ürkiye’de koruma altına alınan doğal mirasın büyük bölümü zarar görme ya da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Nermin Bayçın, National Geographic dergisi için hazırladığı yazıda duruma ışık tutuyor.
Uzmanların görüşü, her noktası tehlikede olan İstanbul’un Türkiye ve dünya çapında oluşturulacak bir gündemle ele alınması gerektiği, Kapadokya ve Pamukkale’nin de ancak özel yasalara korunabileceği. Ama öncelikle koruma yasasının yaptırım gücünün artırılması gerekiyor. Çünkü yasaya aykırı uygulamalar için verilen para cezaları, tahribatların boyutu karşısında hafif kalıyor.
Türkiye’nin 1982 yılında imzaladığı UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirası’nın Korunmasına Dair Sözleşme’nin başında vurgulanan saptamalardan biri, kültürel ve doğal mirasa yönelik tahribatın sadece doğal bozulmadan kaynaklanmadığı, değişen sosyal ve ekonomik koşulların sonucunda daha da tehlikeli boyutlara vardığı.
Dünya Mirası listesine ilk olarak alınan üç yerin manzarası tam da bunu gösteriyor: Kapadokya bölgesini turizmin hırpalaması, İstanbul’un Tarihi alanları’nı İstanbul’un ezmesi, Divriği Ulucami ve Darüşşifası’nı ilgisizliğin tahrip etmesi... Projeler, kavramlar üretiyor; girişmeler başlatılıyor. Ancak çoğu, çarpık kentleşmenin, rantın ya da doğal ve insan kaynaklı tahribatın hızına ve gücüne erişemiyor. Koruma altına alınan alanlar delinebiliyor yada çevre değerleri gözetilmeden dereceleri indirilebiliyor.
Uzmanların görüşü, her noktası tehlikede olan İstanbul’un Türkiye ve dünya çapında oluşturulacak bir gündemle ele alınması gerektiği, Kapadokya ve Pamukkale’nin de ancak özel yasalara korunabileceği. Ama öncelikle koruma yasasının yaptırım gücünün artırılması gerekiyor. Çünkü yasaya aykırı uygulamalar için verilen para cezaları, tahribatların boyutu karşısında hafif kalıyor. Öte yandan korumayı zedeleyici uygulamalar karşısında siyasiler, yerel yöneticileri ve kamu çalışanları koruyan yönetmeliklerin değiştirilmesi, ancak korumadan yana olan kamu ve bilim kadrolarının gözetilmesi, önerilen diğer çözümler. Sorunlar ve çözümleri burada bitmiyor. Ama sonuçta kesin olan, dünya ortak mirası niteliğinde listeye alınan dokuz alanın Türkiye’nin sorumluluğu altında olduğu. Yol hayli uzun ve zorlu görünüyor.
İstanbul’un Tarihi Alanları ve Semtleri’nin yer aldığı, bütünü sit kapsamında olan Tarihi Yarımada, 10 milyonu aşkın nüfusuyla plansız bir mega kente dönüşen İstanbul karşısında mega sorunlar yaşıyor. Kaçak inşaatlar, uygulanmayan ya da bir türlü onaylanmayan koruma projeleri, merkezi ve yerel yönetimlerin bayındırlık kapsamındaki mega girişimleri, kötü kullanımlar, trafik, kirlilik, bölgedeki iki ilçe belediyesi (Fatih ve Eminönü) ile büyükşehir belediyesinin eşgüdümlü davranmaması ve tüm bunların üstüne koruma yasasının işleyememesi Yarımada’yı tehdit ediyor. Örneğin, 1995’de alınan sit kararında öncelikle yapılması istenilen Süleymaniye ve Haliç sırtlarının koruma amaçlı uygulama planları bugüne kadar sonuçlandırılabilmiş değil. Zeyrek’in tarihi ahşap evleri yok olmaya yüz tutarken Fener ve Balat için geliştirilen ancak uzun süredir askıda olan ve UNESCO’nun girişimiyle Avrupa Birliği’nden kaynak aktarılan projenin ihalesi ise henüz gündeme geldi. Öte yandan, Süleymaniye’de, tarihi konakları yıkan otopark mafyasına karşı sonuç alınamıyor. Suriçi Koruma Amaçlı Master Planı ise bir türlü yürürlüğe girmiyor. Master Planı’ndaki en önemli kararlardan biri, Tarihi Yarımada’nın otomobilden arındırılmasıydı. Ancak Yenikapı’da kurulan Türkiye’nin en büyük feribot iskelesi, Avrupa ve Asya yakası arasında oluşturduğu yeni ulaşım arteriyle trafiği Suriçi’ne taşıdı. Yarımada’yı tehdit eden bir diğer proje ise Süleymaniye Camisi’nin dibinden ve daha bir çok önemli yapının altından geçirilmek istenen metro. Sivil inisiyatiflerin ve bilim adamlarının metronun sur dışından geçirilmesi yönündeki önerilerine ve toprak alından çıkan arkeolojik kalıntılara karşın projenin uygulanmasın devam ediliyor.
|