klim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin organlarından biri olan ve bu yıl 12’ncisi düzenlenen Taraflar Konferansı, Kyoto Protokolü’nün ikinci taraflar buluşması olarak da nitelendiriliyor. Dünyadaki iklim değişikliklerinin genel çerçevesi, hedefleri ve ülkelere düşen ödevlerin masaya yatırılacağı konferansa, Türkiye bir heyetle katılacak. Ancak sivil toplum örgütleri ve akademisyenler, Kyoto Sözleşmesi’ne taraf olmayan Türkiye’de yönetici ve siyasilerin çevre konularına fazla önem vermediğini ve bu konudaki politikaların kamuoyu ve sivil toplum kuruluşlarının gerisinde kaldığını söylüyor. Çevre örgütlerine göre Türkiye, küresel ısınma ve iklim değişikliklerini ‘başka ülkelerin sorunu’ gibi algılıyor.
‘Ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız’
Uluslararası çevre politikaları konusunda çalışan Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim görevlilerinden Yrd. Doç. Dr. Semra Cerit Mazlum, araştırmalarda Türkiye’nin önemli canlı türü kayıplarının yaşanacağı bölgeler arasında yer aldığını, ancak politikaların bu tehlikeyi göz ardı ederek oluşturulduğunu söyledi. Mazlum, “Türkiye çevresel açıdan şu anda sürdürülemezlik tehlikesiyle karşı karşıya. Bu nedenle Kyoto Protokolü’ne bir an önce taraf olması gerekir. Siyasiler kalkınma mı, çevre mi? sorusuna öncelikle kalkınma, diye cevap veriyor ama büyük bir tehlike göz ardı ediliyor” dedi.
‘Küresel demek, bizi etkilemeyecek demek değil’
Yıllarca politikacıların iklim başta olmak üzere çevre sorunlarını kamuoyuna Türkiye’nin sorunu değilmiş gibi sunduğunu söyleyen Mazlum, “Adına küresel dendiği için Türkiye’den kaynaklanmayan ve Türkiye’yi etkilemeyecek konular gibi algılanmasına neden oldular” dedi. Mazlum’a göre, yakın bir gelecekte Türkiye’nin kapısını su kaynaklarının kuruması, hava kirliliği ve türlerin yok olması gibi sorunlar çalacak. “Bunlar da hem sağlık hem de ekonomiye çok önemli yükler getirecek. Yani çevre sorunu artık geleceğin değil bugünün sorunudur, siyasilerin artık bunu iyi görmesi gerekir.”
’0.7 derecelik artış bile yangınlara yol açtı’
WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak, sadece Türkiye’de değil dünyada da devlet politikalarının sivil toplum örgütleri ve kamuoyunun gerisinde kaldığını ifade etti.
Demirayak’a göre Türkiye çevre sorunlarında daha hızlı hareket etmek zorunda. Demirayak, “İklim değişikliğinin yaratacağı en önemli etkilerden biri küresel ısınma. 0.7 derecelik bir artış bile sıcak hava dalgalarına ve Akdeniz’de daha çok orman yangınına neden oldu. Bu kadar büyük bir tehdit olmasına rağmen maalesef Türkiye’de çevre sorunları karşısında bütünsel ve stratejik bir bakış yok” dedi.
‘Günlük politikalar çevreyi tehtid ediyor’
Greenpeace’in enerji ve iklim kampanyası sorumlusu Hilal Atıcı’ya göre ise hükümetlerin davranışını enerji politikaları belirliyor. Atıcı, “Örneğin Türkiye hızla kömürle ilgili projeler yapıyor. Bursa ve Çanakkale başta olmak üzere yaklaşık 20 tane termik santral projesi var. Artık olaya dışarıdan kömür ithal edecek kadar ciddiyetsizlikle yaklaşıldığını düşünüyoruz. Bunlar sadece Türkiye daha fazla enerji üretsin parametresi üzerinden giden ama sonrası tartılıp ölçülmeyen günlük politikalar. Nehirlerde ya da denizlerde ölüp karaya vuran balıklar, Konya Ovası’ndaki ciddi susuzluk, Beyşehir ya da Bafa göllerinin kuruması gibi olaylar devlet politikalarının çevreyi nasıl yok ettiğinin birer somut sonucu” dedi.
