n binlerce insanın öldüğü, daha fazlasının da yaşam mücadelesi verdiği
Haiti'de yaşanan deprem ülkeyi uluslararası gündemin başlarına
taşısa da bir haftadır gelen haberler ölüm ve vahşetten fazlasını göstermedi.
Dolaşıma giren yazılar ve görüntüler Karayiplerdeki 10 milyonluk ada ülkesinin
uğradığı yıkımın hayal gücünü zorlayan boyutunu anlatmakta zorlanıyor.
Hızın yaşam ve ölüm arasındaki çizgiyi çektiği böylesi bir olayda,
medyanın işlevi de iki nedenle önem kazanıyor: Birincisi sahadan gelen çabuk ve
doğru haberlerle insanların seslerini duyurabilmesi, ikincisi de ancak bir
felaketle karşılaştığında haber olan ülkenin egzotik bir yok-yer olmaktan çıkıp
okurların zihninde ete kemiğe bürünmesi için.
Bugün birinci haftasını
dolduran deprem gazeteciliğin küresel ölçekte yaşadığı dönüşümün sonuçlarını ve
neden yeni bir iletişim düzenine ihtiyaç olduğu sorusunu da yeniden ortaya
çıkartmış oldu. Amerika Birleşik Devletleri kıyılarına sadece 100 kilometre
uzakta bulunan adada deprem meydana geldiğinde sadece iki tam zamanlı çalışan
yabancı muhabir bulunuyordu ve ilk haberler esas olarak komşu Dominik
Cumhuriyeti'ndeki gazetecilerce geçildi.
İlk günlerde bilgiler resmi
yetkililer ve bölgeye ulaşabilen yardım çalışanlarına dayanıyordu ve sahadan
haber almak imkansızdı. Büyük gazetelerin ekonomik nedenlerle uluslararası haber
bürolarını daraltmaları nedeniyle sadece Associated Pres ve Reuters birer
muhabiri ülkede kalmıştı.
Haiti Türkiye'ye uzak, Türkler gidene
kadar...
Türkiye'de gazeteler depremin ilk günlerinden tamamen
yabancı ajanslar ve kaynaklardan derledikleri bilgilere dayandı. Görülebildiği
kadarıyla bölgeye muhabir gönderen tek gazete Hürriyet oldu.
Faruk Zabcı iki gün sonra vardığı ülkeden izlenimlerini
aktarmaya cumartesi günü başladı. İlk elden bilgi verse de bu haberler de insan
hikayeleri, depremin yarattığı yıkımın nedenleri ve ülke içindeki tartışmaları
aktarmakta yetersiz kaldı. Sürmanşetten yayınlanan haberin vurgusu
"Burası tam bir cehennem" sözleri üzerineydi.
Konuyu
manşetine taşıyarak en kapsamlı biçimde aktaran gazete olan Radikal
örneğini incelemek bu anlamda aydınlatıcı olabilir. Gazete14 Ocak'ta
birinci sayfada Haiti yerle bir, binlece ölü var başlıklı haberle ilk kez konuyu
gördü. Haberin kaynağı belirtilmemişti. Ertesi gün de ilk sayfadan duyurulan bir
haber yayınlandı. 16 Ocak'ta gazete olayı manşete taşıdı: Yaşam ve ölüm. Kaynak
belirtilmeyen haberde yardım kuruluşları, uluslararası örgütler ve devlet
başkanlarının açıklamaları yer alıyordu. Kaynak belirtilmemesi ve sahadan bilgi
verilmemesinin yarattığı toptancı ve okurun gözünde Haiti'yi egzotikleştirerek
anlamsızlaştıran yaklaşımı görmek açısından şu örnek
aydınlatıcı:
"(...)Dünyanın en yoksul ülkelerinden Haiti'de halk sabrını
yitirmiş durumda. Yardımlara ulaşamadıklarını belirten depremzedeler, cesetlerle
yollara barikatlar kurdu ve BM'nin gıda ambarlarını
yağmaladı.(...)"
Ertesi günkü haberde bir BM yetkilisinin ağzından
"ambarların yağmalanmadığı" bilgisi verildi. İlk kez haberin kaynağı Anadolu
Ajansı ve AFP olarak belirtildi.
Depremden dört gün sonra Türkiye'den
yola çıkan Kızılay ve diğer kurtarma/yardım ekiplerinin bölgeye
ulaşmasıyla medyanın ilgisi de yoğunlaştı. Haber kaynaklarına Cihan
Haber Ajansı ve Doğan Haber Ajansı da eklenmişti. Türk
kurtarma ekibinin enkazdan insanları çıkarmasıyla "Türk mucizesi", "Türk
ekibinin mücize kurtarışı" başlıklarıyla, bu defa da sadece "Türk" vurgusuna
odaklanan haberler gazetelerde yer bulmaya başladı.
