üreselleşme sürecinin iktisadi, toplumsal, kültürel ve mekânsal yapılara etkisi, değişen tüketim alışkanlıkları ve tüketim kültürü söylemi ile birlikte bildik kent yaşamını ve kurgusunu sarsarken, değişen kullanıcı ve tüketici profili, farklılaşan tercihler, konut üretimini ve sunumunu başka açılımlar geliştirme noktasına sürüklüyor. Bir hırka-bir çorba döneminden, marka savaşlarına doğru hızlı bir geçiş yaşayan bizler; yaşadığımız mekanlardaki değişimi de topyekûn kabullenmeye doğru itilmekteyiz. Toplumun farklı kesimleri arasındaki uçurum gittikçe açılmış olmasına karşın yakından bakılanlar, genelde kaybedenlerdir bu süreçte.
Sosyal bilimler alanında yapılan çalışmalar eşitsizlik söylemine oturmakla birlikte, kentsel yoksulluk ve yoksunluk üzerinedir çoğu zaman. Oysa kaybedenlerin olduğunu kabul ettiğimiz bir dünyada kuşkusuz kazananlar da yaşar. Varsıllar üzerine söz söylenmemiş olmasının da belli sebepleri var. Onlara ulaşmak belki de yoksullara ulaşmak kadar kolay olmaz. Kendi steril ve kapalı dünyalarında yaşadıkları için kapıyı çalıp konuşmak şöyle dursun, güvenliği bile aşamazsınız.
Varsıllar kendi dünyalarını üretirken belli standartları ve belli değerleri de üretip, tüketirler. Kişisel mabedlerimiz olan evlerimiz, yani inşaat sektörünün söylemiyle konut arz ve talebinin yeni birimleri, yıllar içinde önemli aşamalardan geçmiş, yık-yap süreçleri ve kat karşılığından; rezidanslar, loftlar, penthouse daireler ve kapalı sitelere evrilmiştir. Yeditepeli İstanbul yeni tepeler edinir bu süreçte ve gerek rezidanslar, gerekse villa ve konaklarla çevrilir bu tepeler. Henüz gelişmekte olan fınans sektörü Le-vent-Maslak aksını zaptetmişken kentlerin yeni ziguratları ya da kaleleri olarak rezidanslar yer seçer tabi tüketimin yeni mabedi olan alışveriş merkezleriyle birlikte. Kazanan birbirini tetikler, bir alışveriş merkezi + rezidans, bir alışveriş merkezi + rezidans daha... Her seferinde olmayan teknolojiler, markalar, lüks ve şaşa söylemleri dolanır ortalıkta. Levent'ten Maslak'a, İs-tinye'ye yayılır yeni trend. Genellikle çok fonksiyonlu olarak adlandırılan kompleks yerleşimler (kente karışmadan kentte yaşa!) her anlamda yüksek (!) bir hayat vaat eder.
İstanbul'u neresinden sahipleneceğini bilemeyen varsıl kesimin kendi kalelerinde oturup İstanbul'u uzaktan sevmekle yetinmeyip tam da göbeğinde olmanın sevdasıyla yaklaştığı hissedilir derinden. Kent merkezi rezidanslarla yükselen bir değerler zinciri yaratır maddi ve manevi anlamda. İnşaatçılar mevcut talebe karşın Manhattan'dan başlayan Osmanlı konaklarına kadar uzanan yelpaze içerisinde değişik etiketler sunar alıcılara. Kent gittikçe başka şeylere doğru evrilmektedir ama öyle sessiz de olmayan bu değişimden ses seda çıkmaz. Levent-Maslak aksından başlayan rezidans furyası, Kemerburgaz, Göksu gibi yerlerde orman ve suyla çekişerek villa olarak ilerler. Dedik ya, yaşananlar birbirini tetikledikçe İstanbul'un büyük ölçüde konut alanı olan Anadolu yakasında da oteller, alışveriş merkezleri, rezidanslar yükselir. Son haberlere göre bankaların genel müdürlük binaları da Anadolu yakasında yer seçmeye başlar.
İstanbul gecekonduları ve kaçak yapıları ile anıladursun, çarpık kentin yeni gelişmeleri daha çok varsıllık üzerinden kendini üretmekte. Yakında dönerden esinlenen kuleleri, Taksim'de alışveriş merkezlerini görünce daha yakından anlayacağız varsılların kente nasıl da yukarıdan baktıklarını, hem de kuşlardan bile önce.
|