ünyada bir yerleşim yeri düşünün ki, 40 ayrı kaynaktan çıkan su, 40 ayrı koldan tüm araziyi dolaşıp içme suyu, sulama, enerji, temizlik ve serinleme ihtiyaçlarını karşılasın. Antalya, 30 yıl öncesine kadar bu özelliğe sahip bir şehirdi.
Antalya'nın kuzeyindeki, alt yontma taş devrine tarihlenen insan izine rastlanan Karain Mağarası, bugün de şehrin su ihtiyacını karşılayan Kırkgöz su kaynaklarının hemen yanında. Kırkgöz pınarlarının birinci kolu yüzeyden akan ve Kepez Elektrik santralini de çeviren Kepez-Varsak kanalıdır. İkincisi ise Düdenbaşı kanyonunda açığa çıkarak Karpuzkaldıran Plajı yakınlarındaki Kasser Çağlayanı'ndan Akdeniz'e dökülür.
Bu Düden (Kataraktes) Irmağı suyunun bir bölümünü Antalya'nın kent merkezine taşıyan su şebekesinin başlangıç kısmının adı, Yedi Arıklar. Arıklara salınan sular Kaleiçi, Balbey, Yenikapı, Kızılsaray, Şarampol gibi eski mahalleleri sokak sokak dolaşırdı. Bu şebekenin eğimli bölümlerinde suyun itme gücünden yararlanarak çalıştırılan değirmenlerde tahıl, susam, biber öğütülür, demir atölyesi ve buz fabrikası çalıştırılır ve elektrik santrali çalıştırılırdı. Kış aylarında Düden'den su girişi engellenen bu kanallar, yağmur sularının drenajı için kullanılırdı. Kaleiçi'nin etrafındaki tarihi surların dibindeki su hendeklerinin de güvenlik amacıyla suyla doldurulduğu biliniyor.
Şehrin eşsiz doğal ve coğrafi özelliklerini idrakten yoksun siyasetçiler, kendine özgü zenginlikleri olan Antalya'yı "Dünya kenti", "Türkiye'nin Dubai'si" yapacağız diyerek iktidar oldular. 1980 askeri darbesi sonrası başlayan süreçte bahçelere apartman dikildi, su arıkları kapatıldı, içme suyu uluslararası şirketlerin iştahını kabartacak bir ticari ürün olarak tanımlandı. "Organize Sanayi Bölgesi" de Kırkgöz su kaynaklarının üzerine taşındı. Antalya'ya hayat veren Yedi Arıklar'ın kollarının isimleri, modern eğitimli mühendislerin hazırladığı imar haritalarında birer semt adı olarak kaldı.
Bu modernleşmenin Antalya'ya hediyesi milyonlarca dolarlık atık su arıtma şebekesine rağmen deniz kirliliği, yağmur suyu drenaj şebekesine rağmen su baskınları ve her eve takılan klimalara rağmen yaz aylarında sıcaklardan kavrulma oldu. Yedi Arıklar'dan beslenen bahçelerde yaşayan canlıların doğal yaşam alanları kayboldu.
'Su şehri' projesi
Yıllardır, 6-7 milyon turistin geldiği Antalya'nın "marka değeri"ni artırmak için "sembol" arayan kent yöneticilerine en ciddi öneri DSİ'den gelmiş. Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı'nın talebi üzerine, inşaat mühendisi Galip Büyükyıldırım, DSİ adına 2000 yılında hazırladığı raporda Kırkgöz ve Düden su kaynaklarının eskiden olduğu gibi şehrin içinden akıtılarak Antalya'nın yeniden bir "su kenti" olabileceğini hatırlatmış.
İmar uygulamaları ile kapatılan doğal su kanallarına alternatif su akış güzergâhları öneren, uygulamada karşılaşılacak olası güçlükleri ve bunları giderme yöntemlerini sıralayan Büyükyıldırım, "su kenti" temasıyla Antalya'nın özgün kimliğine kavuşturulmasının mümkün olduğunu savunuyor. Değirmenönü'nde, içinde çağlayanlar ve değirmen bulunun bir su parkı yapılmasını isteyen Büyükyıldırım, Kaleiçi surlarının etrafındaki hendeklerin de ortaya çıkarılmasını ve Atatürk Caddesi'ndeki suyun buradan akıtılmasını ve bu suyun bir kolunun Narenciye Bahçesi'nden de geçirilerek Elektrik Santrali'ne kadar ulaştırılarak enerji üretilmesini öneriyor. Aynı amaçla, Kepez Varsak Kanalı'nın da kentin batı bölgesine dağıtılmasını öneren DSİ raporuyla ilgili bugüne kadar geri bildirim olmamış.
Büyükşehir'den umudunu kesen Galip Büyükyıldırım, DSİ raporunu Muratpaşa Belediyesi'ne de göndermiş. Çünkü, Muratpaşa Belediyesi, 1970'lere kadar Yedi Arıklar'ın bir kolundan gelen suyla döndürülen irili ufaklı beş değirmen ve iki fabrikanın bulunduğu Değirmenönü Caddesi'nde ayakta kalan son değirmeni restore ettiriyor. Koruma Kurulu'nca tescil edilmemesine karşın mimar Sebati Aktuğ tarafından röleveleri çıkartılan ve aslına uygun restorasyonu yapılan değirmendeki su çarkları ve taşlar da tamir ettirilmiş. Su enerjisi ile çalışır duruma getirilen değirmenin kafe olarak kullanılması planlanıyor.
