Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

VII Sanat ya da Duvarın Şiiri

Sanat dünyası Cahide Erel'i yakından tanıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik Bölümü mezunu olan Erel, en son 11 Eylül - 11 Ekim tarihleri arasında açık kalan ve ilki Lüksemburg'da gerçekleştirilen "luxARTist" sergisiyle gündemdeydi. Bunun için fuardaki standlarını bir 'sergi alanı' olarak tanımlıyor. Erel'in işi, kendi deyimiyle,

yapi.com.tr
VII Sanat ya da Duvarın Şiiri



Atölye pratiğinden bahsedebilir misiniz biraz? Bir metro istasyonu ya da bir otel için yapılan bir tasarımla tarihi bir yapı için tasarım yapmak arasında fark var mıdır?

Elbette fark var. Mesela Sütlüce Kültür Merkezi için yaptığımız çalışma bir yıl sürdü. Sürekli geldik gittik; kimi zaman oraya bir masa açıp eskizlerimizi orada yaptık. Orada Matrakçı Nasuh’ın bir İstanbul minyatürü vardı. Minyatüre saygımızı koruyarak ama kendi çağdaş yorumumuzla sunduk. Akademi’den benim hocam olan Cengiz Eruzun, büyük konser salonunun girişlerine Hacivat ve Karagöz’ün bir soyutlamasını istedi. Biz de gölge oyunundan başlayarak bugüne gelen bir çalışma yaptık. Böyle projelerde uyum içinde çalışmak çok önemlidir; Sütlüce’deki böyle bir çalışma oldu.

Ankara Çayyolu üzerinde üç alt geçit var. Bunlar Bilkent, Hacettepe ve Ümitköy köprüleri. Melih Bey, bu köprülerin altlarına seramik panolar yapmamızı istedi. 1600 metrekarelik bir ölçü; ürkütücü bir rakam ve dinginliği, estetiği, manifestoyu koruyacaksınız. Bir yürüyüş yolundan bahsetmiyoruz, arabaların hızla geçtikleri bir yol. Ne yapacağımızı Melih Bey’le konuşarak çıkardık. İnsanların evlerine ya da işlerine giderken gülümsemelerini sağlayacak Ankara’ya ait şeyleri seçtik, yani kedisini, keçisini, tavşanını… Burada gördüğünüz bu panolardan bir detay. İnanılmaz bir ilgiyle karşılaştık. Hatta Yapı Ankara Fuarı’na katılmamızın en büyük nedeni de bu. Biz Yapı İstanbul Fuarı’na katılırız normalde, zaten Ankaralı yatırımcılar ve mimarlar da oraya gelirler. Ama biz bu topraktan para kazandık ve buraya borçlandık. Yatırımcılar İstanbul’a gelebilir, ama halkın gelmesini bekleyemeyiz. Bu bir etik duruş şekli.

Atölyenin kapasitesi nedir? Nasıl işler?

2000 metrekarelik bir alandayız ve ortalama 40 kişiyiz. Bu 40 kişinin 7 – 8 kişisi tekniktir, gerisi sanatçıdır. Demokratik bir komunizm sistemiyle çalıştığımızı söyleyebilirim. Herkes söyleyeceğini söyler, ama benim söylediğim yapılır. Bir süre sonra onlar benim ne diyeceğimi bildikleri için o konuda daha çok çalışmaya başlarlar. Her zaman onları dinlediğimi söyleyebilirim. Ama buranın onlar için bir sıçrama tahtası olduğunu, yollarına devam etmeleri, kendi tarzlarını yaratmaları gerektiğini açıkça söylerim.



Ayakta kalabilmek, duruşunuzu koruyabilmek için pek çok ekstra işler yaptığınızı söylemiştiniz. Onların geleceği için ne düşünüyorsunuz?

Bu çok zor bir soru; buna cevap veremem. Sanırım 1993 yılıydı, kriz vardı. Antalya’da bir otele iş yapmışız ama paramızı alamamışız, çekler karşılıksız çıkıyor… Yaşamaya çalıştığımız bir dönem ve biz yine böyle bir sergideyiz. Birkaç öğrenci geldi ve kendilerine yol göstermemi istediler. Konuşan çocuğun yüzüne baktım ve arkamı dönüp gittim. Çocuğa ne diyeceğimi bilemedim; çok zor. Çocuklar, ayakta kalabilmek için seramik ya da hobi kursları düzenliyorlar. Belki bir süre sonra kurs vermeyi daha kolay bulmaya başlıyorlar  ve diğer mücadelelerinde ivme kaybediyorlar. Yapma diyemezsin, çünkü nasıl yaşayacak? Eskiden belirli atölye üretimleriyle bazı şeyler yapabilirdiniz. Ama şimdi ‘küçük’ diye bir şey kalmadı; yaşayabilmek için büyük olmanız gerekiyor.

Ama eskiden olmayan bir şey de şimdi var. İlk başladığım zamanlarda küçük seramik panolar hazırlayıp satmaya çalıştığımda, “bu nedir” sorusuyla karşılaşıyordum. Duvara asıldığını söylediğimde, “resim var, neden bunu asalım” sorusu geliyordu. Seramik panoyu anlatmak zorunda kaldım ben önce. Hiç unutmuyorum, beş yıldızlı bir otel için seramik pano önerisi götürdüğümüzde, “Nasıl bir şey o, fayans mı kaplayacaksın yani?” dediler. Ben seramikçiyim dediğimde zannediyorlardı ki ben seramikleri duvara döşeyen ustayım. Sonra ‘ben seramikçiyim’ lafını bıraktım, heykeltıraş olduğumu söylemeye başladım. Bir dönem, ben kendim için ne diyeceğimi şaşırdım.

Değişen bir şeyler oldu mu dersiniz? Burada nasıl bir elektrik alıyorsunuz?

İnancım, sanatçının her zaman toplumun önünde olduğu. Sanatçının ara ara arkasına bakması gerektiğini düşünüyorum; eğer aradaki uçurum açılıyorsa elini uzatıp çekmeli. Toplumun ona ilmik atmasını beklememeli. Zaten toplum ona ilmik atabilseydi, zaten öyle olmazdı. İşte benim dönerek tutup çektiğimdir bu nokta. Çünkü sanat fuarına gelmeyen bir halk kitlesi şu an burada.

Kaç fuara katılıyorsunuz, hepsi yapı fuarı değildir sanırım?

Yılda 4 – 5 fuara katılıyorum; 2 – 3 karma ya da kişisel sergim oluyor. Bu fuarlardan biri muhakkak Yapı Fuarı. Diğeri Art İstanbul, bir diğeri Tasarım Haftası ve bir diğeri de Ideco… Ideco ve Tasarım Haftası’na uluslararası arenadan da ciddi tasarımcı katılımı oluyor. Önce görüyorlar, sonra dokunuyorlar, sonra da gelip atölyeyi görmek istiyorlar. Biz iyi şeyler yapıyoruz. Burada sadece seramik pano görüyorsunuz; ama ben seramik, cam, çelik çalışıyorum. Aynı panonun içinde karışık teknik çalışıyoruz. 

Cahide Erel hakkında detaylı bilgi için tıklayınız

Keremitya için tıklayınız

TÜMÜNÜ GÖSTER HABERİN DEVAMI:   1  |   2
http://www.yapi.com.tr/haberler/vii-sanat-ya-da-duvarin-siiri_73382.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!