stanbul'un arka sokaklarında bugünlerde bir hayalet dolaşıyor: Sokak sanatının hayaleti! Dünyanın belli başlı metropollerinin sokaklarını birkaç on yıldır açıkhava galerisine dönüştüren sokak sanatı (street art) akımı artık İstanbul'da da filizleniyor.
Akımın merkez üssü şu an için Taksim, Kadıköy, Beşiktaş üçgeni. Bu ilçeleri kendilerine mekân belleyen sokak sanatçıları, İstanbulluluları ilk kez grafiti dışında stencil (duvar baskısı), sticker, poster gibi yeni sokak sanatı türleriyle tanıştırıyor.
Aslında grafitiyi en önemli sokak sanatı türlerinden biri olarak ele alırsak Türkiye'ye bu sanat dalının dünyada da zirveye çıktığı 1980'lerde geldiğini söyleyebiliriz. Ancak Batı'da kullanıldığı anlamıyla sokak sanatından sokakta yapılan ve içinde birçok tür barındıran bir sanat türü olarak bahsedecek olursak, bu akımın Türkiye'de gerçek anlamda ilk kez yeni yeni ortaya çıktığını kabul etmek gerekiyor. Nasıl ki grafiti Türkiye'ye İstanbul'dan yayılmıştı, bütün olarak sokak sanatının da bir kaç yıl içinde yurt sathına yayılması bekleniyor. Zaten ilk örnekler Bursa, Kocaeli, Ankara gibi kentlerde görülmeye başlandı bile. Batıda şehre karşı vahşi bir saldırganlık mı, yoksa şehri güzelleştiren bir sanat mı olduğu tartışmaları süren sokak sanatının Türkiye'de nasıl tartışılacağı şimdiden merak konusu.
Bu arada sokak sanatı biçimlerini kullanan sanatçıları sefer eden sergilerin Türkiye'de de düzenlenmeye başladığını eklemek gerekiyor. Örneğin, geçen ay İstanbul'daki Exociti sergisi kapsamında birçok sanatçı şehrin sokaklarında iş üretmiş ve böylece sokak sanatına dair önyargıların kırılmasına katkıda bulunmuştu.
Sokağın itici gücü grafiti
Sokak sanatının itici gücü dünyada olduğu gibi Türkiye'de de graffiti. Grafiti'nin yurt sathına girişi 1980'lerin başına uzanıyor. Grafiti'yi Türkiye'ye tanıtan isim şimdilerde BlueJean'ın görsel yönetmeni olan TURBO (Tunç Dindaş). 1971 doğumlu olan TURBO'nun grafiti serüveni 1982-83 yıllarında break dansa merak sarmasıyla başlamış.
Plak kapaklarında gördüğü grafiti çizimleri yaşadığı Şirinevler'in karşısındaki inşaatı süren Ataköy bloklarında uygulamış bir süre. Ardından Bakırköy merkezli olarak bir grup genci de özendirip yetiştirmiş. TURBO, 1989'da polis tarafından yakalanıp 1.5 yıl hapis istemiyle yargılanıp para cezasıyla kurtulunca grafitiyi bırakmış; ta ki Kartel Türkiye'de patlayana kadar. Tekrar sokaklara çıkıp Kartal'dan Beylikdüzü'ne, Karadeniz'den Güneydoğu Anadolu'ya birçok merkezde grafiti yapmış.
Grafiti daha halkçı
Geçen yıl Bienal'de bir işi sergilenen TURBO, yeni dönem sokak sanatının gelişmesinden memnun olsa da duruma temkinli yaklaşıyor. TURBO'ya göre yeni tür sokak sanatının ağırlıklı olarak akademiden gelen gençler tarafından yapılması işin doğasına aykırı... Yeni sokak sanatçılarının grafitiyi ve grafiticileri küçümsemesini ise 'vefasızlık' olarak değerlendiriyor. TURBO'nun başlattığı akım bugün İstanbul gecekondularından Adana köylerine kadar yurdun dört bir yanını sarmış durumda. TURBO dışında S2K, DSK, DSS grupları, GAS, ARE, PARS, TAB, WYNE, RAİF, ÇİEN, MET, KMR, EKA 1 adlı yazıcılar memleketin efsenavi grafiticileri olarak biliniyor.
