Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündeminde bu hafta, Gelir Vergisi Kanunu
başta olmak üzere çeşitli kanunlarda değişiklik öneren “Torba Tasarı” ele
alınacak. Tasarı 3 bölüm halinde, 3’ü geçici 69 maddeden oluşuyor. Bu “Torba
Tasarı” içinde “İş Sağlığı ve İşgüvenliği”ne dair maddeler de bulunuyor.. Ölü
insan bedenlerini, rakamlara vurmak ne kadar acıtıcı. Ancak çare yok,
neden-sonuç ilişkisini en iyi rakamlar anlatıyor Türkiye’de, yalnızca 2009’da
80 bin 602 iş kazası oldu, bin 44 kişi yaşamını yitirdi. Ya da şöyle ifade
ederek, zor bir gerçeğin çerçevesini net çizmek de mümkün; İş Sağlığı ve İş
Güvenliği alanındaki iş kazalarında Avrupa’da birinciyiz.
İşte tüm bunların ışığında, Torba Yasa Teklifi kapsamına alınan 4857 Sayılı
İş Kanunu’na yönelik düzenleme şimdi çok önemli.
* * *
Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)
iş kazalarının en aza indirilmesi için demokratik mücadelelerini sürdürüyor,
önerilerde bulunmaya devam ediyorlar. Ancak meslek odası yöneticileri
umutsuz. İktidarın ‘ben yaptım oldu’ anlayışını gelenek haline getirdiğini
düşünüyorlar. İşyeri hekimi, iş güvenliği mühendisi, diğer teknik ve
sağlık personeli ile işçilere eğitim vermek için görev istiyorlar.
Hükümet’ten ses seda yok. Çıkan sesler daha çok iş dünyasına ait: “Fabrikada
makina mühendisi zorunlu, elektrik mühendisi zorunlu, biz bu maliyetlerle nasıl
başa cıkacağız” diye yakınmalara tanık oluyoruz sık sık. Bu firma
sahiplerimiz bir insanı kaybetmenin vicdani maliyeti ile nasıl başa çıkacaklar,
çok merak ediyorum. Bu feryatları dile getirenlerin bir kısmına bakın, daha
18’lik oğullarının kızlarının altında son model massaratiler, ferrariler,
volvolar var! Bu konuda hassas herkesi tenzii ederim.
* * *
Evet istatistikler yeni işe giren her 100 kişiden 47’sinin ilk bir yıl içinde
iş kazası geçirdiğini gösteriyor. En fazla ölüm yaşanan iş kazalarında
birinciliği bina dışı yapıların inşaatı alıyor. Ve anlamlı bir
tesadüfle,16 Temmuz 2010’da yani Torba Yasa gündeme alındığı gün, İzmir
Metrosu’nda patlayan hava tankı, yaşanan facialar zincirine eklendi. İki
işçi öldü ve dört işçi yaralandı. Konuyla ilgili soruşturma devam
ediyor. İşveren, yüklenici, alt yüklenici tedirgin. İlk bilirkişi
değerlendirmelerinde patlayan hava tankının teknik olarak uygunsuzluğu ortada.
Ve yine ne yazık ki bu tespit ancak kaza olduktan sonra bilirkişi
heyetince gerçekleştiriliyor. Oysa işyerinde bir iş güvenliği mühendisi
olsa ve görevini yapsa bu tespit çok daha önceden yapılıp önlem
alınabilirdi. Ya da Türkiye’de İş Teftiş Grup Başkanlığı’nda görev yapan
müfettişlerin sayısı yeterli olsa bu işyerinde sıklıkla denetim
gerçekleşir ve o hava tankının kullanılması engellenebilirdi. Hiç değilse,
yüklenici firma basınçlı kapların yılda bir kez periyodik kontrolünün
yaptırılması gerektiğini bilse, uygulasa ve eğer varsa periyodik test
sonuçlarına göre eksikleri giderse böylesi bir kaza oluşmazdı. Hiçbiri
olmadı.
* * *
- Yasalar, iş güvenliği mühendisi kavramını tüm işyerlerine yaygınlaştırmadı.
- Meslek odaları “muhalif” diye süreçlerin dışına itildi. Mühendisler,
işçiler, sağlık personeli yeterli eğitime sahip olamadı. - Kamuyu
küçülteceğiz diye İş Teftiş Grup Başkanlıkları’ndaki personel sayısı yetersiz
kaldı. - “En Düşük Fiyat” esaslı ihale kanunu nedeniyle işler hep en ucuza
yapılmaya çalışıldı.İhmal ve hatalar zinciri böyle devam ediyor. Sonuçta hava
tankı patladı. Ortalığa yazdıklarımız saçıldı. Ya da kimileri için, yürek
yakan istatistiklere yeni rakamlar eklendi. Nasılsa, yitirdiğimiz
işçilerin adlarını kimse hatırlamayacak, yakınlarının ağıtlarını yetkililerden
kimse duymayacak.
İnsan böyle nasıl öldürülür?
Kazadan sonra detaylı incelemeyi yapanlardan biri de Makina Mühendisleri
Odası İzmir Şube Başkanı Mehmet Özsakarya oldu. Özsakarya 25 yılın
deneyimine rağmen gördüğü manzara karşısında şok yaşadığını söylüyor ve “İnsan
bu kadar bilinçsizce nasıl öldürülür” demekten kendini alamıyor. “Bırakın bir
mühendisi, biraz eğitimli bir kişi bile o tankın kullanılamaz olduğunu anlar”
diyor Özsakarya.
Başkan, savcılığa ilettiği detaylı tespitlerini ise benimle şöyle paylaştı:
“Tankın içinde çok sayıda bulunmaması gereken kaynak var. Kaynaklar oluşan
gerilimler nedeniyle kılcal çatlaklara neden oluyor. Tank, kaynak muayene
yöntemleri ve hidrostatik testle, yetkin kuruluşlara test ettirilmeliydi. Tankın
üzerinde etiket göremedim. Oysa etiketlerde işletme basıncı, imal tarihi gibi
bilgilere yer verilmesi gerekirdi. Eğer bu etiket varsa bile böyle bir
tanka kullanım hakkını veren de sorgulanmalı. Tankın kalınlığı oksitlenme sonucu
korozyona dayalı olarak 5 mm olması gerekirken, 2 mm gibi olmuş. Patlama sonucu
parçaların binalara gitmemesi şans olmuş. Zarar çok daha büyük olabilirdi”
Elbette sorumluluk öncelikle yüklenici firmaya ait denebilir. Ama gelin görün
ki, yaptırdığı her çalışmada çok titiz olması gereken belediye de olayın vicdan
sahası içine giriyor. Peki ya çalışma yaşamını bütünüyle düzenlemekten sorumlu
hükümet tarafı toplumsal vicdanımızda derin yaralar açan iş kazalarına ilişkin
yıllardır uzman kuruluşları görmezden, duymazdan gelmenin yarattığı bu sonuçlara
ne diyecek?!
|