Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Kenti Yöneten Türkiye’yi de Yönetir

Hükmetmek değil yönetmek ve liderlik için güçlü taleplerin yapıldığı alanların ve aktörlerin başında kentler ve kent yönetimleri geliyor. Türkiye 29 Mart 2009’da yerel seçimlerini yapacak. Seçimler giderek siyasetin ana gündem maddesi oluyor. Bu seçimler bir kere daha ortaya çıkarıyor ki, kentlerimiz artık hükmedilme, üzerinde egemenlik konulma,

Radikal İKİ
Kenti Yöneten Türkiye’yi de Yönetir

28 Şubat 1997 postmodern darbesinin 12. yıldönümünü üzüntülü, kızgın ve eleştirel bir bakış açısı içinde yaşadığımız geçen hafta Radikal İki’de çıkan, “Hükmetmek mi, yönetmek mi?” başlıklı yazımda, askeri darbelerin ya da müdahalelerin ve siyasete siyaset dışı (yargının açtığı parti kapatma davaları gibi) müdahalelerin, toplumu yönetmek değil topluma hükmetmek amacını güttüğünü, bu nedenle de, hem ahlaki ve demokratik hukuk normları temelinde, hem de siyasi olarak reddedilmesi gerektiğini önermiştim.

Yazımda, yönetmek ve liderlik yerine hükmetmek ve egemenlik kurmak isteğinin tek parti dönemlerinde de (1930’lar CHP tek parti dönemi, Demokrat Parti’nin son dönemleri ve bir gerçeklik değil ama olasılık ya da risk olarak bugünkü AKP çoğunluk hükümeti gibi) ortaya çıkabileceğini vurguluyordum. Aynı zamanda da, bugünün Türkiye’sinde artık hükmetmek ve egemenlik kurmak temelinde hareket eden yönetim zihniyetinden vazgeçmenin bir gereklilik olduğunu; yönetmek ve liderliğe dönük bir yönetim zihniyetini başta devlet aktörleri olmak üzere, siyasi partilerin içselleştirmesine dönük toplumsal taleplerin de giderek yaygınlaştığını ve güçlendiğini öneriyordum.

Yönetmek ve liderlik için toplumsal talep

Hükmetmek değil yönetmek ve liderlik için güçlü taleplerin yapıldığı alanların ve aktörlerin başında kentler ve kent yönetimleri geliyor. Türkiye 29 Mart 2009’da yerel seçimlerini yapacak. Seçimler giderek siyasetin ana gündem maddesi oluyor. Bu seçimler bir kere daha ortaya çıkarıyor ki, kentlerimiz artık hükmedilme, üzerinde egemenlik konulma, kendisine sadece oy verecek bir müşteri olarak yaklaşılma ve boş vaatler istemiyorlar. Aksine, hangi il ya da hangi ölçekte yönetim birimi olursa olsun, kentlerde hep talep edilen ve oy verme eğilimini belirleyecek olan olgu ve ölçüt, hangi partinin “gerek işsizlik, yoksulluk, ekonomik istikrar gerekse de daha sağlıklı, düzenli, güvenli ve etkin bir kent yaşamı için vizyon temelli ve inandırıcı bir söylem ve programa sahip olduğu” olacak. Kentler, kendi sorunlarına çözümü amaçlayan, bu çözüm için politika ve program üreten, yönetim anlayışında karar alma süreçlerine katılım ve rızayı önplana çıkartan başkan adaylarına ve siyasi partilere oy verecekler.

Kentler hükmetmeyi değil yönetimi, egemen olmayı değil liderliği tercih ediyor.

Kentlerin başkan adaylarından ve siyasi partilerden talep ettikleri yönetim ve liderlik tercihin, çok anlaşılır ve rasyonel bir tercih. Çünkü kentler, 1980’lerden başlayarak, özellikle 1990’lardan bugüne Türkiye’nin içinden geçtiği değişim ve dönüşüm sürecinin yaşandığı ana mekânların başında geliyor ve bu süreçte kendileri de çok ciddi bir dönüşüm yaşadı/yaşıyorlar. Bu süreç Türkiye’nin küreselleşme sürecidir. Bu süreç, AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlanmasıyla ivme kazanan Türkiye’nin Avrupa dönüşümü sürecidir. Bu süreç, Türkiye’de siyasi alanda merkez sağ ve merkez solun zayıflamasına, hatta bu alanda bulunan önemli partilerin (ANAP gibi) bugün yok olma sorunuyla karşılaştığı bir süreçtir. Ve bu süreç, 1994 yerel seçimlerinden başlayarak, giderek güçlenen ve 2002’den bugüne çoğunluk hükümetiyle Türkiye’nin yönetimini üstlenen AKP’yi yaratmış bir süreçtir.

Türkiye’nin içinden geçtiği değişim ve dönüşüm sürecinin içerdiği boyutları çoklaştırabiliriz. Ama önemli olan ve asıl altını çizmek istediğim nokta şu: Türkiye’nin değişim dönüşüm sürecinin yaşandığı, yaygınlaştığı ve derinleştiği en önemli ölçek ya da mekân kenttir. Kent, Türkiye’nin küreselleşme sürecinin, Avrupa dönüşüm sürecinin, yani sermaye ile mekânın, girişim ile mekânın, insan haklarıyla mekânın, estetik ile mekânın ilişkiye girdiği ve müzakere edildiği ana alandır. Aynı zamanda, kent, 1990’lardan bugüne bir partinin Türkiye’yi yönetmek iddiasının gerçekçi ve inandırıcı olması için birinci değerlendirme ölçütüdür. Yerel seçimleri kazanmak, ilk önce Refah Partisi, şimdi AKP örneğinde olduğu gibi, genel seçimlerde başarılı olmanın ve Türkiye’yi yönetme iddiasının gerçekleşmesinin önkoşulu oldu. Güçlü AKP hükümeti gerçeğini, AKP’nin yerel yönetimlerdeki gücünden soyutlayarak anlamak ve açıklamak mümkün değildir.

