Küresel pazar araştırma şirketi Synovate ve uluslararası
medya şirketi Deutsche Welle'nin iklim değişikliği ve
insanların bu konudaki tutumlarını inceleyen küresel araştırmasına göre, tüm
ülkelerde insanlar iklim değişikliği konusunda endişe taşıyor. 18
ülkeden 13 bin kişinin katıldığı, küresel sorunla mücadelede medyanın
rolü ve sorumluluklarının ele alındığı araştırma, dünya nüfusunun, iklim
değişikliğinin etkileri konusunda endişelerinin aynı şekilde devam ettiğini
ortaya koydu. Synovate'in üç turda yürüttüğü araştırmanın yapıldığı tüm
ülkelerde, 2008 ve 2010'da katılımcıların yüzde 30'u iklim değişikliği konusunda
''çok endişeli'' olduklarını belirtirken, 2007'de bu oran yüzde 29 idi.
''Hiç endişelenmeyen, bunun sadece doğal
olaylar döngüsünün bir parçası olduğuna inanan''ların yüzdesinde de artış
gözlendi. 2008'de endişelenmeyenlerin oranı yüzde 4 iken, bu oran bu yıl yüzde
9'a çıktı. Türkiye'de iklim değişikliği konusunda endişe taşıyanların oranı
yüzde 67 olurken, ''bunun sadece doğal olaylar döngüsünün bir parçası olduğuna
inanan''ların oranı, yüzde 8 seviyesinde kaldı. ''Çok endişeli'' olanların
sayısının, en yüksek düzeyde rapor edildiği ülkeler yüzde 69 oranıyla Kolombiya,
yüzde 59 oranıyla Ekvator ve yüzde 58 oranıyla Çin olarak sıralandı. Çin'de
''çok endişeliyim'' diyenlerin oranı, 2007'de yüzde 26 seviyesinde bulunuyordu.
Katılımcıların yüzde 88'i şirketlerin iklim
değişikliğini azaltma sorumluluğu olduğunu hissettiğini ifade ederken, bu oranın
en yüksek olduğu ülkeler yüzde 98 ile Çin ve yüzde 94 ile Fransa oldu.
Türkiye'de anketi yanıtlayanların yüzde 81'i şirketlerin sorumluluğu olduğunu
söyledi. Bunun nasıl yapılacağı sorusuna, katılımcıların yüzde 70'i ''enerji
tasarrufu ve atıkların azaltılması'' ve yüzde 58'i ''yeşil ve etik kaynaklı
malzemeler kullanılmasını sağlamak'' yanıtını verdi.
Küresel düzeyde iklim değişikliğinde ana etken, ''insan'' oldu.
Katılımcıların yüzde 28'i bunun, asıl neden olduğunu söylerken, 2010'da da
katılımcıların yüzde 1'i iklim sorunlarından temelde uçakları, yüzde 4'ü
arabaları sorumlu tuttu. Sanayileşmenin iklim değişikliğinde ana faktör olduğunu
düşünenler, yüzde 13 oranında bulunurken, bu oran, Türkiye'de yüzde 26'ya
yükseldi. Sanayileşme kadar insanlar da (yüzde 24), iklim değişikliğinin ana
etkeni olarak görüldü. Katılımcıların yüzde
31'i iklim değişikliğinde en büyük tehlikenin, ''dengesiz/aşırı uçlarda hava
koşulları'' olduğunu belirtti. Dengesiz hava koşullarını izleyen en önemli
tehlikeler, yüzde 6 oranıyla ''çölleşme'' ve ''kuraklık'' olarak algılanırken,
Türkiye'de görülen en büyük tehlike ''kuraklık'' ve ''çölleşme'' oldu. Küresel
bazda iklim değişikliğinin en temel tehlikesinin çiftçilik ve tarım üzerindeki
etkili olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 5'te kaldı.
İklim değişikliğinin etkisini azaltmak
için alınan kişisel önlemler Ankete
katılanların çoğu, iklim değişikliğinin etkisini azaltmak için kişisel olarak
çaba gösterdiklerini belirtti. Katılımcıların yüzde 76'sı bunun için ''elektrik
tasarrufu'' yaptığını, yüzde 68'i ''su tüketimini azaltığını'', yüzde 67'si
''atıkların, ambalaj ve torba kullanımının azaltılması'' yöntemini uyguladığını
söyledi. Küresel düzeyde her beş kişiden biri, daha küçük bir araba aldığını
veya alacağını açıkladı.
