Yaşanabilirlik kelimesi günümüzün en popüler kelimesi haline geldi. Peki bu aslında ne anlama geliyor? Genel anlamda şehirde yaşanan hayatın kaliteli olup olmamasına bakılıyor. Evleriyle, sağladığı kolaylıklarla, ulaşımıyla, yeşil alanlarıyla bir şehir, içinde yaşayan insanlara zevk vermeli. Aşağıda ilk üçte en yaşanabilir şehirler sıralanıyor. Bu şehirler sakinlerine, altyapı, yürüyüş alanları ve korunmuş alanlarıyla en rahat edebilecekleri seçenekleri sunuyor. Ayrıca daha sonraki dokuz şehrin ise yıllar içinde en yaşanabilir şehirler arasında yer alması bekleniyor.
1-Toronto
Toronto, şu an onu en yaşanabilir şehir yapacak olan bir dönüşümün tam ortasında. Apartman ve ofis kuleleri ortaya çıkmaya devam ediyor. Genç nüfus, Kanada’nın keyfini çıkarabileceği yerleri tercihe ediyor. 15 yıl içinde şehrin nüfusu, 3 milyondan daha fazla olacak. İş olanağı artmaya devam ediyor. 2014’te şehir konseyi, şehre 20 milyon dolarlık yatırım yaptı. Bazı bölgelerdeki çiftlik alanı ve yeşil alanların korunması, şehir içinde yüksek yoğunluklu ve yüksek katlı binaların gelişmesine olanak sağlıyor. Böylece şehirde denge unsuru sağlanabiliyor.
2-Tokyo
Tokyo, Japon şehir nüfusunun yüzde 32’sine ev sahipliği yapıyor. Dünyadaki en büyük kentsel alan ve gerçek bir megapolis. Yoğunluğuna ve temposuna rağmen her zaman kentsel ve sosyoekonomik endekslerin başında yer alan şehrin başarısının asıl sebebi, kimilerine göre, Japonların inanılmaz şekilde güçlü olan kültürel bağlılığı. Ayrıca şehrin mükemmel altyapısı ve bisiklet yolları da şehri yaşanabilir kılıyor. Tokyo aynı zamanda konutlarda da markalaştı. Çünkü yoğun nüfusuyla, şehir, yeterli ve ekonomik daire sorunuyla uğraşmak zorunda kaldı. Dolayısıyla bu durumda üstün yeterlikli, kullanılabilir ve küçük mimari yapılar ortaya çıktı.
Tokyo denince sürdürülebilirlik ilk aklan gelen şeylerden biri değil ama yeni girişimler bunu da değiştiriyor. Mesela yeni hükümet karbon ayak izini azaltma yönünde adımlar atıyor. Tek sorun ise 14 saatlik çalışma koşulları. Aynı zamanda nüfus yoğunluğuna rağmen Tokyo dünyadaki en güvenli şehir. Yaşam pahalılığı ise diğer megakentlere göre daha karşılanabilir boyutta.
3-Helsinki
Şehir, kültür yaratma, miras tasarlama, altyapı ve kolaylık alanlarında başarılı şekilde ilerliyor. Ayrıca yeşil alanları, mimarisi ve hizmet kalitesi de şehri en yaşanılabilir yapıyor. Şehir tasarıma dayalı bir yer. Sürekli kendini geliştirmenin, farklı şekillerde ortaya koymanın yollarını arıyor. Mesela ulaşım çok iyi seviyede olmasına rağmen daha iyi olması için çaba sarf ediliyor. Bu kapsamda, 2025’te istenildiğinde telefonla çağrılarak gelen araba, bisiklet ya da otobüs seferi başlatmak istiyorlar. Buradaki amaç, bir arabaya sahip olmanın gereksiz hale getirilmesi. Bu fikir hayalperest gelebilir ama şehrin düşünüş tarzı ve teknolojisine bakıldığında birden çok da imkansız görünmemeye başlıyor. Ayrıca şehrin nüfusunun önümüzdeki 35 yıl içinde yüzde 40’ın üzerinde artması bekleniyor.
Kopenhag
Şehir yürünebilir, bisiklet dostu olmasıyla meşhur. İşe ya da okula bisikletle gidilebiliyor. 2009’da 2015 için planları arasında yaya trafiğinin arttırılması vardı. Şimdi Kopenhaglılar her gün en az 15 dakika yürüyor. Hükümetin amacı, mekanları arabalardan alıp insanlara vermek. Şehrin mottosu ise; eğer insanların yürümesini istiyorsanız, bu, güvenli hoş bir deneyim olmalı. Dolayısıyla şehir bu amaçla tasarlanmış. Buradaki amaç insanların yürürken, yavaşlaması, durup başkalarıyla konuşması ve göz teması kurması. Şehrin mimarisi tasarlanırken, akılda olan şu, “İnsanları binadan nasıl çıkarırız? Hangi binalar şehrin olanı şehre geri verebilir?” Zaten şehrin ilk yaya yolu da 1962’de ilan edildi ve dünyanın en uzun yolu. Kopenhaglılar her nerde olurlarla olsunla 15 dakika yürüme yoluyla açık hava rekreasyon alanına ulaşabiliyorlar.
