ir zamanların kısıtlı olanaklar nedeniyle eli kolu bağlı meslek odaları ve şubeleri giderek birer güç haline gelip çeşidli iktidar odaklarıyla kurdukları ya da kurmadıkları ilişkiler üzerinden belirleyiciliklerini artırıyor. Güç meselesi devreye girince meslek odaları içindeki iktidar mücadeleleri de şiddedeniyor. Son bir ay içerisinde İstanbul'da önce Mimarlar Odası sonra da Şehir Plancıları Odası'nda gerçekleşen seçimler bu mücadelenin izlerini taşıyor.
Kitap üzerinden okunduğunda bu bir demokrasi mücadelesi ve bu anlamda kazananın her daim meslek odası olacağı izlenimi oluşuyor. Meslek alanının yeniden gözden geçirildiği ve yeni açılımlar getirildiği, giderek artan piyasa ile ilişkilerin oluşturduğu etik sorunlara dikkat çeken ve bu alanı düzenleyen, bu arada kent üzerinden kamu yararına ve kamusal alanların savunmasına / kazanılmasına odaklanan mücadeleleri kurgulayan programların oluşturulması ve tartışılması bekleniyor. Oysa Türkiye'de siyaset yapma biçiminin meslek odalarını da ele geçirdiğini ve iktidar mücadelesinin açık ortamlarda ve kulislerde yürütülen diğerleştirme, marjinalleştirme, kötüleme, manipülasyon, dikotomi oluşturmaya yönelik zorlamalar üzerinden yürütüldüğünü gözlüyoruz.
Mimarlar Odası seçimlerini bir şehir ve bölge plancısı olarak uzaktan izlerken aslında oldukça şaşkındım. Rönesans döneminden kalma bir tartışmanın "Mimarlık için Mimarlar" başlığıyla yeniden ve farklı bir kurguyla gündeme gelmesi, içinde bulunduğumuz karışık/muğlak postmodern dönemde keyifli ve eğlenceli aslında. Bu bağlamda, mimarlığın uzun zamandır toplumdan bağımsız tanımlanıp uygulanıyor olmasından kaynaklanan bir durum sorun olarak algılanıyor mu, bilmek isterim.
Hiç bilmek istemediğim ve meslek odası gündemini işgal etmesinden büyük utanç duyduğum ise zorlama bir dikotomi yaratma gayretidir. Bu işi toplum için yaptığı iddia edilen kesimler tarafından "Mimarlık için Mimarlar" sloganına getirilebilecek onca eleştiri varken, eleştiriyi laik-dinci, modern-geleneksel, ilerici-gerici dikotomileri üzerinden kurgulamak ne büyük bir haksızlık ve ayıp, farklı düşünen veya düşünmeye itilen insanlara yönelik! Hele muhalif grubun içerisinde doğru duruşu nedeniyle İBB tarafından görevinden sürülmüş ve geçmişte şu an iktidardaki yönetimle birlikte yönetim kurulunda ya da başka ortamlarda çalışmış "arkadaşlar" da yer alırken!
Akıl tutulmasının yaşandığı bir seçim dönemiydi kanımca. Bir oyum olsa kazanan gruba verirdim İstanbul'un çok yoğun kamusal kayıplar yaşadığı bu dönemde, ama demokrasi adına, demokrasinin ancak fikirlerin çatışması haline geldiğinde faydalı ve ilerici bir yönetim sistemi olduğunun bilinciyle bu manipülatif ortamın yaratıcılarını da, destekçilerini de eleştirmeden durmamalıyım.
Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi seçim sürecine damgasını vuran ise, bazı yazar dostların dile getirdiği gibi benzer bir zorlama dikotomi değil, muhalif olarak adlandırılan, sokağa yakın, genelde çeşidi kent inisiyatifleri altında örgüdenmiş kesimlerle onlara yakın düşüncelere sahip meslektaşların birlikte geliştirdikleri ve meslek alanındaki sorunları, meslek odası yönetimini ve İstanbul'da olageleni masaya yatırmak üzere örgütledikleri "Şehirciler Tartışıyor Platformu" oldu. Platform farklı görüşleri bir araya getirip tanıştırma ve tartıştırma hedefliydi. Meslek odasının, meslek alanı sorunları, meslek etiği ve kentsel mücadele açısından önümüzdeki çok kritik dönemde olabildiğince ortak akıl ve ilkeler üretmeye ihtiyacı vardı. Platformun seçimlere yönelik bir liste çıkarma kaygısı yoktu ama böyle bir talebin oluşması halinde tartışma platformundan bağımsız olarak farklı aday listelerinin oluşmasına da açıktı. Ortak aklı izleyen her yönetim desteklenecekti.
En genel anlatımıyla Şehirciler Tartışıyor Platformu meslek alanındaki ve İstanbul'daki kriz halinden doğan güçlü ve belirleyici bir oda yönetimi ihtiyacı ile çeşitli vesilelerle meslek alanı ve İstanbul üzerinden mücadele veren, düşünce ve plan/proje üreten tüm kesimlerin son dönemde açığa çıkan enerjilerini çakıştırmayı ve tek yönlü olmayan bir sürecin izlerini, ilkelerini belirlemeyi hedeflemişti. Forum ve atelyeler sürecinin ardından da buna dair ön bulgulara ulaşmış, sürecin sürekliliğini sağlayacak kararlar üretilmiş, her ay bir atölye ve üç ayda bir oda yönetiminin değerlendirildiği bir forum ile hareketli bir döneme yönelik ilk adımlar atılmıştı.
Platformdan bağımsız olarak (çünkü platform kapsayıcılık iddiasındaydı) ama platformun içinden çıkan bir grup seçimlere de katıldı. Kazanamadı. Çünkü aslında karşısında kurup büyüttüğü kurumu koruma güdüsüyle hareket eden yeldeğirmenleri vardı...
Bildiğim odur ki, koruma güdüsü muhafazakârlığa neden olur ve gün gelir ilerlemenin önüne engel oluşturur. Yeldeğirmenleri ancak ve ancak Şehirciler Tartışıyor Platformu'nun ya da bir benzeri hareketin büyümesi, olgunlaşması, meşrulaşması ve kurumsallaşması ile yıkılabilir, ki bu halen meslektaşlarımızın önünde bir görev olarak duruyor. Bu süreci, şu an meslek odası yönetimini kazanan ve Yeldeğirmenleri olarak tanımladığım arkadaşların da iyi okuması önemli. İnsanın kendi kendini yok etme hali gündelik hayatta ve tarihte çokça örneğe sahip. Bu, ancak, insanın yapılması gerekene kendisinden daha çok inanmasıyla mümkün...
Murat Cemal YALÇINTAN
|