Alınan diğer önlemlere bakıldığında, katılımcıların yüzde 57'si enerji
tasarruflu araçlar aldığını, yüzde 33'ü seyahat aktivitelerinde değişiklik
yaptığını, yüzde 47'si toplu taşıma araçlarına daha fazla yöneldiğini, yüzde
21'i alternatif enerji kaynağı kullandığını, yüzde 15'i karbon dengeleme planına
katkıda bulunduğunu kaydetti.
Türkiye'de yüzde 89 oranında ''enerji tüketiminde tasarruf yapma'', yüzde 84
oranında iklim değişikliği hakkında bilgilenme ve yüzde 83 oranında su
tüketiminde azaltmaya gitme, geçtiğimiz yıl kişisel olarak iklim değişikliğinin
etkilerini azaltmak için alınan ilk üç eylem olarak sıralandı.
İklim değişikliğiyle
mücadelenin en etkin yolu Diğer
ülkelerden farklı olarak Türkiye'de katılımcıların yüzde 51'i iklim değişikliği
ile mücadele etmenin en iyi yolu olarak ''devlet tarafından gerekli kısıtlama ve
teşviklerin yapılması''nı gördüğünü ifade etti. Anket katılımcılarının yarısı,
çevreyle dost ürünlere daha fazla ödemeye razı olduğunu belirtirken, bu oran
Türkiye için ortalama yüzde 35 seviyelerinde yer aldı.
Küresel bazda kitlenin yüzde 27'si ''en fazla''
yüzde 9 daha fazla ödemeye hazır olduğunu, yüzde 22'si çevre bilinci olan
ürünlere yüzde 10?19 daha fazla ödeyebileceğini ifade ederken, bu oranlar
Türkiye için sırasıyla yüzde 21 ve yüzde 17 oldu.
Dünyada olup bitenleri rapor etmekle yükümlü olan medya da iklim değişikliği
gibi küresel meselelerde halkın algısını şekillendirmede büyük rol oynuyor.
Katılımcılara ''İklim değişikliği konusunda medya nasıl bir rol oynamalı?''
sorusu sorulduğunda çoğunluk, ''halkı eğitmek ve bilinçlendirmek'' yanıtını
verdi. Medyanın sorumluluğu...
Synovate Medya Araştırmaları Global
Müdürü Steve Garton, iklim değişikliği konusunun, 2008'deki son
iklim değişikliği anketinden bu yana sıkıntı yaratan bir konu olmaya devam
ettiğini vurgulayarak, insanların giderek kendi sağlıklarıyla, gezegenin
gelecekteki sağlığı arasında bağlantı kurduğunu ve her ikisinin de korunması
için, biraz daha fazla ödemeyi göze aldığını belirti. Garton, ''Dünyada son
birkaç yıldır şirketlere müşterileri (ve cüzdanları), hem verimli olmaları hem
de bireyler ve gezegen için sağlıklı ürünler üretmeleri mesajını veriyor'' dedi.
Deutsche Welle Genel Müdürü Erik
Bettermann, medyanın çok büyük sorumluluğu olduğuna inandığını ifade
ederek, şu görüşlere yer verdi: ''Medya
gelecekle ilgili ana konuları nesnel ve anlaşılır bir bakış açısıyla sunmalı.
Bununla birlikte gazetecilerin, iyi araştırılmış makaleleri olan bireylerden
yola çıkarak hareket etmeleri, daha da önem kazanacak. Sorgulanabilir felaket
senaryoları satmaya çalışanlara ya da zamanı gelmeden her şeyin sütliman
olduğunu söyleyenlere prim vermeyen, fikir ve görüş alışverişine imkan tanıyan
forumlar yaratmaları gerek.''
İklim değişikliği konusunda bilinç yaratmak için küresel bir çözüm
bulunmadığına işaret eden Bettermann, küresel medyanın, iklimin korunmasında
uluslararası kamunun çıkarı olduğunu göstermesi gerektiğini belirtti.
|