Birkaç sene içinde tüm Türkiye'de
Türkiye'nin ilk nesil sokak sanatçıları şimdilik işlerini İstanbul'da icra etseler de sokak sanatının birkaç yıl içinde tüm Türkiye'ye yayılacağını söylüyorlar.
Grafiti dışındaki sokak sanatı türlerinin gözle görülür biçimde artması son birkaç yıl içinde oldu. Duvarlara sirayet eden sokak sanatı örnekleri stencil (duvar baskısı), sticker, poster gibi tekniklerle yapılıyor. 'Stencil', şablonu alınan bir resmin sprey boyayla çarçabuk duvara aktarılmasına dayanıyor. Hazırladığınız figürün 'sticker'ını yaptırıp yapıştırmak ya da afiş tutkalıyla duvarlara, bazen bantlayarak bir mekânın içine 'poster' asmak da sık kullanılan yöntemler... Sanatçıların önemli bir bölümü güzel sanatlar üniversitelerinden mezun ya da okumakta olan gençler. Hatta bir kısmı reklam şirketlerinde çalışıyor. Örneğin Tünel çevresinde sinek amblemiyle epey gizem kazanmış olan Fly Propaganda bir reklam şirketinde tasarımcı. "Bir sabah tasarımını yaptığım reklam afişini bir başka akşam tahrip ettiğim oldu" diyor Fly Propaganda. Kendisi, yaptığının politik bir sanat olduğunu söylemekten çekinmiyor. Reklam panoları, bankalar ve ona çirkin gelen neyse hedef tahtasına giriyor. Ya yüzeyle oynuyor ya da üzerine bir sinek kondurup 'Burada pislik var' mesajı veriyor. En büyük hedefi ise bütün kentin ilgisini çekecek 'eylemlerde' bulunmak.
Ari Alpert de gündüzleri reklam firmasında sanat yönetmeni olarak çalışıp geceleri sokaklara çıkanlardan. New York doğumlu olan Alpert, küçük yaşlarda kay kaycı olması vesilesiyle sokak sanatıyla tanışmış. Alpert sokağın ruhunu yansıtan işler yapıyor. Geçen yıl bienale de davet edilen Alpert'in en önemli çalışmalarından biri ozalitle Taksim civarındaki yoksul mahallerde yaptığı saklambaç oynayan çocuklar işi. Bugünlerde ise Bayhan sticker ve posterleriyle sokakları şenlendiriyor.
Güzel sanatlar öğrencisi CİNS lakaplı Çağrı ise Anadolu yakasının sanatçılarından. CİNS 'hayal dünyasındaki yaratıklar' başta olmak üzere sokaklarda çizimler yapıyor. CİNS, sanatını "Hadisemiz kahkahalı, karanlık, protest, kendi çapımızda 'Bizler varız' diyen ve en önemlisi içten, samimi" olarak tanımlıyor.
Yine Anadolu yakasından 99 KÇ adlı sokak sanatı fanzininin yayımcısı eRman da muhalif işleri sevenlerden. Condoleezza Rice'ın kafasıyla oynadığı stickerler gibi işleri bulunan eRman'da, bu işe en fazla gönül verenlerden olmasına rağmen biraz burukluk var. Çünkü ona göre sokak sanatı, popüler kültür tarafından gitgide esir alınıyor. eRman ayrıca, sanatçıların Türkiye'de yeteri kadar muhalif olmamasından, özenti işler yapmalarından dem vuruyor.
İzmir'de yaşayan Bay Perşembe lakaplı Rafet Arslan ise sanatçılığı dışında sanat eleştirmenliği, alternatif sanat etkinliklerine öncülük gibi işleriyle de anılıyor. Arslan'a göre tek bir sokak sanatı yok: "Yaşanan vahşi yabancılaşmanın sonucu olarak varoştaki gençlerin tepkisel işleri var, bunun yanında sanat marketi içinde sokak sanatı işlerini taklit edenler var." Yaklaşımları farklı olsa da onlar sokak sanatının Türkiye'ye sızmasından memnun ve bunun birkaç yıl içinde birçok kente yayılacağını düşünüyor. Ortaklaştıkları bir diğer husussa Türk polisinin Batı'ya göre sanatçılara karşı daha az sert olması. Sanatçıların en büyük derdiyse insanların eserlerini tahrip etmesi.
