Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Mimarlık Fakültesi tarafından düzenlen
“Planlama ve Mimarlık Alanının Son On Yılı” başlıklı sempozyumu YTÜ Oditoryum’da
11-12 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirildi. “Planlama ve mimarlık
alanının siyaset ile ilişkisi” başlığının öne çıktığı sempozyuma daha çok
öğrenciler ilgi gösterdi.
Açılış konuşmasına, Türkiye’deki mimarlık ve planlama alanının
sorunlarını “nüfus yığılmaları”, “gelir dağılımında adaletsizlik” ve “bu
adaletsizliğin bir sonucu olarak karşımıza çıkan yoksulluk”, “iletişimsizlik”,
“yönetim yetersizlikleri”, “plansızlık” ve “hedefine ulaşmayan planlama”
şeklinde tanımlayarak başlayan YTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekai
Görgülü, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri 1950 ve 1980 olmak üzere iki kırılma
noktasının yaşandığını söyledi. Görgülü, üçüncü kırılma noktasının ise 2000’li
yıllarda yaşandığını ifade etti. Bu üçüncü kırılma noktasından sonraki sürecin,
sempozyumun tartışmak istediği “son on yıla” denk geldiğini belirten Görgülü,
2003 yılındaki yasalar ve yasa tasarılarıyla birlikte mimarlık ve planlama
alanının yeniden yapılandırılma sürecine girdiğini belirterek “Bu yeniden
yapılandırma süreci doğru yapıldı mı? Doğru yönetildi mi?” diye sordu. Görgülü
konuşmasını “Umudum siyasi iradenin bilimden ve akıldan yana bir tavır
koymasıdır” şeklinde bitirdi.
Küreselleşmenin beraberinde getirdiği değişim ve dönüşüm
sonucunda oluşan durum karşısında özelikle yerel yönetimlerin yeni çözümler
üretmesi gerektiğini dile getiren YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek, bu
sempozyum sayesinde YTÜ’nün topluma katkı misyonunu yerine getirdiğini ifade
etti.
“21. yüzyılın ilk on
yılı”
Sempozyumun başlığı ile aynı ismi taşıyan birinci oturum, YEM
Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Hasol’un başkanlığında gerçekleştirildi. Son on
yılın, hem 99 depreminden bu yana geçen süreç, hem de 21. yüzyılın ilk on yıllık
süreci olduğunu söyleyen Hasol, yaşadığımız dönemdeki gelişmelerin çok hızlı
olduğunu ve bu gelişmelerin etkilerinin çok büyük olduğunu belirterek şöyle
konuştu:
“Yeni gelişmeler mimarlık alanında yeni formları ve yeni
malzemeleri beraberinde getirdi. Binalar yükseldi ve küreselleşme bu yükselen
biraları yaygınlaştırdı. Özellikle gelişmiş ülkelerin mimarları artık dünyanın
her yerinde çalıştıklarından yerellik kayboldu.”
Değişen aktör ontolojisi
Mimarlık ve planlama alanı için ekolojinin önemine vurgu yapan Hasol sözü,
Prof. Dr. İlhan Tekeli’ye bıraktı. Konuşmasını “yaşanmakta olan dönüşümün ortaya
çıkardığı kent”, “Oraya çıkan bu yeni kentin yeni aktörleri kimler?” ve “Varolan
planlama yapısına karşı yeni bir planlama sistemi” olmak üzere üç ana başlık
altında gerçekleştiren Tekeli, değişen üretim biçimiyle birlikte değişen kent
yapısını halen anlaşılmadığını ve bu yeni kentin teorisinin halen kurulmadığını
dile getirdi. Tekeli, tanımlanamayan bu kentlerde bir önceki dönemin popülist
politikalarıyla ortaya çıkan gecekondu alanları gibi alanların dönüşümü ve
soylulaştırma için yapılan dönüşümlerin normal olarak algılanabileceği ifade
ederek “tehlikeli” olarak tanımladığı üçüncü dönüşüm grubunu ise şöyle
anlattı:
“Belediye başkanlarının ideolojik tercihleri doğrultusunda yapılan
dönüşümler! Bunların meşruiyet temeli yoktur. Zaten belediye başkanının
ideolojik tercih yapmaya hakkı yoktur. Biz belediye başkanını estetik kararlar
versin diye seçmiyoruz. Bunun en güzel örneği, Manifaturacılar Çarşısı ve
Osmanlı konaklarıdır.”
Merkezin yerelin yetkisine el koyma durumu ile karşı karşıya olduğumuzu
söyleyen Tekeli, içinde bulunduğumuz değişim ve dönüşüm sürecini kavramak
gerektiğini belirterek sözlerini şöyle noktaladı:
“1960larda master ve uygulama planları yapan güçlü bir devlet ve onun
karşısında bireyler var. Bu gün ise aktör ontolojisi değişti, güçlü bireyler ve
rant üreten topraklar söz konusu. Bu durumda vizyon geliştirmek sadece plancının
yapabileceği bir şey değil. Vizyon toplumla birlikte geliştirilmelidir.”
