Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Yok Olan Cemaatin Hikayesi

Kent tarihine dair pek çok izi hala taşıyan Yahudi Mahallesi, günümüzde yıkık dökük evleri ve sadece özel günlerde açılan sinagoguyla dahil olabiliyor kentlinin yaşamına. Beş asırlık geçmişine rağmen hala kullanımda olan Şengül Hamamı da mahallenin geçmişine dair pek çok sır veriyor. 1940'ların Yahudi Mahallesi'ni ve yok olan bir cemaatin

Hürriyet Gazetesi
1 Yok Olan Cemaatin Hikayesi

/FONT>

Yağmur duaları

Ankara’da hastalıklara, ölümlere, göçlere neden olan, uzun süreli kuraklıklar yaşanırdı. Böyle durumlarda müftülük yağmur duasına çıkma kararı alırdı. Bahar, o günlerdeki duaları şöyle anlatıyor:

"Kitap ehli diğer din adamlarının bulunması için de haber salınırdı. Hocalar, papazlar, hahamlar önde, halk arkada, mezarlıklarda yağmur duası edilirdi. Bayram geceleri ve cuma akşamları, sinagogdaki duaya çocuklar da katılırdı. Dua bitince ellerinde mumlar taşıyan büyükler, onları evlerine bırakırdı. Bu bile başlı başına bir şenlik, bir törendi. Kuraklık korkusu, yağmur ümidi içinde Nisan ayına rastlayan Hamursuz Bayramı’nın son gecesi erkekler sinagog dönüşü kapının eşiğinde "yeşil bir yıl" dileyerek eve girerler ve ev halkıyla bayramlaşırlardı."Tanık olduğu dönemin bayramlarını kitabında şöyle anlatıyor Bahar:

"Sinagoga giden fötr şapkalı erkekler, son diktirdikleri veya en yeni elbiselerini giymiş hanımlar, sinagog avlusunda gürültü yaptıkları için sokağa kovulmaktan mutlu bir şekilde oyuna dalmış çocuklar dar sokakları kalabalıklaştırırdı. Tüm bir günü sinagogda dualarla ve oruçlu olarak geçirmek gereken Kipur Bayramı’nda yaşlı hanımlar az bir ücretle kiraladıkları ön koltuklara kurulurken, arka yerleri ilk gelenler kapardı. Hanımlar, terbiye gereği hal hatır sorar, bu durum sinagog yöneticisinin sert bakışı ile son bulurdu. Yahudilerle evlenmiş Müslüman hanımlar da sinagoga uğrardı. Milli bayramlarda da, bayramlık giysileri içinde küçük çocuklar, sokakta ellerindeki küçük bayrakları sallayarak gezinir ve büyüklerden birinin onları resmi geçiti seyretmeye götürmesini beklerlerdi. Milli bayramların güzelliği ve coşkusu bambaşkaydı."

Almelek de, o dönemin sosyal hayatını şöyle anlatıyor:

"Babam bizi sıkça Halkevleri’ne götürürdü. İdil Biret’i ilk defa Halkevleri’nde İsmet İnönü’nün kucağında piyano çalarken gördüğümü hatırlıyorum. Operaya, tiyatroya sık sık giderdik."

Ankara farklıydı

Mahalle 1940’lı yıllarda, tipik bir Osmanlı Mahallesi olsa da rengarenktir. Cumbalı evler göze çarpar. Fakat bazı evler diğerlerinden farklıdır. Bunlar, büyük avluları, avluda tuvaleti olan evlerdir. Bahar, kitabında bu yıllarda en güzel evlerin, sinagogun karşısında birbirine bitişik olarak bulunan, Bonomo, Araf ve Albukreklerin evleri ile Yasef Ruso’nun evi olduğunu söyler.

Almelek ise, "O dönemde sinagogun, İstanbul’dakilerle kıyaslandığında çok güzel olduğunu söylediklerini hatırlıyorum. Cuma günleri ve bayramları sinagog dolup taşardı" diyor. Ankara’daki cemaatin İstanbul cemaatinden farklı olduğunu ifade eden Bahar, sözlerine şöyle devam ediyor:

"İstanbul büyük bir cemaatti. Şehrin muhtelif yerlerinde Yahudi toplulukları vardı. Ankara’da ise durum farklıydı. Yahudiler tek bir bölgede toplanmışlardı. Ankara o yıllarda göç alıyordu. Yeni bir devlet kurulmuş, ticaret imkanı çok. Bu sebeple İstanbul’dan gelenler oluyordu. Ankara küçük bir toplum olduğu için kapalı ekonomi hakimdi. Mahalleli, şaraplarını, rakılarını kendisi yapardı. Kışlık yiyecekler ortaklaşa hazırlanırdı. Dışardan çok fazla şey alınmazdı. Makarna günü yapılır, hamur hazırlanır ve kadınlar oturup arpa şehriyesi yapardı. Düğün olduğunda kimin evi daha büyükse, düğün orada yapılırdı. Dayanışma ortamı vardı. Büyükşehirlerde bu derece dayanışma olmazdı. Ankara’da halk birbirine yardım ederdi."

Sinagogların dokusu bozuldu

İnançlarını ve geleneklerini özgürce yaşadıklarını ifade eden 1940’ların mahalle sakinleri, "Bayram zamanı mahallenin rengi bile değişir, her taraf pırıl pırıl olurdu. Kadınlar daha şık giyinirdi. Dindarlar sinagoga yağ dökmeye giderdi" diyor ve ekliyor:

"Hamursuz Bayramı’nda sekiz gün, tuzsuz ve mayasız yapılan hamursuz ekmeği yerdik. Kipur, yani Kefaret Bayramı’nda ise bir gün oruç tutardık. Orucumuzu kaşer tavukla tutmaya özen gösterirdik. Sinagoglar günümüzde kale gibi oldu. Son yıllardaki olaylardan sonra koruma önlemleri arttı. Koruma önlemlerinin artması, sinagogların dokusunu da bozmaya başladı."

Gerçekten de Şengül Hamamı’nı geçip ara sokaklarda dolaşmaya başladığınızda, geçen zamana inat o dönemin en görkemlileri olduklarını hala belli eden evlerin karşısındaki sinagog, dev duvarların arkasında saklanıyor. Duvarlar ve dikenli tellerle ayrılıyor sinagog, Bonomoların, Rusoların evinden.

TÜMÜNÜ GÖSTER HABERİN DEVAMI:   1  |   2
http://www.yapi.com.tr/haberler/yok-olan-cemaatin-hikayesi_62682.html

Read Comment Section
1 Yorum Yorum Yaz
  • Acı değişimler çok tatlı anlatılmış, değişim işte hayatımızda değişmeyen tek şey. Bizler de yarınlarda bu günlerimizi belki böyle tatlı anlatacağız. Şimdi yaptığımız gibi domates ve biberin dolapta büyümediğini hormonu bilmediğimiz sadece tek ayakkabılarımızın olduğu günleri. YANITLA
1 yorumdan 1 tanesi gösteriliyor. 
Yorumunuzu ekleyin
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!