Ferman küratörlerin sokaklar onların
60'ların başında New York gettolarındaki gençlerin isimlerini önceleri marker kalemlerle sonraları da spreylerle duvara yazmaları modern sokak sanatının ilk adımları olarak görülüyor. 60'ların ikinci yarısında ise Hippi hareketinin etkisiyle San Francisco'da poster sanatı ortaya çıkıyor. 60'larda başlayan süreç 70 ve 80'lerin başında stencil'ı (duvar baskısı), sticker'ı ve daha da sonra diğer sokak sanatı türlerini ortaya çıkarıyor.
80'li yıllarda hip hop kültürünün gelişmesi getto gençliğinin, 90'lı yıllarda ise kültürün dünya çapında iyiden iyiye endüstrileşmesi ise galerilerin ve müzelerin dışında kalmak isteyen sanatçıların sokağa ilgisini artırıyor.
Günümüzde sokak sanatının muhtevası oldukça geniş. Sanatın içine ana caddelere heykel dikmekten sanat piyasalarıyla dalga geçen eylemlere, meydanlarda yapılan performanslara kadar birçok iş giriyor.
Sokak sanatçılarının en önemli ortak yanları muhalif kimlikleri. İşlerinin politiklik düzeyi birbirinden farklı olsa da hemen hemen hepsi 'sokaklar bizimdir' şiarıyla hayatın aktığı mekânların reklamlar tarafından işgal edilmesine karşı çıkıyorlar. Hem de ceza yemek, gözaltına alınmak hatta hapse girmek pahasına... ABD polisinde sadece grafitici yakalamakla meşgul olan birimlerin olduğunu söylersek işin ciddiyeti anlaşılır sanırız.
Sokak sanatı deyince akla ilk gelen şehirler Londra, New York, Manhattan, Berlin, Tokyo ve Rio De Janierio. Belli başlı icracıları ise Banksy, naylondan yaptığı heykelleriyle ünlü Mark Jenkins (ABD), insanları yaşamlarını sorgulamaya çağıran Shepard Fairey (ABD), Swoon (ABD), Zevs (Fransa), Dan Witz (ABD), PISA73 (Berlin), Sea (İtalya). Konuyla ilgili en büyük web adresi ise www.woostercollective.com. Sokak sanatı birçok dünya kentinde öylesine önemli bir akım haline gelmiş durumdaki, birçok galeri bu sanatçılar için sergiler düzenliyor, reklam firmaları onlara öneriler götürüyor. Birçoğu sokaklardan ayrılmayı reddetse de, içlerinden 'karşı' tarafa geçip voliyi vuranlar da yok değil.
Sokak sanatının piri Banksy
Che Guevara yaşasaydı muhtemelen Banksy'nin, nam-ı diğer gerilla sanatçının matrak eylemlerinden pek keyif alırdı. Banksy kim? diye sorulacak olursa pek uzun bir cevap veremeyiz. Hakkında bilinenler, 1974'te sıradan bir ailenin çocuğu olarak Bristol'de doğduğu, küçük yaşlarda kasaplık eğitimi aldığı, sıradan işlerle çalıştıktan sonra sokak sanatçısı olmayı seçtiği ve bu alanda beceri, mizah ve politikayı birleştirerek türler üstü ürünler çıkardığı. 'Banksy ne yapar?' diye sorulacak olursa söyleyecek çok şey var. İşte örnekler: İngiltere'nin dört bir yanını grafitilerle süslemek. Filistin'deki utanç duvarına yaptığı dokuz grafitiyle 'gedik açmak'. Brooklyn Müzesi'ne elinde sprey boyayla 'Savaşa hayır' duvar yazısı önünde duran, kolonyel döneme ait bir asker portresi yerleştirmek. Californiya'daki Disneyland'e başına çuval geçirilmiş elleri kelepçeli bir Guantanamo tutsağı heykeli bırakmak. Paris Hilton'un CD'sini değiştirip ülkesindeki müzik marketlere bırakmak. Banksy tıpkı Marcos gibi yüzünü kapattıkça daha da gizemli haline geliyor. Ünden kaçtıkça daha da ünleniyor.
Ama yine de o, 'V for Vendetta' çizgi romanının kahramanı V gibi önemli olanın kim olduğu değil, ne yaptığı olduğunu dosta düşmana göstermek istiyor.
|