epimiz Bülent Erkmen'in etki alanındayız, usul usul nüfuz ediyor bize, karakterimize işliyor ama korkulacak bir durum yok bunda, kötü niyetli değil zira.
"Tasarım nüfuz eder. Bugünden yarına değil ama zaman içinde karakterleri değiştirir, yeni şahsiyetler yaratır" diyor Erkmen. Elbette kastettiği kurumların karakterleri, kurumsal şahsiyetler ama o kurumlar her an hayatımızın içinde: Kurukahveci Mehmet Efendi'den Petrol Ofisi'ne, Sabancı Holding'den Sabancı Üniversitesi ve Sakıp Sabancı Müzesi'ne, Finansbank'tan Lassa'ya, Osmanlı Bankası Müzesi'nden Garanti Galeri ve Platform'a, Koleksiyon Mobilya'dan Yapı Endüstri Merkezi'ne, İKSV'ye pek çok kurumun kurum kimliğini, örneğin Bil's 'beyaz gömlek' ürünlerinin marka kimliğini, neredeyse Türkiye'nin bellibaşlı tüm Mimarlık dergilerinin (Arredamento Mimarlık, XXI ve Yapı) yayın kimliğini Erkmen'in ofisi BEK tasarlıyor.
BEK, temel tasarım çalışmalarını yürüten Emre Çıkınoğlu ve Yetkin Başarır'ın yanı sıra tasarım uygulamalarını yapan Bilge Barhana, Kağan Gözen, Esin Seven ve Oğuz Yaşargil'den oluşuyor.
Bu topraklarda grafik tasarım denilince kuşkusuz ilk akla gelen isim Bülent Erkmen. 72'de DGSA Grafik Bölümü'nü bitirdi, halen aynı okulda (şimdi MSGSÜ) öğretim görevlisi. Bir dönem, reklam sektörünün zirvesinde yer alan Reklamevi'nin kurucu ortaklarındandı, 95'te ayrılıp BEK'i kurdu, o gün bugündür sadece tasarım yapıyor.
Erkmen, Türkiye'de reklam desteği olmadan, sadece tasarım yaparak bu çapta bir büroyu ayakta tutmanın zorluklarından söz ediyor. "Reklamın somut getirisi olur reklam verene. Bir reklam kampanyasıyla insanların reklamı yapılan 'şeyi' farklı algılaması sağlanabilir. Halbuki tasarım çok yavaş nüfuz eder, yavaş yavaş içimize sızar. Bu süreçte işverenin doğrudan aldığı bir karşılık yoktur.
Tasarım sürecinde bir şey yapılır, işi veren onu alır gider ve iş biter. İş sürekliliğinin sınırlı olması, bu bir defalık haller ekonomik olarak sistemin verimli çalışmasına zaman zaman yetmiyor. Reklam sektörünün tasarımı 'çizgialtı' olarak nitelendirmesi ve buna bağlı olarak düşük bütçelerle çalışması, 'tasarım'ın kendi başına ayakta kalmasını zorlaştırıyor. Petrol Ofisi'nin işleri ödül almasa bu işlerin kalite farklarından kimsenin haberi olmayacaktı açıkçası."
Evet, Bülent Erkmen'nin kapısını çalmamızın nedeni BEK'in Petrol Ofis'i için yaptığı tasarımlar. BEK, bu işlerle ABD'de 20'ncisi düzenlenen, uluslararası arenada iletişim sektörünün en iyilerine verilen Mercury Mükemmellik Ödülleri'nde bir 'Büyük Ödül', iki 'Altın' ve bir 'Onur' ödülü kazandı. Petrol Ofisi 2005 Faaliyet Raporu bir 'Altın' ve bir 'Onur' ödülü, 'Yer, Gök, Su' isimli kurum kitabı da bir 'Altın' ödülün sahibi oldu. Ayrıca PO 2005 Faaliyet Raporu altın madalya kazanan tüm kategoriler arasından 'Büyük Ödül'ü kazanarak '2007 En İyi Uluslararası Faaliyet Raporu' seçildi. Bu çalışmaların editörlüğü ve metin yazımı Suna Dokur tarafından yapılmış, 'Yer Gök Su' kitabının fotoğrafları Cemal Emden ve Manuel Çıtak tarafından çekilmiş. Mercury'ler Uluslararası İletişim Sanat ve Bilimler Akademisi tarafından veriliyor.
Bülent Erkmen için 'Grafik tasarımın Stanley Kubrick'i' diyorlar Ekşi Sözlük'te. Bu niteleme onun mükemmeliyetçi yanına, simetriye verdiği öneme işaret ediyor. Ama onun tasarımdaki temel derdi görünenin arkasındaki düşünce. "Ben yeni formlar yerine yeni algılama biçimleri yaratmak isterim."