Yeni
medya
Üçüncü Dünya'nın sadece felaketlerle kendine yer
bulabildiği eşitsiz küresel iletişim düzenine yönelik eleştiriler 1970'lerde
özellikle BM düzeyinde yoğunlaştı fakat ortaya farklı çabalar çıkmasına rağmen
köklü bir dönüşüm yaşanmadı. Geleneksel medyanın Haiti örneğinde de görülen
yetersizliğine karşın daha önce katı bir sansürün uygulandığı İran'da seçimler
sırasında öne çıkan İnternet bilgiye hızlı erişim konusunda ön açısı
oldu.
Bloglar, kısa anlık mesaj servisi Twitter ve hızla kurulan web
siteleri medyanın da ilk anlardaki başlıca haber kaynaklarındandı.
Haitifeed.com üzerinden ihtiyaçlar belirlendi ve yardımlar
organize edildi. Los Angeles Times gazetesi Haiti'den bilgi
geçtiği düşünülen Twitter kullanıcılarını bir adreste toplayarak haberleri
derledi ve okura ulaştırdı. Telefon hatlarının çökmesi üzerine
Skype üzerinden bölgede yaşayanlardan haber
alınabildi.
Öte yandan, bu çabaların gazetecilerin sahada yapabileceği
çalışmaların yerini tutamayacağı ortada. Sosyal medya üzerinden toplanan
bilgilerin güvenirliği sorunu bir yana, gazetecilerin kurması beklenen bağlamın
bu şekilde oluşturulması mümkün görünmüyor. Tartışılan bir diğer konu da,
yoksulluk içinde kıvranan Haitililerin İnternete erişiminin kısıtlı olduğu ve
yeni medyanın -aynı İran'da olduğu gibi- yereldeki insanların iletişimi ve
örgütlenmesi yerine içeriden dışarıya haber aktarmakla sınırlı
kaldığı.
Haiti neresi?
Eski bir Fransız sömürgesi
olan Haiti, Latin Amerika'da bağımsızlığını kazanan ilk ülke. Fransız Devriminin
ardından kölelerin ve özgür siyahların özgürlük ve medeni haklar için
ayaklanmasının ardından kölelik kaldırıldı; bu karar Haiti'den tüm Fransız
kolonilerine yayıldı.
Fransa'da Napoleon'un başa geçerek
köleliği geri getirmeye kalkmasıyla başlayan ayaklanma 1804'te bağımsızlığın
ilanıyla sonuçlandı. Baskılarla geçen 19. yüzyılın ardından ABD
1915'ten 1934'e kadar ülkeyi işgal etti. ABD'nin çekilmesinin ardından Dominikli
diktatör Rafael Turijillo sınırda yaşan binlerce Haitiliyi
öldürdü ve siyah Haitililere karşı ırkçı bir politikayı
sürdürdü.
1957'den 1986'ya kadar ülkeyi diktatörce yöneten
Duvalie ailesi ABD'nin de yardımıyla muhalifleri bastırdı ve
sürgüne gönderdi.1990'da seçilen John Baptiste Aristide, ertesi
yıl askeri darbele devrildi. Uluslararası baskılarla 1994'te ülkeye dönen
Aristide, 1996'da bıraktığı göreve 2000'de yeniden seçildi; yönetimi
yolsuzluklarla anıldı.
Ekonominin yüzde 90'ı kayıt dışı ve hükümet
denetiminin dışında. İki sene once açlık nedeniyle başlayan isyanlar başbakanın
istifasına yol açmıştı. 2004'te BM Haiti Stabilizasyon Misyonu'nun
(MINUSTAH) oluşturulmasının ardından dış yatırımlar arttı ve ekonomi
bir miktar da olsa büyüdü.
Buna karşın BM Kalkınma Programı'nın (UNDP)
İnsani Gelişim Endeksi'nde Haiti 182 ülke arasında 149. sırada
ve Amerikaların en yoksul ülkesi. Okur yazar oranı yüzde 62, temiz suya
ulaşamayanların oranı yüzde 42 ve beş yaş altındaki çocukların yüzde 22'si
yetersiz besleniyor.
Başka bir iletişim
1999
depreminin ardından Türkiye'de "öldürenin deprem değil binalar olduğu" fikri
yaygınlık kazanmış, bu da gazetecilerin aylar boyunca imar politikaları,
yolsuzluklar, eksiklikle, yapısal sorunlar üzerine gitmesiyle mümkün olmuştu.
Gerçi olayın sıcaklığının azalmasıyla medyanın bu anlamda işlevi zayıfladı ama
ihtiyaç değişmiyor:
Haiti'de insanların neden öldüğünü bilmek, yarını
değiştirmenin baş koşulu. Bunun için yeni bir iletişim düzeni de
gerekiyor.
|