Küresel ısınmanın Türkiye üzerindeki sonuçları Karadeniz
bölgesinde etkili olan yağış ve sellerle kendini iyiden iyiye göstermeye
başladı. Çevreciler, Karadeniz bölgesinde meydana gelen sel felaketinin
Türkiye’nin küresel iklim değişikliği ile mücadeleye hazır olmadığını
gösterdiğini belirterek bölgedeki yağışların ve sellerin zaman içinde daha da
artış göstereceği uyarısında bulundular.
Türkiye, küresel iklim değişikliğinin en çok etkileyeceği Akdeniz Havzası’nde
yer alıyor. Uzmanların senaryolarına göre Türkiye’nin İç Anadolu, Ege ve Akdeniz
bölgeleri kuraklık ve çölleşmenin etkisi altına girerken özellikle Doğu
Karadeniz bölgesi aşırı yağış ve sellerle mücedele etmek zorunda kalacak. Doğal
Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Genel Müdürü Dr. Filiz
Demirayak, bu tehlikelere son 5 yıldır dikkat çekmeye çalıştıklarını
vurgulayarak “Doğal bir olay olan sel felakete dönüşüyor. Küresel iklim
değişikliğinin etkileriyle mücadeleye hazır değiliz” dedi.
Ekolojik sel kontrolü
Demirayak, mevsim ortalamalarının üzerinde seyreden sıcaklıklar, aşırı sıcak
günlerin sayısının artması ve mevsim dışı yağışlar gibi beklenmedik hava
koşullarının küresel iklim değişikliğinin en belirgin etkileri olduğunu anlattı.
Demirayak, nehirlerin doğal yapılarının bozulmasının, nehir yatakları ve
deltalardaki plansız kentleşmenin, ormansızlaşma ve yoğun bitki örtüsünün tahrip
edilmesinin selleri felakete dönüştürdüğüne dikkat çekti.
Son yıllarda yaşanan küresel iklim değişikliğiyle şiddeti giderek artan
yağışlar sonucu oluşan büyük sellerin, bu tip uygulamaların yetersiz
kalabileceğini gösterdiğini ifade eden Demirayak şöyle devam etti: “Artık
geleneksel su yönetimi uygulamaları küresel iklim değişikliği gerçeğiyle ortaya
çıkan sorun ve ihtiyaçlara çözüm sunmakta yetersiz kalıyor. WWF Türkiye olarak
sellerin gittikçe artarak tekrarlanan yıkıcı etkisine karşı en ekonomik ve
güvenli çözümün ‘ekolojik sel kontrolü’ olduğuna inanıyoruz. Ekolojik sel
kontrolü, nehirlerin doğal sel önleme kapasitelerinin korunması ve arttırılması
yoluyla sellerin yıkıcı etkilerinin azaltılması olarak tanımlanabilir.
Nehirlerin yukarı ve aşağı kısımlarında bitki örtüsünün korunmasını ve uygun
ağaçlandırmayı; mendereslerin, nehir ve dere yataklarının ve sulak alanların
korunması yoluyla su tutma kapasitesinin arttırılmasını ve bu yolla su akışının
yavaşlatılmasını kapsıyor.”
|