Hong Kong
Hong Kong, dünyanın finansal merkezi olan şehir, kendini yerel galeri ve küçük müzayede alanlarından uluslararası kültür ve yaratı merkezi haline getirdi. Hükümetin de bu kapsam çalışmaları sürüyor. Örneğin eski tarihi binalar yenileniyor. Sanat ve perakende satış merkezi oluyor. Ayrıca yaratıcı mekanlar oluşturulması yeni kültürel aktiviteler yaratılması, daha ilgi çekici ve yaşanılabilir bir komşuluğu da teşvik ediyor.
İndianapolis
Sahil şehirlerinin aksine, İndianapolis jeografik bir özellikle kutsanmamış. Hükümet yetkilileri konuya şu bakış açısıyla yaklaşmış; eğer dağların ve okyanusların yoksa, bu eksikliği gidermek ve fark yaratmak için daha iyi bir çevre yaratmak zorundasın. Bu çalışmalar bir jenerasyon önce başlıyor. Yeşil yollar ve alanlar geliştiriliyor, ray yolları, patikalar yapılıyor.2003’te açılan bir doğa koridoru çok ünlü bir kentsel alan haline geliyor. Yaya ve bisiklet yolları şehir merkezine yayılmış, ayrıca bunlar emlak ve iş yatırımlarına da olanak sağlıyor.
Medellin
Birkaç şehir Medellin gibi dramatik bir şekilde dönüştü. 90’larda, Kolombiya’nın ikinci büyük şehri olan Medellin, dünyanın en yüksek katil oranına sahipti ve uyuşturucu çeteleri tarafından yönetiliyordu. Geçen yıl World Urban Forum’a ev sahipliği yapan şehir, bugün artık epey farklı bir yer haline geldi. Büyük yatırımlar yapıldı. Özellikle ulaşım alanında, sonuç ise, hızlı ve güvenli ulaşım. Kenar mahalleler de şehrin dışında bırakılmadı ve böylece sosyal, ekonomik ve politik alanın bir parçası haline geldiler.
Melbourne
Melbourne eskiden sönük bir şehirdi. Bugün öngörülen ise 2040’ta nüfusun 5 milyondan 7 milyona çıkması. Hükümet, tasarımcılar ve girişimciler, dijital teknoloji ve altyapı için çalışmalar yapmaya devam ediyor. Melbourne, yaşanabilir şehirler arasında yer aldığından beri şehrin sakinleri daha güçlü projeler istiyor. Zaten hükümet de yeni altyapı yatırımlarını duyurmaya devam ediyor.
Pittsburgh
Pittsburgh, diğer soğuk kuzey ülkeleri gibi, çelik endüstrisindeki düşüş engelini aşmakla yüzleşti ve şehrin çevresini koruma hareketine yöneldi. Yani şehir kendini son endüstri devriminden yeniden icat etti. Toplumun içinde şehrin karakterini oluşturan gruplar bir cemaat haline geldi ve koruma hareketine elbirliğince destek verdi. Bu koruma hareketi, toplum hareketi olarak yayıldı. Yerel bir anlaşma gibi. Şimdi, Şehir Yerel koruma cemaati, iş alanının merkezindeki 64 tarihi binanın yıkımını önledi. Ayrıca şehir, Amerika’daki en fazla sertifikalı yeşil bina metrekaresine sahip.
Rotterdam
Bütün sahil şehirlerinin doğayla riskli bir ilişkisi vardır ama Rotterdam sahiden zorludur. Avrupa’nın en büyük limanına sahip ve şehrin ekonomisi suya bağlı, yine de şehir kendini su baskısından korumalı. Şehirde 2013’te liman genişletme projesiyle denizden uzak bir alan yaratıldı. Böylece insanlar şehirde endüstri baskısından uzakta yaşamanın yeni bir yolunu buldu. Bu toplumun sürdürülebilirliği için de önemli bir adımdı.
Singapur
Hızla artan kentsel nüfusuna karşın, şehir, kendine has, yüksek katlı ve yoğunluklu inovatif konutlarla çözüm sunmaya çalışıyor. Bugün nüfusun yüzde sekseni, lojmanlarda yaşıyor. 1960’larda bu kalabalıkla mücadele etmek için lojman şirketi devlet tarafından kuruldu. Şimdilerde 5.5 milyon sakine ev sahipliği yapıyor. Sonraki amaçları ise orada yaşayanlara daha yeşil, bahçeli bir alan.
Bu haber metropolismag.com'dan derlenmiştir.
|