Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Türkiye'nin İlk Arkeo-parkı Kaş'ta

Uluburun'un dünden bugüne binlerce yıllık serüvenine bakıp hâlâ kendinin ummanda bir damla bile olmadığının bilincinde olmayanlar ne kadar da şaşırtıyor insanı!

Radikal Gazetesi
Türkiye'nin İlk Arkeo-parkı Kaş'ta

ir haber gelmişti Adana'nın Karataş ilçesinden. Kıyının çok yakınında, suyun beş metre altında bir heykel vardı. Böyle bir ihbarı değerlendirerek gidip heykeli çıkaracak tek kurum Bodrum Müzesi'ydi. Arkeologlardan ve dalgıçlardan bir grup oluşturuldu. Adana'ya gidilecek ve dalınıp heykel çıkarılacaktı. Ancak dalgıçların tüplerini hiçbir araç almadı. Müzenin ekibi arkadaşlarının eski bir Murat 124'üne yüklediler dalış takımlarını ve tuttular Karataş'ın yolunu.
Hava kötüydü. Dalış gerçekleşmedi. Hava düzelince yeniden gittiler Karataş'a. Bir heykel sırtüstü yatıyordu suyun dibinde. Önce yeni yapılmış bir heykel zannettiler. Çünkü binlerce yıl öncesine ait bir heykeli suyun yüzeyine ve kıyıya bu kadar yakında bulmak pek rastlanır bir durum değildi.

Başladılar dalmaya. Gördükleri manzara şaşırttı onları. Çünkü Roma dönemine ait bronz bir senatör heykeliydi karşılarında duran. Hem de 1.82 boyunda.
Daha heykeli çıkarmadan dalış tüplerindeki hava bitti. Adana'da dolduracak tek yer İncirlik Üssü'ndeydi. Ama girmeleri neredeyse imkânsızdı. İçerideki ilişkilerini kullanarak kapısından giremedikleri üsse gönderdiler tüpleri. Doldurulup çıkarılmasını beklediler. Sonunda heykel karaya çıkarıldı. Görev tamamlanmıştı.

Geriye dönerlerken şu anda Bodrum Müze Müdürü olan Yaşar Yıldız "Ben hiç görmedim" dedi, "bari Bodrum'a giderken Kaş'tan geçelim." Yıl 1982. İlk kez gördükleri Kaş'ta süngercilerle sohbet ediyorlar. Mesleğe yeni başlayan bir süngerci "Daldığım Uluburun açıklarında kulaklı bisküvilere benzeyen bir şeyler gördüm" diyor.

Bu, denizin derinliklerini bilenler için önemli bir ipucudur. Çünkü antikçağda bakır ve kalay külçeleri hem karada taşınmaları, hem de teknede istiflenmeleri kolay olsun diye köşeleri kulak şeklinde çıkıntılı dikdörtgen formuna sokuluyorlar. Bu külçelere de 'ingod' adı veriliyor. Uluburun açıklarına gidip yeni süngercinin gösterdiği yere dalıyorlar. Dipte, denizin tahribatına direnen son ahşap parçaları, 20 tonu aşkın bakır ve kalay ingodları, amforaları, taş çapaları, Mısır uygarlığına ait heykelleriyle 3 bin 300 yıllık bir Suriye ticaret gemisi yatmaktadır.

Çıkarılması 20 yıl sürdü
Tam 20 yıl sürer Uluburun batığının binlerce parça kargosuyla birlikte su altından çıkarılarak sergileneceği Bodrum Müzesi'ne getirilmesi. Bu arada İzmir'in Urla ilçesini merkez seçen kimi mimar, kimi teknik ressam, kimi arkeolog, kimi marangoz olan farklı disiplinlerden yaklaşık 30 kişi 360 Derece Tarih Araştırmaları Grubu'nu oluşturmuştu.

Kurulurlarken kendilerini "Tarihe bilimsel gözle baksak da tarihçi değildik. Doğayı sevmek ve onu gözlemlemek yetmeyecekti. Tarihin bize bıraktığı izleri sürerken, o izlerdeki parçalar olmalıydık. Olmalıydık ki, geçmişi ve o zamanlar doğayla daha iç içe olan insanın yaşamını gerçekten anlayabilelim. Tarihin masalsı algılanışına alternatif projeler üretmeye karar verdik. Böylece, grubumuzun ana hatları oluştu. Konu edindiği tarihsel olayları birebir canlandıracak projeler üretmek ve edindiği tecrübeleri paylaşmak, kamuoyunun sahiplenmesini sağlamak" diye açıklamışlardı.

İzmir'in kayıklarından, Sefarad Yahudilerinin Mağrib'den İzmir'e yaptıkları yolculuğu o çağın koşullarında gerçekleştirmeye, İzlanda'ya kadar giden Osmanlıların oluşturduğu korsan kolonilerinin izlerini aramaya kadar pek çok projeleri vardı.

