Avrupa’da nükleer enerji konusunda mutabakat olduğunu söylemek zor. Başta Almanya olmak üzere Batı Avrupa ülkeleri nükleer enerjiye veda ediyor. Ancak öte yandan Litvanya'dan Bulgaristan'a kadar, Avrupa'nın doğusundaki ülkeler santrallerini açık tutmaya hatta bazı ülkeler yeni nükleer santraller açmaya devam ediyor.
Macaristan'ın Paks kentinde işten eve yeni gelen 41 yaşındaki József Bordács, koltuğunda dinlenirken bir yandan da işyerini anlatıyor:
"Nükleer santral bu bölgenin en iyi işverenidir. Güvenlik konusunda ne benim ne de ailemin korkusu var. Burada temiz, yeşil bir çevrede yaşıyoruz ve nükleer santral kente ve çevreye hiç zarar vermiyor".
Monika da eşiyle aynı fikirde. Nükleer enerjinin ucuz bir enerji kaynağı olduğunu belirten Monika Bordacs, termik enerji santrallerine göre de çevreye daha az zarar verdiğini vurguluyor.
Enerji ihtiyacının yüzde 40'ını karşılıyor
Tuna Nehri'nin kenarına kurulmuş olan Paks 20 bin nüfuslu bir kent. Kentin ismi buradaki nükleer santralle eş anlamlı hale gelmiş. Macaristan'ın tek nükleer santralinde 2 bin megavatlık güce sahip 4 basınçlı su reaktörü bulunuyor. 1983 yılında devreye giren nükleer santral Macaristan'ın toplam enerji ihtiyacının yüzde 40'ını karşılıyor.
Bordács, 16 yıldır teknisyen olarak nükleer santralin bakım ve onarımını kontrol ediyor. Eşi Monika da enerji ve santral tekniği alanında eğitim veren bir lisede coğrafya ve tarih öğretmenliği yapıyor. Paks kentindeki çalışan nüfusun yaklaşık üçte biri nükleer santralde çalışıyor ve bunun karşılığında ortalama bin 200 euro maaş alıyor. Bu meblağ Macaristan'daki ortalama ücretin iki katına denk geliyor. Dolayısıyla Paks'ta nükleer enerjiye itiraz edilmemesi tesadüf değil.
Paks Nükleer SantraliDoğu Avrupa'daki genel eğilim
Macaristan genelinde de kayda değer bir nükleer karşıtı hareketten söz etmek mümkün değil. Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre, kendi içinde düşman kamplara bölünmüş olan siyasi partiler bile nükleer enerjiye sahip çıkıyor. Paks'taki dört reaktörün modernize edilmesi, santralin ömrünün uzatılması ve hatta iki yeni reaktörün daha inşa edilmesi gündemde.
Macaristan, Doğu Avrupa'daki genel eğilimi anlamak açısından da çarpıcı bir örnek. Baltık Denizi’nden Bulgaristan'a kadar neredeyse tüm ülkeler enerji ihtiyacını nükleer santrallerden karşılıyor. Litvanya ve Polonya'da halk karşı olsa da çeşitli nükleer enerji projeleri var. Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Romanya ve Bulgaristan'da somut nükleer santral projeleri hazırlandı. Halkın çoğunluğu da bu çalışmaları destekliyor.
Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan başbakanları 14 Ekim'de bir araya gelerek nükleer enerjiden yana olduklarını beyan ettiler. Zirvede ayrıca Avrupa Birliği'nden enerji egemenliğine saygılı olunması istendi. Başbakanlar tarafından, enerji kaynağı olarak neyin tercih edileceğine Brüksel'in karar veremeyeceği açıklandı.
Nükleer atık sorunu
Ne var ki Doğu Avrupa ülkelerinde faal nükleer santrallerin çoğunda güvenlik açığı var. Litvanya'daki İgnalina Nükleer Santrali 2009 yılında kapatılmıştı. Bulgaristan'daki Kozluduy Nükleer Santrali bölgenin en tehlikeli nükleer reaktörü sayılıyor. Güvenli sayılan Paks Nükleer Santrali'nde de 2003 yılında ciddi bir arıza meydana gelmişti. Öte yandan nükleer atıkların nasıl depolanacağı da açıklık kazanmış değil.
Budapeşte Enerji Kulübü uzmanlarından Ada Amon, Doğu Avrupa ülkelerinin selameti nükleer enerjide aramasının sorunlarına işaret ediyor. Amon, "Nükleer enerji gibi teknolojilere prensip olarak karşı değiliz. Ancak Macar enerji rejiminin sürdürülebilirliğinden yanayız. Bilgi sahibi insanların konuyu Avrupai tarzda ele alıp tartışmasını ve karar vermesini istiyoruz. Ne var ki Macaristan bugünlerde bunun eksikliğini çekiyor. Bilhassa yenilenebilir enerji gibi, binalarda enerji verimliliği gibi yeni teknolojileri ciddiye alan siyasi iradenin yokluğunu hissediyoruz" açıklamasını yapıyor.
Macar hükümet sözcüsü Ferenc Kumin ise yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji ihtiyacını karşılamadaki payının yüzde 20’ye düşürüleceğini öne sürüyor. Kumin “Elbette yenilenebilir enerji çalışmalarımızı Avrupa Birliği yükümlülüklerimiz çerçevesinde 2020 yılına kadar geliştireceğiz. Ancak bunun nasıl şekilleneceği henüz kararlaştırılmadı” şeklinde konuşuyor.
|