KODesign 2011 Konferansı’nın anahtar konuşmacılarından ikincisini,
onlarca LEED sertifikalı binada imzası bulunan Atelier Ten Kurucu Ortağı Patrick
Bellew gerçekleştirdi. Bellew “Karınca Yuvalarından Labirentlere –
Sürdürülebilir Mimarlık için Mühendislik” başlıklı sunumunda, panjurlarını
klimaları ile takas eden Amerikalılara çattı, sürdürülebilir yuvalar yapan
böceklerden örnek verdi ve “Daha ne kadar yanlış yapma lüksümüz var?” dedi.
“Mimarlar işbirliğine
tutkuyla inanan insanlardır”
Bellew konuşmasına, Leonard Reed’in
“I-pencil” görseliyle başladı. En basit kurşun kalemi yaparken bile işleyen
onlarca karmaşık sistem varken, kavramsal olarak zaten karmaşık olan binaları
yapmanın basite indirgenemeyeceğini savunan Bellew, müşterinin istediği binayı
elde edebilmek için mutlaka mimarla muhatap olduğunu, ancak nihayetinde mimarın
tekil olarak böyle karmaşık bir olayı çözmekte yardım alması gerektiğini
hatırlattı. Mimarların işbirliği kavramına tutkuyla inanan insanlar olduğunun
altını çizen Bellew, Wright kardeşlerden sonra gelişen uçak endüstrisindeki yapı
taşlarından kabul edilen “Concorde”un da işbirliğine inanan insanlar tarafından
gerçekleştirildiğini söyledi.
“Amerika gelişememekten
utanmalı!”
Konuşmasına cep telefonu örneği ile devam eden Bellew,
“takoz” olarak nitelendirdiği ilk cep telefonunun şimdikilerle
karşılaştırılamayacağını söyledi ve teknolojinin, sürekli olumlu yönde gelişmesi
gerektiğinden, cep telefonu sektörünün de buna örnek olduğundan dem vurdu.
Bellew, yapı sektörüne gelindiğinde ise Amerika’da 1920’lerde yapılmış bir bina
örneğinden yola çıkarak, binalarda kullanılan panjur sistemlerinin günümüzde
klima ile değişmesinin bir utanç olduğunu iddia etti.
Paris’te bulunan
ve parlamentoya benzeyen bir arşiv binası ile örneklemelerine devam eden
konuşmacı, içinde sadece kitapların bulunduğu bir binanın tamamen saydam
cephelerden oluşmasının nedenini anlayamadığını söyledi. Söz konusu örnek
üzerinden, dış mekan ile görsel temas kurulabilmesi şeklindeki nedenselliğin de,
cephelerin güneybatıya bakması sebebiyle geçersiz kaldığını belirten Bellew,
çalışanların bu cepheler nedeniyle konforsuz bir iş hayatları olduğunu ve stor
kullanmak zorunda kalındığını dile getirdi. Camın ana işlevi olan “görsel
geçirgenliğin” kaybedildiğinin altını çizen Bellew, saydam cephelerin yol
açtığı ısıl konforsuzluğun bu çelişkiden bile daha vahim durumda olduğunu
aktardı.
Sürdürülebilirliğin yeni bir tanıma mı ihtiyacı
var?
“Sürdürülebilirlik nedir?” sorusuyla yola çıkan mühendis, asıl
sorunun “Nasıl sürdürülebilir olabiliriz?”, “Yaşamımızı nasıl sürdürebiliriz?”
olması gerektiğini savundu. Daha sağlıklı ve gerçekçi bir tanıma inandığını
söyleyen Bellew, Buckminister Fuller’ın “Daha fazla şeyi daha azla yapmak”
mottosunu hatırlattı.
Yerel Dilden Öğrenmek ya da LEED’siz Sürdürülebilir
“Igloo”lar
Bellew, sürdürülebilirliğin kavram olarak yeni olsa da,
aslında yeni ortaya çıkmadığından bahsettiği konuşmasına, yerel kültürde bir
örnek olan “Igloo”lar ile devam etti. “Igloo”ların, -40 °C'de hayatta kalmayı
başaran Eskimoların “radyatif” ve “kondüktif” ısı akışı hakkında ne
denli fazla şey bildiklerini kanıtladığını söyleyen Bellew , yapı
şeklinin ısı kayıplarına izin vermemesi ve mekanlarda düşük emisyonlu hayvan
derilerinin yalıtım için kullanılmasını, LEED sertifikasına sahip olmayan
Igloo’ların sürdürülebilir çözümlerinden bir kaçı olarak
nitelendirdi.
Yerel ve bölgesel yapı
üretimi örneğine, LEED sertifikasına sahip birçok yapısında kullandığı
labirent sisteminin ilham kaynağı olan böceklerden bahsederek katkıda
bulunan mühendis, hiçbir mimari bilgiye sahip olmadan son derece sürdürülebilir
yuvalara sahip olan bu böceklerin örnek alınması gerektiğini savundu. Çamur
sayesinde boşluklar yaratan ve bunları doldurarak hava kanalları yaratan
böceklerin, bu kanallar sayesinde tüm yapıyı serinletip, ısıtabildiğini
ekledi.
“Evreka!”
İlk projelerinde hava kanalları
kullanılarak oluşturduğu sistemin, serinletmek için iyi olduğunu, ancak bir
yandan da kış aylarında hava kaçışına sebep olduğunu anlatan Patrick Bellew,
eski bir kömür havzasında gerçekleştirilen projesiyle ise bu durumun tamamen
ortadan kaldırıldığını söyledi.
Proje
aşamaları arasında “Evreka!” şeklinde nitelendirdiği bir keşif anında,
böceklerin yuvalarından ilham aldıklarını ve havalandırma sistemini bu ilham
vasıtası ile sağlıklı hale getirmenin yolunu bulduklarından bahseden Bellew,
mekanik bir iklimlendirme sisteminin 100 yıl içinde 4-5 kez değişmesi
gerekirken, buldukları sistemin buna ihtiyaç duymadığını
anlattı.
Söz konusu sistemi
değerlendirdiği dünyanın çeşitli yerlerindeki yapılardan örnek veren
Bellew, şu an hayal bile edemediği bir verimlilik noktasında durduğunu
dile getirdi. Sisteminin her yerde kullanılabilir
ve ölçeklendirilebilir olduğunun altını çizen Bellew’ın konuşması, 1976 yılında
karşılaştığı bir karikatürle sona erdi: “Daha ne kadar yanlış yapma lüksümüz
var?” (How wrong can we afford to be?)
|