Mimarlık Ne Yana Düşer, Etik Ne Yana Usta?
Daniel Libeskind, geçtiğimiz günlerde Belfast'ta yaptığı konuşmayla kadim bir ikilem kazanının altına biraz daha odun atmış oldu: İş yaşamı ve etik değerler.
Building Design'de Rory Olcayto imzasıyla yayınlanan haberde, Zaha Hadid'in de Azarbeycan'da Haydar Aliyev anısına bir kültür merkezi tasarladığı hatırlatılıyor ve mimarlara insan hakları ihlalleri ile gündemde olan ülkelerde iş yapmanın ne kadar etik olduğu, nesıl bir etik duruş geliştirilebileceği soruluyor. Will Alsop Çin’in meselesi, dışarıya yeni açılmaya başlamış olması. Gelecekte herşey değişecek ve mimarlar da bunun bir parçası olacaklar. Bakü’den henüz döndüm. Orası da henüz geçiş döneminde olan bir ülke ve elbette pek çok yolsuzluk var. Mimar olarak önünüzdeki tercih, pozitif yönde bir değişime katkıda bulunabilecek misiniz, yoksa bundan kaçınacak mısınız noktasında. Bu durumda bu ülkeleri bazı kötü mimarlara mahkum etmiş olacaksınız ve değişen hiçbir şey olmayacak. Nicholas Ray / ‘Architecture and its Ethical Dilemmas’ yazarı Libeskind’in çıkışına saygı duyuyorum. Onun profili nedeniyle de oldukça kuvvetli bir mesaj veriyor. Mimarın tasarımının, rejimi destekleyen ve onu pekiştiren bir sembol haline gelme tehlikesi var. Bir profesyonel için bir projenin doğasını doğru okumak bir görev olmalı. Jan Kaplicky, Future Systems Daniel’in bu konuda birşeyler söylemiş olmasından çok hoşnutum. Yüzde yüz hemfikirim. İnsan hakları konusunda kötü kayıtları olan bir rejimde çalışmamak kesinlikle temel prensip olmalı. Çin’in Olimpiyatlar sırasında atletlerin politik yorumlarda bulunmasına karşılık getirdiği yasakları düşünün, görülmemiş bir şey bu. Bill Taylor, director, Hopkins Bir genelleme yapılabilir mi emin değilim, bu bir kişisel tercih ve vicdan meselesi. Mimarlar kendilerine belirli ülkelerde belirli işleri yaparken söz konusu olanın ülke mi yoksa proje mi olduğunu sormalılar. Hopkins’de projelerden bahsederken elbette etik bir çerçevemiz var ama çok şükür ki böyle bir durumu göğüslemek durumunda kalmıyoruz. Bu gibi sorunların yaşandığı Çin gibi ülkelerde iş yapmak gibi bir derdimiz yok. Sadece etik kaygılar nedeniyle değil, ama mesafenin getirdiği pratik olmayan durum, dil gibi gerekçelerle. ‘Etik’ kodları nasıl oluşturulabilir bilmiyorum. Zimbabwe’yi ele alın örneğin. Eğer orada yeni bir hastane tasarlayabilecek olsaydınız, bu iyi olurdu. Bence her durum, kendi özgün değerleriyle düşünülmeli. Robert Adam, Robert Adam Architects Bence çok kaygan bir zemin. Sınırları nerede çizeceksiniz? Eğer kamusal bir müzakereden bahsediyorsak, bunun başarıldığını söyleyebilmek için nasıl bir demokratik sistem gerekecek? Berlinliler, hangi bağlamda gerçekten Libeskin’in müzesini müzakere edebildiler? Totaliter bir rejim ne zaman totaliter olur? Bu yargılamaları yaparken, politik sistemin bir parçası haline gelme riskini de taşıyorsunuz. Eğer Zimbabwe’deki mevcut tatsız duruma bakarsanız, sandıktan Mugabe çıktı. İşte orada bir seçimin hangi koşullarda kabul edilebilir ya da edilemez olduğuna karar vermenin karmaşıklığı çıkıyor karşımıza. Aslında yaptığımız şey, Avrupa aydınlanmasının demokratik süreçleri dünyaya empoze edilsin demekten başka bir şey değil. Libeskind, Kuzey Atlantik ya da Amerikan görüşünü benimsiyor. Politik bir hegemonik gibi davranıyor. Terry Farrell, Farrells Çin'de, gerçekten kendileri adına konuşabilen büyük ölçekli tren istasyonları ve daha başka birçok kamusal proje yapıyorum. Eşim Çinli ve şu an iyi gitmesini istediğim pekçok bağlantım var. Bütün ülkeyi pozitif bir şekilde değerlendirmekte bir sorun olmadığını düşünüyorum. Orjinal metin için tıklayınız |