Bir soru dönüp duruyordu grup elemanlarının kafasında; günümüzden 3 bin, 4 bin sene önce denizciler nasıl seyir yapıyorlardı? Bu sorunun en iyi yanıtı da günümüzden 3 bin 00 yıl önce Tunç Çağı'nın sırlarıyla Akdeniz'de batan ve bulunduktan sonra Bodrum Müzesi'nde sergilenen Uluburun batığındaydı. 'Deneysel arkeoloji disiplini'ni yaşama geçireceklerdi.

Bütün zorluklara ve maddi olanaksızlıklara karşın tekneyi Urla'da, orijinali gibi hiç çivi kullanmadan yaparlar. Yelkenleri dönemin tezgâhlarında aslına uygun olarak kanvas ketenden dokunur. Halatlar geleneksel yöntemlerle Tire'de yapılır. 2004'ün temmuz ayında bitirilir Uluburun-2. Antikçağın denizcilik yöntemleriyle İstanbul'a getirilir önce. Oradan Marmaris'e gider, Doğu Akdeniz'de günlerce yolculuk yapar, Bodrum'da, Avrupa'daki bazı uluslararası toplantılarda sergilenir.

Son olarak da geçen yıl festivale katılmak için 360 Derece Tarih Araştırmaları Grubu ve Uluburun-2 teknesi Kaş'a gider. İşte her şey de o andan sonra başlar.

O tarihten bir yıl sonra, geçen hafta Kaş Limanı'ndan çıkan dalış teknesi, bir yıl önce başlayan projenin ilk durağına doğru yol almaktadır. Bir yıl önce başlatılan 'Tunç Çağı Limanı Canlandırma ve Tunç Çağı Sualtı Arkeo-Park Projesi' çerçevesinde, Uluburun batığının replikası 'Uluburun-3' adıyla Kaş'ta 40 günde yapılmış, dünyanın bulunan en eski batığı binlerce parçadan oluşan kargosunun imitasyonuyla birlikte Kaş açıklarındaki Hidayet Koy'da batırılmıştır.

Projenin diğer aşamalarında yapılacak olan antik limanda yer alacak binalarda müze, kütüphane ve her yıl Kaş'ta yapılması düşünülen uluslararası nitelikteki deniz tarihi ve sualtı arkeolojisiyle ilgili sempozyumların gerçekleştirileceği salonlar yer alacaktır. Burada gerçekleştirilecek teorik çalışmaların pratik kısımları Uluburun-3'ün, kargosunun ve ilk bulunduğu durumunun yerleştirildiği 20 metre derinlikteki yapay kazı alanında gerçekleştirilecek.
360 Derece Grubu ile birlikte proje için oluşturulan Kaş Deniz Tarihi Araştırmaları Derneği Başkanı Murat Draman, 'Türkiye'de ilk' dedikleri bu projenin benzerine dünyada rastlamadıklarını anlatıyor.

Toplumları bütünleştiriyor deniz
Projeye katılan gönüllü dalgıçlar ellerinde kameralarla dalış yapıyorlar Kaş Sualtı Arkeo-Park'a. Uluburun-3 bütün heybetiyle yatıyor suyun altında. Hala ayakta duruyor yelkenleri, halatları. Süreç içerisinde bu malzemelerin ve çam ağacından yapılan teknenin deniz koşullarına dayanıklılığı da araştırılacak. Deniz dibini kamerayla izlerken, oluşturulan parkta yeni bir yaşamın başladığı gözleniyor; dibe yatırılan amforalara, antik geminin çapasına yuva yapmaya başlayan ahtapotlar uçuşuyor.

Kaş Kaymakamlığı, Belediye Başkanlığı, Kaş halkı da desteklemiş ve hiçbir ana sponsor olmadan gerçekleştirilmiş proje. Destekçilerden biri de Ankara Üniversitesi DTCF Arkeoloji Bölümü'nün başkanı Prof. Dr. Hayat Erkanal "Deniz toplumları, kültürleri ayıran bir unsur olarak görülüyordu. Ama araştırmalar gösterdi ki, toplumları bütünleştiriyor denizler" diyor. "İnsanların karadan 400-500 kilo yük taşıyamadığı çağda, Uluburun gösteriyor ki insanlar 30-40 ton yükü denizden rahatlıkla taşıyorlarmış. Genç tunç çağında insanlar deniz aracılığıyla kültürel, ekonomik bağlar kurabilmiş."

Bu coğrafyanın insanları günlük, hatta anlık hayhuylarla hayatlarına anlamsız anlamlar katmaya çalışırken, bu sıradan düzlemi reddedip sıra dışına çıkan insanlar 3 bin 300 yıl öncesine ait bir tahta parçasından yola çıkıp gelecek on, yüz, hatta bin yılları aydınlatmanın peşine düşüyorlar. Uluburun'un dünden bugüne binlerce yıllık serüvenine bakıp hâlâ kendinin ummanda bir damla bile olmadığının bilincinde olmayanlar ne kadar da şaşırtıyor insanı!

http://www.yapi.com.tr/haberler/turkiyenin-ilk-arkeo-parki-kasta_49453.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!