Batı’nın Türkiye algısı hiç değişmeyecek mi? Avrupa
Birliği’yle müzakere sürecindeyiz ve bizi hala ‘Türk lokumu’ olarak mı
görüyor?.. Berlin’de ünlü Bergama Müzesi’nin içindeki İslam Sanatları bölümünde
açılan tasarım sergisinin başlığı ‘Turkish Delight’ olunca, yıllarca üstümüze
yapışan oryantalist bakıştan sıkılmışlığın verdiği refleksle bunları
tartışıyoruz; serginin basın toplantısına giderken... Oysa, yılda 1 milyon
kişinin geçdiği dev bir müzede dünya çapındaki Türk tasarımcılarının
gelenekselden izler taşıyan son derece çağdaş ve kaliteli işleri sergilenecek,
ismin ne önemi var. Ünlü aforizmada dendiği gibi, dik duruyorsak gölgemizin
kambur görünmesinden neden korkalım ki!
“Hiç mızıkçılık etmeyin arkadaşlar” diyor serginin sponsorluğunu üstlenen
Garanti Bankası’na basın/halkla ilişkiler hizmeti veren A&B Tanıtım’ın
patronu Sibel Asna, “Bu ismi değiştirmek için çok mücadele ettik. Ama müze
yönetimi çok diretti.” İtiraz edenler oluyor, fikirler havada uçuşuyor... “Bu
yaklaşımlarla çok karşılaştım. Biz işimizi yapalım. Onlar bizi nasıl görürse
görsün” diyen Türkiye’nin dünya çapındaki seramikçisi Alev Ebüzziya’nın da
desteğiyle isme fazla takılmamak gerektiği konusunda uzlaşıyoruz.
İsim konusunda epey mücadele verilmiş, belli. Berlin Devlet Müzeleri’nin
başındaki Dr. Matthias Henkel de İslam Sanatları Müzesi’nin müdürü Türkolog
Prof. Claus-Peter Haase, basın toplantısına ‘Turkish Delight’ ismi üzerinde
özellikle duruyor, yanlış anlamaya meydan vermemek için. Dr. Henkel ‘delight’
kelimesinin duyguları harekete geçirdiğine vurgu yaparken Prof. Haase, “Bergama
Müzesi izleyiciyle mesafelidir. Biz de duyguları harekete geçiren ‘Turkish
Delight’ başlığını kullanarak bu mesafeyi ortadan kaldırmak istedik. Rahat bir
şey olsun istedik. Müzeye çok fazla genç geliyor ve onlar burada daha rahat
davranıyorlar; merdivenlere oturup konuşuyorlar, şakalaşıyorlar. Bu çok güzel
bir şey. Müze olarak bir dönüm noktasındayız. Alışılmamış bir şey, bir tasarım
sergisi gerçekleştiriyoruz” diyor.
Gerçekten de ‘Turkish Delight’, Bergama’daki ünlü Zeus Sunağı, Babil şehrinin
ünlü İştar kapısı ve Emevi çöl sarayı Mşatta’nın müthiş bezemelerle süslü
ön cephesinin bulunduğu, bu görkemli müze kompleksinde açılan ilk tasarım
sergisi.
11 ünlü tasarımcı var İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı’nın ardından
yüksek lisansını Berlin Sanat Üniversitesi’nde tamamlayan Güven Günaltay’ın
küratörlüğündeki ‘Turkish Delight’ sergisinde, önemli başarıla imza atmış farklı
kuşaklardan tasarımcılar Alev Ebüzziya Siesbye, Faruk Malhan, Gönül Paksoy, Oya
Akman, Ela Cindoruk, Defne Koz, Koray Özgen, Can Yalman, Erdem Akan, Gülname
Turan ile Joelle Hançerli’nin geleneksel izler taşıyan modern tasarımları yer
alıyor. Müzedeki eserlerle birbirini tamamlasın diye ‘geleneksel-çağdaş’
konseptine özellikle dikkat ettiğini belirten Günaltay, “Günümüz Türk
tasarımından bir kesiti geniş kitlelere tanıtmayı amaçladık. Sergi, Türk
tasarımcıların kendi kültürlerini çağdaş sanat anlayışıyla yorumlayışını ve
Türkiye’sinin aydınlık yüzünü en iyi şekilde yansıtıyor” diyor.
Sergi, 2. Dünya Savaşı’ndaki bombardımanlardan nasibini alan ama
şimdilerde Almanların gözbebeği gibi koruduğu Bergama Müzesi’nin görkeminde
kaybolmuyor, tam tersine, çoğu uluslararası arenada bilinen tasarımcıların
işleri, Osmanlı dönemi eserlerinin yer aldığı müzenin görece en zayıf
salonlarında hemen dikkatinizi çekiyor.
Sergide en geniş yer seramik
sanatçısı Alev Ebüzziya’ya ayrılmış. Anadolu kaplarını inceleyerek geliştirdiği
formu çağdaş bir yorumla tasarımlarına uygulayan Ebüzziya, sergide Beymen,
Koleksiyon ve Canakkale Seramik için işleriyle yer alıyor. Gönül Paksoy,
geleneksel kumaşlarla ürettiği elbiselerle sergiye dahil olurken Gülhane
Turan’nın tasarladığı süs objeleri, yazma kenarlarında görülen oyalardan
esinlenilerek yapılmış. Sharp, Alessi, Pirelli, Casio gibi dev şirketlere
tasarımlar yapan Defne Koz ise İznik çinilerine camda yeniden hayat veriyor.
Serginin en ‘eğlenceli’ işleri Erdem Akan’ın. Akan, Amerikan beyzbol
şapkasıyla Osmanlı fesini ‘Fescap’de, viski bardağıyla çay bardağını
‘Eastmeetswest’te hınzır bir şekilde birleştirmiş, ‘hacı fesi’ olarak bilinen
şapkadan kase yapmış. Can Yalman’ın çatal bıçak seti ile Ela Cindoruk’un
yüzükleri Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden izler taşıyor. Faruk Malhan, bugüne
kadar 250 bin sattığını söylediği ‘İstanbul’ adlı bardak serisiyle sergiye
katılırken Koray Özgen, sergide yer alan ‘Tipsy’de kahvelerdeki çay tepsisini
evlerin kullanımına sokuyor. Oya Akman’ın ‘Bembeyaz’ adlı porselen viski
bardağıyla katıldığı serginin en genç tasarımcısı Joelle Hançerli; Mevlevi
şapkasından oturma birimi, nalın’dan ise sehpa yapmış.
Aynı zamanda UNESCO tarafından ‘dünya tasarım şehri’ ilan edilen Berlin’deki
DMY Tasarım Festivali’nin özel etkinliği olan sergi, 29 Haziran’a kadar açık
kalacak. www.smp.museum
|