Kent nasıl anlaşılmalı?

Kent, Türkiye’yi anlamanın ve yönetmenin ana mekânı olma yolunda giderek önemini artıran bir toplumsal ve fiziki mekândır. Türkiye’nin değişimini ve dönüşümünü anlamak, İstanbul’u, İzmir’i, Kayseri’yi, Eskişehir’i, Diyarbakır’ı, Gaziantep’i, Çorum’u, Adıyaman’ı ve daha bir sürü kentimizi ve bu kentlerimizin yaşadığı değişimi, dönüşümü anlamadan mümkün değildir. Tüm bu kentlerimiz, sermaye ile mekânın kesişme ve müzakere alanlarıdır; tüm bu kentlerimiz sadece yerel değil, küreselleşen ve AB süreci bağlamında bölgeselleşen mekânlardır. Diğer bir deyişle kent, yerel-ulusal-bölgesel-küresel etkileşim ağlarının kesiştiği sosyal ve fiziki bir mekândır.

Bu bağlamda da, kent artık sadece belediye, yerel yönetim, yerel ölçeğe indirgenemeyecek karmaşık ve çokboyutlu yapıya sahiptir. Bugün kent dediğimiz zaman, sadece (a) belediye değil, aynı zamanda da, (b) sanayi ve ticaret odaları, (c) genç işadamı ve kadın girişimcilik dernekleri, (d) sivil toplum, (e) üniversite ve (f) yerel medya gibi farklı ekonomik, sivil ve eğitim aktörlerini içeren çokaktörlü bir mekân yönetiminden bahsediyoruz. Bu yönetim sadece yerel değil, ulusal-bölgesel-küresel ağlar ve kurumlar ile etkileşim içinde hareket ediyor. Bugün Türkiye’de, özellikle Anadolu’da, Kayseri, Eskişehir, Konya, Çorum vb. tüm başarılı olmuş kentlerde, kent yönetiminin tüm bu aktörlerin işbirliğini ve beraber hareketini içerdiğini görüyoruz, ki bu hareket sadece yerel değil, ağırlıklı olarak bölgesel ve küresel. Aynı şekilde, bu kentlerin dönüşümünün içerdiği sorunlar, riskler ve belirsizliklerin de, ancak önerdiğim bu yeni kent anlayışı içinde anlaşılabileceğini düşünüyorum.

AKP, CHP, MHP, DTP

29 Mart yerel seçimlerinde siyasi partilerin alacağı başarı, bu partilerin kentlerin dönüşen yapıları içinde dile getirdikleri yönetim ve liderlik taleplerine nasıl, hangi vizyon ve program temelinde yanıt verdiklerine ve bu yanıtların inandırıcılık derecesine bağlı olacaktır. Bu seçimlerde başarılı olmuş bir AKP’yi, 2011 genel seçimlerinde de sandıkta yenmek çok zor olacak. 29 Mart seçimleri bu nedenle AKP için, hem siyasi güç, siyasi meşruiyet ve siyasi temsil temelinde bir “referandum” niteliğindedir hem de 2011 için çok önemli bir başarı ölçütü ya da kıstası niteliğindedir. 29 Mart yerel seçimlerinde başarılı olmuş bir CHP ya da MHP, 2011 için kendilerine daha güven duyacak ve kazanmaya dayalı bir hazırlama sürecine girme olanağını elde edecekler. MHP’nin ideoloji partisi olmadan kitle partisi olmaya doğru eğilimi hızlanacak, CHP’nin AKP’yi sandıkta yenme şansı doğacak. Eğer bu partiler yerel seçimlerde başarısız olurlarsa, o zaman da, parti içi iktidar mücadelelerine ve değişim taleplerine sahne olacaklar. Örneğin, AKP’ye karşı İstanbul, Ankara’da başarı elde edememiş ve bu başarısızlığı İzmir’de ve Ankara Çankaya semti vb. “kilit mekânlar”da yaşamış ya da bu yerlerde ciddi olarak zorlanmış bir CHP, 29 Mart sonrası çok ciddi iktidar ve değişim hareketliliğine sahne olacak. Ulusal değil bölgesel ölçekte güçlü olan DTP, seçimlerde AKP’ye kaybederse, sadece yerel yönetim alanında değil, Kürt sorununun tartışılma ve müzakere edilme sürecinde de güç kaybeder. Ama DTP, AKP’ye karşı başta Diyarbakır olmak üzere, Güney ve Doğu Anadolu’da güçlü olduğu diğer kentleri kazanırsa, o zaman da, DTP hem Kürt sorununda önemli ve belirleyici aktör olma konumunu sürdürür hem de kimlik alanına, hizmet alanını da belirleyici bir çalışma alanı olarak gören bir tarzda kendini yenileme fırsatına sahip olur.

Bu nedenle, 29 Mart, siyasi partiler için farklı nedenlerle çok önemli bir dönüm noktası oluşturacak, bundan şüphemiz olmasın. Ama, altını çizmem gerekirse, seçim sonuçlarını belirleyen temel ölçüt, “kentlerin dönüşen yapıları içinde karşı karşıya kaldıkları sorunlara ve süreçlere hangi partinin hangi yönetim anlayışı içinde yaklaştığı” olacaktır; yönetmek mi, hükmetmek mi?

E. Fuat Keyman / Koç Üniversitesi

http://www.yapi.com.tr/haberler/kenti-yoneten-turkiyeyi-de-yonetir_67243.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!