‘Çevre politikaları AB sürecini de etkileyecek’
Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ile Kyoto Sözleşmesi’ne imza atmayan birkaç ülkeden biri olduğunu söyleyen Atıcı, çevre politikaların Avrupa Birliği sürecine de olumsuz etki yapacağı görüşünde: “Zaten müzakerelerde de önümüze çıkacak, Avrupa Birliği bize Kyoto’ya imza attık siz de atmak zorundasınız dediğinde Türkiye emisyonlarını daha fazla kesmek zorunda kalacağı için daha ciddi ekonomik sorun yaşayacak.”
‘Türkiye'nin saygınlığı arttırılmalı’
TEMA Vakfı Genel Başkanı Dr. Uygar Özesmi ise Kyoto Protokolü’nü imzalamanın Türkiye’ye uluslararası platformda saygınlık getireceğini düşündüğünü söyledi.
Özesmi, “Eğer Türkiye bu protokolü imzalarsa karbon emisyonunu azaltmaya karar verecek ve daha temiz enerji kaynaklarına yönelerek enerji verimliliğini artıracak. Bunu sağladığımızda ise bugün dezavantaj olarak görülen durum, enerjinin kıt olduğu ve iklim değişikliğinin etkilerinin daha şiddetli görülmeye başlandığı günler için uzun vadeli bir yatırım olacak. Bu yatırım da ülke endüstrisinin gelişimi açısından çok önemli” dedi.
‘Başka ülkelerin çöplerini millileştiriyoruz’
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanay Uyar da Türkiye’nin çevre politikalarının başka ülkelerin çöplerinin millileştirilmesi esasına dayandığını ifade etti. Uyar, “ABD, yeni pazarlar bulmaya çalıştığı, kömür santralleri ve fosil yakıtlı santral pazarlarını kaybetmek istemediği için iklim değişikliğine yol açan teknolojileri aktarmaya devam ediyor. Kyoto’yu imzalarsa pazarını kaybedecek, Amerika’nın imzalamama nedeni budur. Türkiye’nin imzalamama nedeni ise o çöpleri şu anda kabul eden ülke olmasıdır. Türkiye’de hükümet politikası, başka ülkelerin çöplerinin millileştirilmesi üzerine kurulmuştur, işte bütün mesele de budur.”
‘Türkiye küresel mücadelede yerini alıyor’
Akademisyen ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri ile ilgili NTVMSNBC’ye açıklama yapan Çevre ve Orman Bakanlığı, küresel ısınma, iklim değişiklği gibi çevre sorunlarının dünyanın her ülkesi gibi Türkiye’yi de etkileyeceğini belirtti. Açıklamada “Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) kapsamında ve sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, bir yandan kalkınmasını sürdürürken diğer yandan da iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik yürütülen küresel mücadelede yerini almayı amaçlıyor” denildi.
‘Türkiye'nin neden Kyoto Protokolü'nde imzası yok?’
Çevre Bakanlığı yetkilileri ‘Türkiye’nin neden Kyoto protokolünde imzası yok?’ sorusuna ise; çevre ile ilgili politikalar belirlenirken ülkelerin ihtiyaç ve özel koşullarının dikkate alınması gerektiğini belirterek “Türkiye sözleşmelerde, iklim değişikliğinden etkilenecek gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç ve özel koşullarının dikkate alınması, iklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin etkin ve en az maliyetle yapılması ve bu alandaki politikaların ulusal kalkınma programlarına uygun olması gibi hususlara önem veriyor” yanıtını verdiler.
|