Türkiye Serbest Mimarlar Derneği (TSMD), XI. Ulusal Mimarlık Ödülleri Sergisi'nde 70 kadar projenin daha jüri önüne çıkamadan Mimarlar Odası tarafından elenmesini bir 'skandal' olarak yorumladı. TSMD tarafından yapılan açıklamada, elenen projelerin katılımın yüzde 50'sini oluşturduğuna ve aralarında önemli ve ödül kazanmış yapıların da olduğuna dikkat çekiliyor. Açıklamada, Ulusal Sergi'nin başlangıcından bu yana benzer kısıtlama ve denetim girişimlerinin yaşandığı anımsatılıyor ve XI. Ulusal Sergi'nin hazırlanışı sırasında böylesi bir girişimim önlenememiş olması bir talihsizlik olarak değerlendiriliyor.
Açıklamanın tam metni şöyle:
"2008 Yılı XI. Uusal Mimarlık Ödülleri Sergisi bu sene tam bir skandala sahne oldu. Yapı Dalında sergiye katılan 70 kadar proje -ki katılımın yüzde ellisini oluşturmakta idi- daha jüri önüne çıkmadan Mimarlar Odası tarafından elendi. Nedeni, Oda’nın Katılım İlkeleri arasında yer alan bir maddeye dayanıyor: Bu madde “Ruhsatsız ve Oda denetiminden geçmemiş eserlerin Yapı Dalı’nda sergiye katılamayacağı” koşulunu getiriyor. Sergiye yollandığı halde elenen binaların arasında “Ankara Esenboğa Hava Limanı İç ve Dış Hatlar Terminali”, “İstanbul Modern” ve “Santral İstanbul” gibi önemli ve ödül kazanmış yapıların da oluşu, işi daha çarpıcı ve vahim bir hale sokuyor. Aynı şartnamede “Yurtdışında uygulanan yapılar için bu kısıtlamalar geçerli değildir” dendiği halde, Sergi’ye katılan yurtdışı projelerinden de elenen panoların olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.
Ulusal Sergi’nin başlangıcından beri, benzeri kısıtlama ve denetim girişimlerinin gündeme geldiğini, ancak çoğu kez düzenleme komitelerinin ve bazen de doğrudan jüri üyelerinin bu girişimleri engellediğini biliyoruz. XI. Ulusal Sergi’nin hazırlanışı sırasında böylesi bir kısıtlamanın önlenememiş olmasını ise talihsizlik olarak nitelemek mümkündür.
Burada asıl vahim olan ve vurgulanması gereken konu şudur: Mimarlar Odası yıllardır serbest mimarlık bürolarından kestiği vize harçları, büro tescil belgeleri ve diğer sicil kayıtları için ödenen paraların yanısıra, yıllık aidatlardan elde ettiği gelirlerinin büyük bir kısmını sağladığı serbest büro sahibi mimarların hiç bir sorununa eğilmediği, hiç bir sorununu çözmediği gibi, tam tersine, bu kesime karşı olan hasmane tavrını sürdürmeyi devam ettirmektedir. Özellikle, TSMD olarak düzeltilmesini istediğimiz ve mevcut Oda Yönetimi ile görüşmelerde bulunduğumuz SMGM Yönetmeliği sayesinde, serbest çalışan mimarlardan elde ettiği gelir karşılığında, Oda’nın bu kesime ne verdiği, nasıl bir hizmette bulunduğu ve serbest mimarlık ortamının gelişmesine nasıl bir katkıda bulunduğunu anlamak da olası değildir. Mimarlığın pratiğini yürüten serbest mimarlık bürolarına kucak açması gereken ve şefkatle yaklaşması beklenen Oda, tam tersi bir tutumla serbest mimarlık bürolarına uzak durmakta, üstelik mesleklerini proje üreterek gerçekleştiren kesime “tüccar” gözü ile bakmayı sürdürmekte ve bu bakış açısı muhtelif toplantı ve ortamlarda Oda temsilcileri tarafından dile getirilmektedir. Dünyanın hiç bir yerinde meslektaşını ve üyesini bu kadar engelleyen ve bir hasım gibi gören bir başka meslek kuruluşu yoktur.