Sergileme tasarımlarından tiyatro oyunu tasarımına, çok çesitli konulardaki afiş tasarımlarından 'Beşpeşe', '32 Büst' gibi nesne-kitaplara, 'Irak'ta Savaşa Hayır', 'Gelme Bush' pankartları gibi STK'lar için yaptığı gönüllü tasarımlara kadar çok farklı işlere imza atıyor olsa da Erkmen'in işleri üç aşağı beş yukarı kendini fark ettirir. İşlerin bütününe baktığınızda bir iz sürebilirsiniz. "Bu bir dil meselesi. İnsan bir dil üretiyorsa bir süre sonra dikkat etmese bile aynı dili 'konuşur'. Bu dil bir düşünce biçimiyle ilgili olduğu için birbirinden farklı görünen şeyler yapsanız bile bütüne yansıması oluyor."
Bir grafik tasarımcı meslek hayatı boyunca yüzlerce iş üretiyor. Oysa bir yazar ya da bir yönetmen 10-15 roman ya da film sığdırabilir bu süreye. "Benim en kıskandığım, imrendiğim durumdur bu. Elinizde sadece bir iş var ve aylarca, hatta yıllarca sadece onu düşünüyorsunuz. Muhteşem bir lüks!" diyor Erkmen. Ona göre tasarımcının böyle bir imkânı yok. İşe çok hızlı yoğunlaşmalı, birden fazla işi aynı süreçte gerçekleştirebilmeli, hata yapmamalı ve çok iyi yapmalı! İşin püf noktası ise 'dinlendirmek': "Tasarladığınız şeyi dumanı üstündeyken ortaya sürmemelisiniz. Sıcak sıcak yaptığınız her şey iyi gibi gelir size. Bu hızın sakıncaları 'dinlendirmek' ile giderilebilir, azaltılabilir. Tasarımın 'tedavüle' çıkmadan önce soğumaya ihtiyacı var. Bu soğutma hali, tasarımcının işiyle arasına koyduğu mesafe, tasarımcının yaptığı işle tekrar ilişki kurmasına, işine dışardan bakabilmesine imkân verir."
Erkmen'i meslek hayatında en üzen şeylerden biri '32 Büst' kitabının basındaki algılanış biçimiydi. '32 Büst' sayfalarına bir 'müdahalede' bulunmadıkça baştan sona yazıdan oluşan bir kitaptı. Ancak kapalı sayfaları yırttığınızda kadın erkek ünlü isimlerin belden yukarısı çıplak fotoğraflarıyla karşılaşıyordunuz. Özellikle ünlü kadınların yarı çıplak fotoğrafları necip Türk basını için bulunmaz fırsattı!
O günlerdeki hislerini anlatırken "Tecavüze uğramış gibi" benzetmesini yapıyor Erkmen, "Metin bu kitabın ana unsuruydu. Çok önemli iki yazardan vazgeçmek zorunda kalmıştım istediğim metinleri bulabilmek için. Oysa metinlerle hiç ilişki kurulmadı. Gazete ve televizyonlardaki kitabın parçalanmış hali, gözümün önünden gitmiyor. Kitap okunmadan, gazete haberleriyle yazılan yazılar, o nedenle de 'fotoğraf albümü' değerlendirmeleri aklımdan çıkmıyor."
Gençlerin işi daha zor
Tasarımcı müşteri ilişkisini anlatırken "Müşteri her işe karışmak ister" diyor Erkmen. Ama bir duayen olarak Erkmen işine en az karışılan tasarımcı olsa gerek. "İnsanlar görmeye alıştıkları şeyi beğenir. İşle ilgili farkı fark edemeyenlerin sizi fark etmeleri, size inanmaları çok önemli. Farklı bir iş ancak o işi yapanın kabul edilmiş farkı üstünden kabul görebilir." Bu noktada genç tasarımcıların işinin çok daha zor olduğuna değinen Erkmen "Genel eğilim genç tasarımcıları operatör gibi kullanmak" diyor.
Erkmen'in en sevdiği işlerinden biri 2. İntifada zamanında David Tartakover'den e-mail yoluyla gelen bir afişe yanıt olarak gönderdiği afiş. "Tanklara taş atan bir Filistinli çocuk fotoğrafının kapladığı afişin ortasında 'Ben Burdayım' diyordu tasarımcı. E-mail'in konu bölümünde ise 'Sen nerdesin?' sözü vardı. Cevap olarak bir afiş tasarladım, bastırdım ve gönderdim. Tasarladığım eski afişlerin buruşturulup atılacak bir 'taş' halindeki görüntülerinin altında 'Taşlarımın olduğu yeredeyim!' yazısı vardı. Benim taşlarım işlerim. İşlerimi nerede yapıyorsam oradayım, taşlarımı oradan atıyorum, demek istedim. Görsel niteliğinden çok, bu bilgisayar dünyasında afişin böyle kullanılması ilgimi çekmişti." Aries dergisinde yayımlanan, Samih Rıfat'ın sorularını, kendi 'kelimeleri'yle, kendi işlerinden kurduğu 'cümlelerle' cevapladığı 'söyleşi' Erkmen'in ilgisini çeken bir başka işi.
|