Merhaba Rumeli!
Türkiye; Kafkasya ve Kuzey Irak açılımının bir benzerini Balkanlar'da uygulamaya soktu. Dengeler gözetilerek atılan adımlar, Anadolu-Rumeli bağlarını yeniden canlandırdı. Açılımın ilk meyvesi de Balkanlar'daki eserlerin sayısını 30 bine çıkaran 'Osmanlı Eserleri Envanteri Projesi' olacak.
/P> Envanterin tamamlanan kısmı ile Balkan ayağının gidişatını, yıllardır bölgede yürüttüğü çalışmalarla bilinen, başından bu yana 'proje yürütücüsü' olarak görev alan, kendisi de bir Evlad-ı Fatihan torunu olan Gazi Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil ile konuştuk. Trabzon Çaykaralı babasının, imam yapma isteğine direnerek Ankara Üniversitesi'ndeki hocalarının yönlendirmesi doğrultusunda sanat tarihçiliğine yönelen Makedonya doğumlu İbrahimgil, vâkıf olduğu Balkan dilleri sayesinde bu alanda çalışan en önemli akademisyenlerden biri. - Osmanlı, Balkanlar'da neden eserler inşa etmiş? Geride kaç eser bırakmış? Osmanlı, 20. yüzyılın başlarına kadar, 500 yıldan fazla hâkim olduğu Balkan topraklarını da Anadolu gibi imar ve ihya etmiş. Ele geçirdiği bu topraklardaki mevcut eserleri korumuş, hatta onarmış ve bunların yanı sıra kendi kültürünü yansıtan eserler inşa etmiş. Bunu imparatorluğunun gereği olarak görmüş. Hem yerliler hem de Anadolu'dan Balkanlar'a getirilenler bu eserleri uzun yıllar kullanmış. Ne var ki, Balkan Savaşları'nın ardından bu topraklar elimizden çıkınca, kimi zaman milliyetçiliğin, kimi zaman da bakımsızlık ve doğal afetlerin etkisiyle çoğu ortadan kalkmış. Bu arada bizden de yıllarca bu eserlere sahip çıkan olmamış, olamamış. Balkanlar'da kalan soydaşların da gücü yetmemiş tahribata engel olmaya. Eserlerin sayısı ile ilgili elimizdeki en önemli çalışma merhum araştırmacı ve mimar Ekrem Hakkı Ayverdi'ye ait. Ayverdi; Türkiye'deki arşivlere dayanarak, Balkanlar'da beş asırdan fazla süren Türk hâkimiyeti döneminde, mimari değeri olan 15 bin 787 yapının inşa edildiğini ortaya koymuş. Ancak, bu sayıya Balkan ülkelerindeki arıştırılmamış arşiv ve kayıp vakıf kayıtlarındaki eserleri de ilave edecek olursak, bugün bu sayı ikiye katlanıyor. - Ekrem Hakkı Ayverdi'den farklı olarak siz neler yapıyorsunuz? Onun ortaya koyduğu ilk ve bu bağlamda temel olan eser çok önemli. Döneminde, yani 1970'lerde gerek siyasi gerek teknik imkânlar dâhilinde yapılabilecekleri yapmış. Macaristan, Romanya ve Yugoslavya'ya sınırlı gidebilmiş. Ama Yunanistan, Bulgaristan ve Arnavutluk'a hiç gidememiş. Onun saha çalışması yönü çok eksik kalmış. Bizim Ayverdi'den artımız, saha çalışması yaparak, göremediklerini, artan siyasi ve teknolojik imkânlarla ortaya çıkarmak oldu. Bir de restorasyon yapıyoruz. Bölgedeki ülkelerin arşivlerinden yararlanıp bilinmeyen eserleri ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Yıkılmış eserlerin kalıntıları ve izlerinden kime ait olduğunu bulmaya çalışıyoruz. Bulduğumuz eserlerin yüzde 20'si böyle. Kitâbeleri yok. Arşiv ve vakıf kayıtları yok. Dolayısıyla 16 bin sayısı 30 bine çıkıyor. - Uzun yıllar bu eserlere sahip çıkan olmamış. Bu durum nasıl ve ne zaman değişti? Uzun yılların ardından Osmanlı eserlerine ilk kez Turgut Özal'lı yıllarda sahip çıkıldı. Özal'ın ziyaretleri ve beyanatları sayesinde Balkanlar'a direkt ilgi başlıyor. Bir de onun döneminde Demirperde ülkeleri yıkılıyor. Yugoslavya'nın yıkılmasına da bağlı bu sahiplenme. Balkanlar'da da bir meyil vardı hamileri Türkiye'ye. Rusya ve Balkanlar'daki kapalı rejimlerin çöküşüyle Türkiye Balkanlar'a yeniden eğildi. Ancak tahribat bu dönemden sonra da sürdü. Türkiye'nin artan ilgisi karşısında milliyetçiliğe kurban gitti eserler. Ama direnç de arttı. Yani 1980'lerden sonra Türkiye bu bölgedeki eserlerle artık açık açık ilgilendi. Son dönemde de hem buradan hem oradan insanların gelip gidişleri arttı. Türkiye'ye geldi oradaki soydaşlar, buradakiler de oraya gitti. Bağlar yeniden kuruldu. Türkiye daha da yakın oldu Balkanlar'a. Dolayısıyla eserler de daha fazla sahiplenildi. - Demirperde dönemine göre Balkanlar'da çalışmak artık daha mı kolay? O zamana göre bu ülkelere girmeniz, oturup eserler üzerinde konuşmanız ve hakları genişlediği için oradaki soydaşların eserleri sahiplenmesi kolaylaştı. Ancak, saha çalışmaları için gittiğiniz ülkenin arşivlerine girmeniz lazım. Bu hâlâ tam yapılamıyor. Bazı ülkelerde saha çalışmalarına da engel çıkaranlar oluyor. Bu tür kısıtlamaların yanı sıra eserler hakkında kasıtlı olarak yanlış yazılan araştırmalar var ortada. Onların arasından sahih olanları ayırma güçlüğü yaşıyoruz. - Eserlerle ilgili en büyük sorun ne? Askerî, ticari, ekonomik, kültürel ve sosyal öneminden dolayı Osmanlılar Balkanlar'da yoğun bir imar faaliyeti yürütmüş. Mevcut şehirler yeni bir anlayışla imar ve ihya edilirken yeni şehirler ve yerleşim yerleri de kurulmuş. Bu suretle bölgeye Türk şehir dokusunun yanı sıra yeni hayat tarzı, ticaret ve medeniyet de getirilmiş. Ancak Osmanlı'nın ayrılmasından sonra, bazı ülkelerde Türk ve Müslüman nüfus kalmadığı için eserler kolayca ortadan kaldırılmış. Türk ve Müslüman nüfusunun olduğu bölgelerde ise eserlerin bir kısmı ayakta. Mesela, Macaristan'da nüfus kalmayınca 700 eserden sadece 28'i bugüne ulaşabilmiş. Onlar da turistik maksatlarla kullanılıyor. Kosova, Bosna Hersek ile Makedonya'da Müslüman nüfus fazla olduğu için birçok eser varlığını koruyabilmiş. Dolayısıyla eserlerin en büyük sorunu sahiplenilmeme, bakımsızlık, milliyetçi saldırılar, doğal afetler, kasıtlı müdahale ve yanlış restorasyonlar.
|