“Lumpen proletarya”dan “Lumpen tarihselciliğe”
Oturumun diğer konuşmacısı “21. Yüzyıla Başlarken Türkiye Mimarlığında Lumpen
Tarihselcilik” başlıklı konuşmasıyla Prof. Dr. Uğur Tanyeli idi. Tanyeli
sunumuna Türkiye’nin çeşitli illerinden “lumpen tarihselci” olarak adlandırdığı
yapı örneklerinin fotoğraflarını göstererek başladı. Marx’ın dokusu bozulmuş,
işçi davranışları sergileyen proletaryayı tanımlamak için kullandığı “lumpen
proletarya” kavramına atıfta bulunan Tanyeli:
“Dokusu bozulmuş bir tarihselcilikten bahsediyoruz. Tarihselcilikte olan
ilüzyon duygusunu ve eski görünme isteğinin olmadığı durumlarla karşı
karşıyayız. Tarihsel görünmek gibi bir dert yok ortada!” dedi.
Tanyeli, bu durumu reddetmek ya da bu duruma gülmek yerine bu durumu ciddiye
almak gerektiğini söyleyerek sorduğu “Neden tarihe referans veren bir yapının
yeni görünmesini istiyoruz?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Bu durumun gerçekten tarihsel süreçlerle ilgisi yok. Bu tip yapıların
tarihsel olduğuna dair bir kaç nokta yeterli. Bir kemer yeterli örneğin. Bu,
başka tarihsel süreçlerin tasfiyesi demek. Ani estetik tartışması değil bu, bir
siyaset tartışması. Ben lumpen tarihselciliği, lumpen siyasetten ayrı
görmüyorum. Kendi siyasallığını görmeyen bir siyaset... Bu yapıları yapanlar
sorumluluğu asla kabul etmiyor; bu, tartışmanın siyasal bir tartıma olduğunu
kabul etmeme hali... Bizim Türk Evi’ni tartışamamamızın temel nedeni,
ulusalcılığı tartışmaktan kaçıyor oluşumuz. Eskişehir’deki bu unsurları
tartışamıyoruz çünkü bu, çağdaşlığı tartışmak demek; camileri tartışmak dini
tartışmak demek!”
“Küresel ve Yerel Politikaların Planlama ve Mimarlık Alanına
Etkileri”
Sempozyumun ikinci oturumu “Küresel ve Yerel Politikaların Planlama ve
Mimarlık Alanına Etkileri” aşlığı ile yapıldı. Prof. Dr. Ruşen Keleş’in
başkanlığındaki oturumun konuşmacıları Yaşar Marulyalı, Hüseyin Kaptan ve Oktay
Ekinci idi.
Küresel ve yerel politikaların birbirinden soyutlanamayacağını ifade ederek
sözlerine başlayan Keleş, küreselleşmenin kamu hizmetlerini etkilediğini ve
“kamu yararı” kavramını değiştirdiğini söyledi.
1950’lerden itibaren başlayan serbest mimarlık deneyimlerini aktaran
Marulyalı, kendi deneyimlerinden yola çıkarak siyasetin ve ekonominin mimarlık
alanına etkilerini anlattı.
İMP deneyiminden bahseden Hüseyin Kaptan’dan sonra söz alan Oktay Ekinci ise
görsel ağırlıklı olan sunumuna, ısrarla birbirinden ayrı alanlarmış gibi
değerlendirilmek istenen mimarlık ve planlamanın ilişkisinden bahsederek
başladı. Ekinci, “Son on yılda bu iki alanın bilinçli bir biçimde ayrıştırma
çabasının en üst düzeye çıktı” dedi.
Son on yılın yıldızlarının AVM’ler olduğunun dile getiren Ekinci, son on
yılın kente karşı suç işleme anlamında en başarılı kurumunun TOKİ olduğunu
belirtti. Ekinci ayrıca her şey küreselleşmeye bağlayarak kendimizi aklamanın da
doğru olmadığını söyledi.
Türkiye’nin çeşitli illerinden fotoğraflar gösteren Ekinci, “Türkiye
demokratikleştikçe imar alanında faşist dönemlerin fikirleri yasalaşıyor” diye
konuştu.
“Planlama Alanında Karar Süreçlerinin ve kamunun
Düzenleyici Rolünün Değişimi-1”, “Yaşam Kültürünün Değişimi ve Konut Merkez
İşlevlerinin Tasarıma Yansıması-2” ve “Planlama Alanında Karar Süreçlerinin ve
Kamunun Düzenleyici Rolünün Değişimi-2”, “Yaşam Kültürünün Değişimi ve Konut
Merkez İşlevlerinin Tasarıma Yansıması-2” başlıklı oturumların ardından
sempozyumun ilk günü sona erdi.
Bildiri sunumlarının ön plana çıktığı sempozyumun ikinci
gününün son oturumunun başkanlığını yürüten Zekai Görgülü “Uzmanlıkları bir
yana, ama panelistlerin hepsi farklı temsiliyetlerden” diyerek mimar Emre
Arolat, mimar Murat Tabanlıoğlu, şehir plancısı ve bürokrat Feridun Duyguluer,
aktivist-mimar Korhan Gümüş, ŞPO Genel Başkanı Tarık Şengül yerine Çağatay
Keskinok, MO Genel Başkanı Bülent Tuna, şehir plancısı ve İBB başkan adayı Ahmet
Turgut ve İBB genel sekreter adayı şehir plancısı Alper Ünlü’den oluşan
panelistleri davet etti. Herkesin kendi temsiliyetine dair konuştuğu
panel renkli geçti.
|