Aynı cadde üzerindeki diğer eski yapıları da projeye dahil etmeye çalışan Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen, daha önce restorasyonu yapılan bir bakkal dükkânı ile bir kahvehane binasını değirmenle birlikte "Kültür Merkezi"ne dönüştürmek istiyor...
'Su değirmeni müzesi'
Roma devrinde Perge'de su değirmeninin kullanıldığı biliniyor. Ama son yüzyılda Antalya'da değirmenciliğin tarihi bilinmiyor. Selanik göçmeni bir aileye mensup Hüsnü Yolburun, Değirmenönü Caddesi'nin girişinden başlayarak sırasıyla altı değirmen saydı: Aklar'ın Eski Değirmeni (1950'lerde yıkılmış), Aklar'ın Susam Değirmeni (Yer Değirmeni), Aklar'ın Yeşil Değirmeni (1950'lerde yapılmış), Ahmet Ağa'nın Değirmeni (1976'da yıkılmış), Şükrü Başargan'ın Değirmeni (Restore edilen), Akların Yer Değirmeni (Köylüler kullanmış, 1970'lerde yıkılmış, yerine havuz yapılıyor) ve Çapacıların Değirmeni (1980'lerde yıkılmış).
Müzeyyen Dişey, Girit'te tüccarlık yapan amcası Süleyman Kaçaroğlu'nun mübadele sonrasında Antalya'da bir değirmen satın aldığını söylüyor. Muhtemelen mübadelede Yunanistan'a göç eden Antalyalı Rumlardan kalan bu değirmenlerde, iskeleye gemi ile gelen buğdaylar öğütülüp un olarak Yunan adalarına ihraç edilirmiş. Uzun yıllar bu değirmenleri işleten Süleyman Kaçaroğlu, bir gönül ilişkisi nedeniyle ekonomik sıkıntıya girince, yanında katip olarak çalışan Hüseyin Ak'a değirmenlerini satmış. Bu işten çok zengin olan Hüseyin Ak'ın oğullarının 1950'lerin sonunda bir Alman firmasına kurdurduğu, günlük 42 ton kapsiteli "Yeşil Değirmen", 1980'lere kadar üretim yapmış. İçinde barınan tinercilerin çevreye zarar verdiği gerekçesiyle Muratpaşa Belediyesi'nce geçtiğimiz ay yıkılan "Yeşil Değirmen", Perge'deki su değirmeninden günümüze gelen teknoloji tarihi zincirinin son halkasıydı. Değirmeni kuran firmanın temsilcisi bir Alman teknisyen, eşiyle birlikte bir süre Antalya'da çalışmış.
Mehmet Çapacılar'ın torunu olan ve günlük 24 ton kapasiteli değirmeni 1959-63 arasında işleten Soykan Fenercioğlu'na bu Alman teknisyenin söylediği "Su akar Türk bakar" sözünün mahcubiyetini duyan kaç kişi var bilmiyorum. Ama restorasyon çalışmaları hakkında bilgi almak için görüştüğümüz Belediye Başkanı Evcilmen'e Avrupa'daki müzelerden örnekler vererek "Değirmeni, neden müze yapmıyorsunuz" dediğimizde cevabı "Neden olmasın" oldu. Müze önerisine sempatiyle yaklaşan, restore edilen değirmeni Yedi Arıklar'ın suyuyla çalıştırmaya kararlı Başkan Evcilmen, Değirmenönü Caddesi'nin tümünü "değirmen" temasıyla projelendirmeye ise gücünün yetmeyeceğini söylüyor.
Değirmenönü tarihi
Geçtiğimiz hafta Muratpaşa Belediyesi'nin 2006 bütçesi görüşülürken AKP'li meclis üyeleri "Değirmenönü Kültür Merkezi" projesinin neden geciktiğini sormuşlar. Oysa, bence Başkan Evcilmen "Neden bu kadar acele uygulama yapıyor" diye eleştirilmeli. Çünkü, Antalya değirmencilik tarihçesi hakkındaki bilgi tek kelimeyle "yok".
Bir taş üzerindeki "Marque de Fabrique..." yazılı logodan restore edilen değirmenin teknik aksamının bir Fransız firması tarafından kurulduğu anlaşılıyor. ATSO kayıtları iktisat tarihçilerini bekliyor. Ayrıca Değirmenönü'nde bir sözlü tarih çalışması hem değirmencilik tarihini hem de toplumsal tarihi günışığına çıkartacaktır.
Son olarak Muratpaşa Belediye Başkanı Evcilmen'i projeyi uygulamakta geç kalmakla suçlayan AKP'li meclis üyelerine eski bir deyimi hatırlatmak isteriz: "Tanrının değirmeni yavaştır, ama unu ince öğütür" Bu değirmen suyla çalışırsa serinlik de verir!
|