Mimarlığın öz bilgisini kaybetmiş apolitik mimarlar
Mimarlık ortamı apolitik ve bazı mimarlar neredeyse apolitik olmakla övünür durumdalar. Fakat Proje Dikdörtgen için kaleme aldığınız metin, mimarlık ortamında kaleme alınmış en politik, en sivri metinlerden biriydi. Hakkı Yırtıcı: Evet apolitik bir ortam var. Bir örnek vereceğim: Hrant Dink suikastı, ki tam evimin önünde oldu, gerçeklik duygumun sarsıldığı, bulunduğum dünyanın ne kadar kırılgan olduğunu derinden hissettiğim bir olaydı, üniversitede panoya Hrant’ın bir fotoğrafını astım. Meslektaşlarımın “akademisyen dediğin tarafsız olmalı” dendiğini duydum. Bir şekilde, bu ülkede düşünce anlamında belli bir seviyeye gelmiş insanlarsak, illa ki siyaset bilimci, sosyolog olmaya gerek yok, biz taraf olmalıyız, biz bir tarafız. Aslında tarafsız olmak bile taraf olmaktır. Böylesine apolitik bir ortamda metin özelikle keskin, köşeli yazıldı. Mimarların, “mimarlığın öz bilgisini kaybetmeleri” nasıl bir politik gelişimin sonucu? Hakkı Yırtıcı: Metinde neo-liberalizmle ilişki kuruluyor. 200 yıldır, Adam Smith’ten beri liberal ideoloji, toplumun bağımsız-özgür bireylerden oluştuğunu ve bireylerin kendi çıkarları için yaptığı her şeyin bir şekilde topluma faydasının olacağını söyler. Yani, iki birey arasında bir ekonomik çıkar ilişkisi varsa, iki birey de asla kendi zararına bir şey yapmaz, der. Bu da bugün bizim serbest piyasa dediğimiz şeydir. Hemen ardından Marks gelir, eleştirisini yapar. “Bireyler soyut şeyler değildir. Toplumu oluşturan bireyler, toplumsal sınıf ilişkileri içinde vardır. Bireylerden bir tanesi mülkiyete ve üretim araçlarına sahip, öbürü de sahip değilse aralarındaki ilişki sadece özgür-bağımsız bireylerin ilişkisi değil, belirli bir sınıfsal yapılanma içinde sahip olanlarla olmayanların eşitsiz ilişkisidir” der. Bugün ise dünyadaki neo-liberal politikalar bireyi ön plana çıkarmaktadır. Bireyin kendi kültürel kimliğini nesneler üzerinden kurmasını ve bunu tüketmesini sağlar. Liberal politikaya göre önemli olan birey ve bireyin düşüncesidir; istemek ve tüketmek bireyin en büyük hakkıdır. Öğrenciler de eğitmenler de tam böyle bir ideolojik güdülenimle kerameti kendinden menkul, sadece kendi içlerinde var olabilen ve çok da bir yere bağlanmayan ama yine de bunu meşru bulan bir tavırdalar. Metnimiz 19.yüzyıl marksizmine çağrı değil. Marks, içinde bulunduğu dönemlerde bence çok doğru tahlillerde bulundu. Marks’ın tahlillerinin, bugünü anlamak için hala geçerli olduğuna inanıyorum. Ama bir yandan da o günden bugüne yaşanan bir süreç var. Proje dikdörtgen tarihsel materyalizm yerine, Harvey’e referans vererek söyleyeceğim, işi tarihsel coğrafi materyalizmi kullanarak ele alacak. Ama herkes, mimarlığın içinde bulunduğu durumdan çok memnun gibi görünüyor. Hakkı Yırtıcı: Bu kendini tatmin etmekten başka bir şey değil. Evet tatmin oluyorlar ve çok keyifliler. Herkes çok eğleniyor. Böyle baktığınızda hiçbir sorun yok. Ama bunun bu kadar gerçek dışı olması çok ürkütücü. Yani mimarlık bu kadar dışarıda, bu kadar kendi dışında olanlardan habersiz olabilir mi? Doktora programlarına bakın, sürekli mimarlık-toplum ilişkisinden bahsedilir. Ama bu tezlerinin kaynakçalarında, Marks, Adam Smith, Gramsci referansları yoktur. Hiçbir öğrenci Marks okumamış, Adam Smith okumamış, ama mimarlıkla toplum arasında ilişki kurmaya çalışıyor, “mimarlık toplumsaldır” deniyor. İşin ideolojik yanını bir kenara bırakın bu düpedüz akademik bir zayıflık. Proje Dikdörtgen bir çözüm önerisi mi? Proje Dikdörtgen’den beklentiniz nedir? Aslında Proje Dikdörtgen’den en büyük beklentimiz, tüm bu kültürel kavramlar yığını içinde bir dil oluşturabilmek; iktidar ve dil arasındaki ilişkinin yok edilemese bile gevşetilebileceğini göstermek. Çünkü dil dediğimiz şey bir gerçekliği tarif eder. Eğer yeni bir dil oluşturulabilirsek, bu sorunları konuşabilir ve değiştirilebiliriz oluruz. İlke Tekin: Bununla bağlantılı olarak mimarlıkta temsil problemleri de var. Hakkı Yırtıcı: Dil dediğim, gerçekliğin temsiliyetiydi zaten. İlke Tekin: Aynı, dilde olduğu gibi, mimari temsilde de neyin görselleştirilip neyin görselleştirilmediği önemli. Mimarlığı yazmak ve çizmek mimarlığı yapmakla bağlantılı. Mimarlığa ilişkin yazı ve çizimler üzerine düşünmek gerek. İçinde yaşadığımız yapılı çevredeki problemler üzerine, gerçekleştirilecek olan bu atölye tartışmaları bazı çözüm yolları sunabilir diye düşünüyorum.
|