Türkiye’de inşa edilen yapıların Oda vizesi almış olmalarını, Sergi’ye katılımın ön koşulu olarak öne sürmek, Türkiye’nin gerçeklerini ve dolayısı ile üretilen yapı stokunun en az yarısını görmezden gelmektir. Elenen yapıların arasında, devlet ve resmi kurumlar ile özel kuruluşlar tarafından ihale, yarışma veya doğrudan iş verme yöntemi ile yaptırılan binaların yer alması tesadüf değildir, çünkü pek çok resmi kurumun Oda vizesi uygulaması yapmadığı bilinen bir gerçektir. Bunun yanısıra kırsal alanlarda, Mimarlar Odası vizesinin alınmasının gerçekçi olmadığı da bilinmektedir. Oda'n?n özellikle büyük kentlerdeki tüm belediyelerle mesleki denetim protokolu imzalayamadığını, dolayısı ile de bu protokolu imzalamayan belediyelerden projelerin Oda denetimi olmadan geçirilebildiği gerçeğini de unutmamak gerekir. Bu durumda çoğu yerde asgari ücretlerin uygulanmasını bile denetleyemeyen bir Oda’nın tek yapabildiği, büro sahibi olan üyesi üzerinde baskı kurmaktır. Hal böyle iken Oda vizesinin Sergi ön koşulu olması, Oda’nın sürdürdüğü baskıcı tavrın ve serbest mimarı SMM Yönetmeliği’ne koşut olarak denetim altında tutma çabasının göstergesi olduğu kesindir.
Oda’nın görev ve misyonları arasında “Türk mimarlığının
ilerlemesi ve daha iyi bir yere getirilmesi” varsa, Sergiye yollanan tüm
yapıların sergilenmesi gerekirdi. Bir yapının “iyi” olmasının koşulu, Oda’dan
“vize” almış olması ve Oda’nın denetiminden geçmiş olması olamaz. Oda vizesinin
amacı zaten bir yapının “güzel” veya “işlevsel olduğunu irdelemek değildir.
Projelerin asgari çizim standartlarına uygunluğuna bakıp, m2 bazında harç
kesmek, bir yapının mimari kalitesinin onaylanması anlamına gelmemektedir;
ayrıca Oda’nın “güzel’i ve “doğru “olanı seçmek gibi bir yetkisi de yoktur ve
olamaz da. O zaman “vize almış olma” koşulu da sadece Oda’nın aşırı denetimci
tavrını yansıtan ve gelir elde etmeye yönelik bir koşul olmanın ötesine
geçememektedir. Mimarlar Odasının amacı şayet Türk mimarlığının çıtasını
yükseltmekse, bunun yolunun vize uygulamasından geçmediğini herkesten önce
Oda’nın bilmesi gerekirdi. Serginin amaçları arasında Türk mimarlığının
belgelenmesi, arşivlenmesi ve Oda’ya uzak duran üyelerin katılımının sağlanması
ve böylece bir uzlaşma, ilişki kurma ortamının hazırlanması olması gerekirken,
bu son tutum, maalesef üyelerin Oda’dan soğumasını ve Oda’yı karşısına almasını
gündeme getirebilecek bir hata olmuştur. Bir sonraki sergi, bu koşullar devam
ettiği sürece, amacından uzaklaşmış olacak ve muhtemelen katılım da düşecektir.
O zaman da bu ödül “Ulusal Mimarlık Ödülü” olmaktan ziyade “Mimarlar Odası
Ödülü” haline dönüşecektir. Düzgün işleyen bir sistemin bozulmasının ardından
neyin geleceğini kestirmek ise mümkün değildir…"
|