Şehir hayatı kafa karıştırıcıdır. Her insanın yaşadığı şehri algılayışı
farklıdır” diyor İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK), 3. Genç
Fotoğrafçılar Festivali çağrı metninde. Yetmiyor, “Şehir hayatına tanıklık eden
fotoğraflarınızı bekliyoruz” diye de nasıl da tam kendimizi işaret eden
cümlelerle yanıp sönen bir hale getiriyorlar bu durumu. 15 Ekim’de başlayıp 31
Ekim’de bitecek olan festival için dosyalar hazırlanıyor hemen, İFSAK
sekretaryasının yolu tutuluyor. Ardından başlanıyor beklenmeye, heyecanla! Bir
fotoğraf öğrencisi için hayli iyi bir yol bu üstelik, görünürde... Ve nihayet
çağrı metninde yer alan tarihe doğru yaklaşılıyor, birkaç gün kalıyor artık
festivalin açılışına! Yok, ses seda yok.
Ancak bu, birilerinin hem
seçici kurulda bulunup hem de katılımcı listesinde bulunması kadar ironik
görünmüyor, zira daha vahimi var: Etkinliğin gitgide “sen, ben bizim oğlan”
kıvamında olacağı yönündeki hislerim kuvvetleniyor. Ve liste açıklandığında bu
yüzden hiç de şaşırmıyorum. “Genç fotoğrafçılar”dan, “şehir”den, “farklılık”tan
bahseden ve üstelik bu yıl 50. yılını kutlayan bir kurumun bununla başlayan
hayalkırıklığı zinciri, fotoğrafın içinde yaşayanlarda fena halde yara bırakacak
gibi görünüyor.
Kamusal alan sakıncası
Uzun
süredir belli bir tema ve kavramlar ışığında fotoğrafladığım bir gece kulübü
hakkındaki dosyam için “Fotoğraflarınız kamusal alanda sergilenmek için
sakıncalı” açıklamasının yapılıp sorularımın geçiştirilmesi ise tüm bunları
yıkıp yeni bir boyuta taşıyor hislerimi. Ancak durumu birinci ağızdan
öğrenmeliyim deyip yürütme komitesinden Serkan İlgün’le görüşüyorum. O bana
festivalde neden yer almayacağımı sıraladıkça, İFSAK adı da zihnimde başka
sulara doğru yelken açıyor. Uzun tartışmalar sonucunda fotoğraflarımın festival
için ayrılan mekân sahiplerini ikna edip edemeyeceklerine ve fotoğraflarımda
gördükleri insanların ve tanıdıklarının durumdan rahatsız olup olmayacaklarına
karar veremedikleri için beni eleme yoluna gittiklerini üzülerek belirtiyor.
Engel olamadığım bir gülme alıyor beni, üzümü, bağı, bahçeyi dert eden, hakkında
yargılar yürüten ancak bu konu üzerinde en çok kafa yormuş, emek vermiş olan
bağcıya danışmayı akıl edemeyen yürütme komitesi...
Yetmiyor yaşadığım
şok, İFSAK Yönetim Kurulu Başkanı Tanju Akleman’ın hakkımda söylediklerinden
biraz bahsederek aynı konuşmada geçen “Yeni bir Erdal Kınacı vakası olsun
istemeyiz” cümlesini aktarıyor İlgün. Beynimden vurulmuşa dönüyorum böylesi bir
kıyas karşısında! İlgün’e verdiğim yanıt “Benim fotoğraflarımda ne fotomontaj
var ne de fotoğraflarının çekilmesinden rahatsızlık duyan birileri” oluyor. Bir
bir kareler geçiyor gözümün önünden, nasıl da mutlu olduklarını biliyorum o gece
kulübünde fotoğraflarını çektiğim insanların o kareleri görünce, birbirlerine
yolladıklarını bu fotoğrafları, daha özel çekimler için ricada bulunduklarını,
pek çoğuyla artık arkadaş olduğumu...
Bu sırada artık sesi çok
uzaklardan gelen Serkan İlgün’ün “Aslında, izin konusu sorun değilse,
sorumluluğu aldınızsa sizin için bir kez daha zorlayabiliriz kimi mekanları”
gibi bir imtiyaz iması yıkıyor beni, daha da altı çiziliyor içerde olan bitene
dair merak ettiklerimin. Hani şu estetize edilmiş şehir/ insan/ fotoğraf
algısını bu kez yıkar sandığımız o çok sesli kuruma güvenim sarsılıyor. Olanları
anlamaya, anlatmaya çalışırken böyle bir cümle duymak daha da yaralıyor
beni.
Şeffaflıklarına dair, eşitçiliklerine dair, gençlere desteklerine
dair, eleştirdiğimiz durumlara benzer bakışlarına dair büyük cümlelerinin nasıl
da yerleyeksan olduğunu görüp yıkılıyorum ve kendi gerçekliğime dönüyorum,
sakıncalı insanların şehrine...
Editörün notu: Telefonla
ulaştığımız İFSAK, bunun bir sansür olmadığını, sergilenecek fotoğrafların bir
kurul ve galeriler tarafından birlikte seçildiğini, bazı fotoğrafların yalnızca
içerik değil teknik olarak da elenebildiğini ve bunun gibi “abartı” fotoğrafları
daha önce sergilediklerini söyledi.
|