b>Koruma altına alınması bürokratik kargaşa yüzünden geciken Ankara Çamlıdere’deki 23 milyon yıllık taşlaşmış orman,talan ediliyor.
Hediyelik eşya satıcıları, taş ağaçları kırıp götürüyor, çevredeki evler bu taşlardan yapılıyor.
Dünyada sadece 4 benzeri bulunan taş—orman, 23 milyon yıl önce patlayan volkanların altında kalan ağaçların odun dokusunun içine ‘silisin’ yerleşmesiyle oluşmuş. Yöre halkı tarafından uzun zamandır bilinmesine rağmen taş—ormanın keşfi, 2003 yılı Kasım ayında Jeoloji Mühendisleri Odası’ndan Yüksek Mühendis Tufan Erdoğan tarafından yapıldı.
Oda’ya mensup Dr. Eşref Atabey ve Dr. Gerçek Saraç, bölgenin korunma altına alınması için Aralık 2003’te Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü ile Ankara Valiliği’ne başvurdular. Ancak Doğa Koruma ve Milli Parklar Kanunu’nda değişiklik yapılmasından sonra yeni yönetmelik hazırlanmasından dolayı, taşormanın korunması yaklaşık 1 yıldır sağlanamadı. Dahası, yaklaşık 5 kilometrekare alana yayılan taşormanın, doğal ve tarihi varlıkları korumayla ilgili kanunlarda tam olarak karşılığı bulunmadığı için, hangi kanuna göre korumaya alınacağı konusun da tam bir muamma.
Dr. Eşref Atabey, koruma sağlanması geciktikçe doğal mirasın talana maruz kaldığını belirtti. Böyle bir yerin bulunduğu duyuldukça yurt içi ve yurt dışından birtakım insanların gelip taş ağaçları kırıp götürdüğü ve süs taşı ile diğer şekillerde sattığını belirten Dr. Atabey, korunmanın bir an önce sağlanmasını istedi. Ayrıca civarda yaşayan yerli halk da, ev ve çeşitli yapıların inşaası için taş—ormandan taş kırıp götürüyor. Bununla birlikte taş—ormanın toprak altında bulunan kısmı da, koruma sağlandıktan sonra yapılacak kazılarla ortaya çıkacak. Fosil ormanın bürokrasi macerası yaklaşık 1 yıldır oldukça ilgi çekici bir seyir izliyor. Atabey ve Saraç, bölgenin korunma altına alınması için başvuracakları mercii konusunda önce bir tereddüt geçirmişler.
Bu durumu Dr. Atabey, “Çünkü kanunlarda tam karşılığı yok.” diye açıklıyor. Ardından Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) olarak 12 Aralık 2003’te Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvuru yapılıyor ve bölgenin jeosit ya da jeopark olarak en kısa sürede koruma altına alınması isteniyor. Bakanlık, JMO’ya 5 Ocak 2004’te bir yazı göndererek, durumun Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü’ne (DKMPM) iletildiğini bildiriyor. DKMPM ise yakaşık üç ay sonra, 30 Mart’ta JMO’ya bir yazı gönderip, bölgede taşlaşmış fosil bir ormanın olmadığını iddia ediyor. Bunun üzerine JMO, kanıtlarıyla birlikte bölgenin fosil orman olduğunu bildiren bir yazıyı cevaben gönderiyor ve bir an önce korunma altına alınması gerektiği görüşünü bir kez daha tekrarlıyor. Koruma talepleri Ankara Valiliği’ne de gidiyor.
Bu arada Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın cevaplaması için, 25 Mayıs’ta Meclis’te iki milletvekili tarafından soru önergesi veriliyor. JMO, 4 Haziran’da bir kez daha koruma talebi içerikli bir yazıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvuruyor. DKMPM, 11 Ağustos’ta bir ekip oluşturup bölgeye gönderip inceleme yaptırıyor ve taşormanın varlığı konusunda ikna oluyor. Gelinen noktada bölgenin DKMPM tarafından koruma altına alınması bekleniyor. Ancak Doğa Koruma ve Milli Parklar Kanunu’nda yapılan değişiklikten sonra, yönetmelikte değişiklik yapılması gündeme geldi. Değişiklik henüz tamamlanmadığı için, fosil alanın hangi maddeye göre korunacağı bilinmiyor. Yani, dünyada sadece birkaç benzeri bulunan sözkonusu miras, resmi kayıtlarda görülmüyor.
|