ahip olduğu kentsel değerler üzerinde yürütülen rant odaklı fikirlerle sık sık ulusal basında yer bulan İstanbul'da bu kez Sevda Tepesi konuşuluyor. Üzerinden neredeyse bir yıl geçen Dubai Towers tartışmalarından sonra Arap sermayesi yeniden kent gündeminde... Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Ab-dülaziz'in bir süre önce yaptığı Türkiye ziyareti sonrası alevlenen konu, KraPın Sevda Te-pesi'nde konut yapabilmesi için yerel yönetim tarafından düşünülen yasal değişiklikler üzerinde şekilleniyor.
Boğaziçi'nde, Anadolu Hisarı'nda, Kıbrıslı yalısının arkasındaki koruluk alanda yükselen ve Göksu'yu tepeden gören Sevda Tepesi, 1984 yılından beri Kral'm mal varlığı içinde yer alıyor. Söz konusu tepe, Boğaziçi alanının kültürel/tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini korumak, bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamak için 1983 yılında hazırlanan Boğaziçi Kanunu kapsamında olduğundan KraPın işine pek yaramıyor olsa gerek, Kral tarafından iki kez satılığa çıkarılmış, fakat aynı sebeple alıcı bulamamış durumda. İBB Başkanı Kadir Topbaş, Kral'ın bu konudaki mağduriyetini görüp, merkezi yönetimin desteğini de arkasına alarak, Sevda Tepesi'nin imara açılabilmesi için girişimlere başlamış ve Boğaziçi Kanunu'nda değişikliğe gidilmesini önermiş bulunuyor. Değişikliği içeren yasa tasarısı Meclis gündeminde. Söz konusu değişikliğin gerçekleşmesi halinde, Sevda Tepesi'nde Kral Abdullah'a ait bir ev (saray) yükselecek; daha da önemlisi, İstanbul Boğazı'nda, büyük bir bölümünü lüks villaların oluşturduğu kaçak yapılaşmanın yasal zemini de hazırlanmış olacak.
Sermayeyi hizmet geleneği
Bu durum, yasal düzenlemeler üzerinde değişiklik yaparak çıkar çevrelerine ve sermaye sahiplerine hizmet etme geleneğinin bir örneği gibi duruyor. Yaklaşık 10 yıl önce, Beyoğlu Belediyesi sınırları içinde bulunan ve belediyenin ruhsat vermediği Gökkafes, bir gecede Şişli Belediyesi sınırlarına dahil olmuş, yükselmeye devam etmişti. Temeli dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından 1983 yılında atılan Gökkafes, bugün 133 metrelik bir utanç yapısı olarak Boğaziçi'nin, kentliler tarafından kanıksanmış bir parçası. Yine Turgut Özal'ın satımında aracı olduğu Sevda Tepesi de, benzer bir duruma zemin olma yolunda gözüküyor. Her ne kadar Kadir Topbaş yaptığı açıklamalarda 'Mütevazı ölçekte o bölgeyi rahatsız etmeyecek, Boğaz'ın kendi kanununa uygun bir şey yapılabilir mi, ona bakılacak' dese de, düşünülen eylem kesinlikle zararlı, bu tarz söylemlerin İstanbul gibi bir metropolün Belediye Başkanı tarafından dile getirilmesi ise düşündürücüdür.
Boğaziçi Kanunu, imar konusunda getirdiği kısıtlamaları ve doğal yapının korunması üzerine düzenlenmiş maddeleriyle yeterli gibi görünse de, son 20 yıllık süreçte dikkate alınmamış, kent üzerinde söz sahibi yönetici ve hukukçular tarafından hiçe sayılmış olsa gerek; İstanbul Boğazı boyunca onlarca yapı, ön ve geri görünüm kısıdamalarından muaf, yükselmiş bulunuyor. Yasadışı olarak tanımlayabileceğimiz, birçoğunu Boğaz manzaralı lüks villaların oluşturduğu bu yapılar, kanun üzerinde yapılması düşünülen değişiklikle yasal hale gelecek, benzer nitelikte arsalara sahip olup çivi çakamamaktan mustarip arsa sahiplerinin önünü açacaktır. Karar vericilerin bu tehlikeyi görüp önlem almak yerine yasa üzerinde değişiklik yönünde mesai yapıyor olmasına İstanbulluların hissedilir bir tepki göstermemesi ise, hikâyenin belki de asıl dramatik kısmı...
Akılcı bir kent demokrasisi
Sivriada'ya semazen heykeli, Haydarpaşa mendireğine Fatih heykeli, Haydarpaşa'ya Port, Halic'e altın boynuzlu köprü, Karaköy'e Galataport, Zincirlikuyu'ya Dubai kuleleri, Boğaz'a üçüncü köprü, Sevda Tepesi'ne Suudi sarayı... Bir önceki cümlede adı geçen, ve neyse ki an itibariyle lafta kalan projelerin tümü, İstanbul'u ve sahip olduğu tüm değerleri tek kalemde harcama potansiyeli taşımakta, kenti ve kentliyi hiçe saymaktadır. Küresel ekonominin Türkiye'deki başkenti sıfatını artık benimseyen İstanbul'un, önümüzdeki dönemde de benzer bir yönetim anlayışına bırakılmasına, bu tip projelerin artması ve birkaçının gerçekleşmesiyle İstanbul'da geri dönüşü olmayan yaraların açılmasına karşı duracak bir kentsel bilincin, iradenin eksikliği, İstanbul'u küresel sermaye karşısında yenik duruma düşürecek. Bunu engellemek için biz kentlilerin sesini duyurması, her ne kadar hissettirilmemeye çalışılsa da kent için hayati önem taşıyan anlamsız gelişmelere tepki göstermesi gerekiyor. Lütfen, Sevda Tepesi ve benzeri olayları bir arada değerlendirip durumun vahametini fark edelim!
Huzurlarınızda kent yöneticilerini akılcı bir kent demokrasisi çerçevesinde, eğriyle doğruyu ayırt edebilen, kenti ve kentliyi kayıran bir yönetim anlayışına davet ediyorum.
|