetim tarafından büyükşehir olgusunun giderek daha da yaygınlaşması ve idari anlamda etkinleşmesi kararlaştırıldı. Türkiye’de büyükşehir olabilmenin tek ölçütü olarak sadece nüfus (750 bin ve üstü il nüfusu) alınıyor, görünen o ki, daha önceden metropoliten alan merkezinden (Valilik Binası) nüfus ile değişen mesafelerde büyükşehir sınırları belirlenirken, yeni yasal düzenlemelerle büyükşehir sınırlarının il sınırlarına dayandırılması söz konusu olmuyor. Mevcut yasası ile yerel demokrasiye olanak vermeyen büyükşehir oluşumları, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın ruhuna aykırı olarak “yerel despotizme” doğru ilerliyor, bu da Türkiye’nin demokrasi tarihinde çok önemli bir değişim olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle, kent bölgeler için yeni sınırların tanımlanmasının yanı sıra, yeni bir yönetişim modelinin, çok düzlemli bir modelin, geliştirilmesi gerekli görülüyor.
Kentsel bölgelerin ve metropoliten alanların artan ekonomik ve demografik ağırlıkları, ülkedeki kaynakların ve istihdam olanaklarının dağılımında dengesizlik yaratıyor ve az gelişmiş bölgeleri olumsuz etkiliyor. Mevcut politikalar ekonomik faaliyetlerin kısıtlı sayıdaki kent bölgelerde yığılmasını destekliyor. Bu durum yeni bölgesel politikaları zorunlu hale getiriyor.
Ekonomik açıdan çekicilikleri artan kentsel yığılma alanlarının çekim güçlerini artırmak için büyük ölçekli projelerin yanı sıra, kentsel dönüşüm projeleri de destekleniyor. Bu durum sermayenin bu alanlarda yoğunlaşmasını artırırken, yapılan projeler yalnızca yapılı çevrenin değil, sosyal çevrenin de değişmesine neden oluyor. Yapılı çevrenin mevcut kullanıcıların istemleri dışında gelişmesi ve sosyal yapı üzerindeki olumsuz etkiler, sosyal hareketlere neden oluyor, ancak bu hareketler uygulamada gerekli etkiyi yaratamıyor.
Özellikle metropoliten alanlardaki gelişmeler, ekonomik yeniden yapılanma ve yapılı çevredeki düzenlemeler sosyal gruplar arası dengesizlikleri artırıyor, özellikle göçle gelen nüfusun dışlanmışlık ve yoksulluk problemleri ile birlikte, sosyo-ekonomik eşitsizlikler yaygınlaşıyor. Yoksulluk ve sosyal dışlanmışlığın önemli maliyetleri, suç oranlarının artması ile kendini gösteriyor.
Kent bölgelerin gelişmesi ve metropoliten merkezlerin çepere doğru genişlemesi çeperdeki ekolojik açıdan önemli alanlar üzerinde artan bir baskı yaratıyor. Giderek artan yoğunlaşma artan oranda kirlenmeye ve trafikten kaynaklanan sorunlara neden oluyor ve ekosistem hizmet alanları giderek daha fazla baskı ile karşı karşıya kalıyor. Hızlı büyüme ve yapılaşma, geleneksel kent yapılarını hızla bozarak, zenginleşme ile ortaya çıkan yeni hayat biçimleri ve buna bağlı olarak arabalaşma metropoliten alanların ulaşım ve altyapı problemlerini ileri safhalara taşıyor.
Düzenleme komitesi tarafından yukarıda kısaca aktarılan ve ileriki yıllarda Türkiye’nin gelişmesi ile yakından ilişkili olan, değişik ölçeklerde, çok boyutlu ve çok katmanlı sorunlara değinen, araştıran, irdeleyen ve çözüm öneren bildirilerin 2012 yılında düzenlenecek Kentsel ve Bölgesel Araştırmalar Sempozyumu’nda ele alınması kararlaştırıldı.
Bu çerçevede Sempozyumda; kent bölgelerin gelişiminin anlaşılmasındaki temel belirleyicilerin gözden geçirilmesi; kent bölgeler, metropoliten alanlar ve büyükşehirlerde yeni planlama yaklaşımlarının değerlendirilmesi; ulusal, bölgesel ve yerel ölçeklerde politika geliştirmede kent-bölge yaklaşımlarının potansiyel katma değerinin değerlendirilmesi; değişik ölçeklerde ortaya çıkan farklı ilişkilerin haritalanması ile kentsel alanların ayak izlerinin belirlenmesi (ör. kent-bölge coğrafyaları); farklı ülkelerde yaşanan kentsel-bölgesel politikalarda yaşanan reform süreçlerinden ve kurumsal yeniden yapılanmalardan çıkarılan derslerin tartışılması; kuramsal gelişmeler ve dünya örnekleri çerçevesinde Türkiye’de son dönem politikalarının tartışılması ile geleceğe dönük yeni perspektifler geliştirilmesi amaçlanıyor.
2012 yılında düzenlenecek 3. Kentsel ve Bölgesel Araştırmalar Sempozyumuna aşağıdaki temalardaki araştırma ve tartışma bildirileri özellikle davet ediliyor:
- Kent bölge, metropoliten alan ve bölgeleri tanımları, yönetim kademelenmesi içindeki yerleri, Büyükşehir tanımının bu çerçevede ele alınması.
- Üst ölçek kentsel yığılma alanları için çok düzlemli yönetişim modelleri: ilkeler, yeni aktörler, ilişkiler.
- Merkezi hükümet-yerel yönetim ilişkilerinde yaşanan değişimler ve bunların getirdiği sorunlar.
- Kent bölgeler ve metropoliten alanların değişen ekonomik yapıları, yeni ekonomik faaliyetlerin özellikleri.
- Kent bölgeler ve metropoliten alanlardaki gelişmelerin diğer bölgeler üzerindeki etkileri.
- Kent bölgeler ve metropoliten alanlarda yapılı çevrenin dönüşümü, bu dönüşümün sosyal ve ekonomik etkileri.
- Kentsel dönüşüm projelerinin sosyal yapı üzerindeki etkileri, kentsel hareketler.
- Kentsel yayılmanın ekolojik etkileri, ekosistem hizmetleri üzerindeki etkileri
Etkinlik takvimi
Bildiri Özeti Teslim Tarihi: 16 Temmuz 2012
Bildiri Özetlerinin Değerlendirilmesi: 03 Ağustos 2012
Bidiri Teslim Tarihi: 12 Ekim 2012
|