“Yüzyılın Definesi” denilen “Elmalı Sikkeleri”nin, anavatanı Antalya
Müzesi’nde dünden itibaren artık sergileneceğine, 23 Ekim 2009 Cuma günü bu
köşede değinmiştik. Bu gelişmeyi “olumlu”; “Karun Hazinesi” ile ilgili “olası”
bir gelişmeyi ise “olumsuz” olarak değerlendirmiş, ikinci olayı bugün
irdeleyeceğimizi söylemiştik!
Elmalı Definesi’nin Antalya’ya taşınacağını ilk kez duyurarak meslektaşlarını
atlatan bir gazetemizin Ankara muhabiri, ertesi günü de “Karun Hazinesi”nin
“güvenli bir yer olan Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne getirileceğini”
bildirdi. Eğer bu haber de birincisi gibi doğruysa, biz bunu “olumsuz” olarak
değerlendiriyoruz. Bu yargımıza geçmeden önce, haberde ve bu hazineyle ilgili
basında gözümüze çarpan bazı yanlışlıkları da düzeltelim!
***
Birincisi, hazine, 450 parçadan değil 363 parçadan oluşuyor. İkincisi, “bir
delinin kuyuya attığı taş misali” İnternete düşen saçma bir rakam bu haberde de
yer alıyor. Habere göre hazineyi geri almak için 40 milyon dolar “bedel”
ödenmiş, kimilerine göre 40 milyon dolarlık “mahkeme masrafı” yapılmış. Elmalı
Definesi’nde yazdığımız gibi, insan çalınan malını geri almak için hırsıza
“bedel” ödemez! Yetkili, yetkisiz insanlarımız önce bu gerçeği kafalarına
sokmalı!
İstemihan Talay, Konya Milletvekili Lütfü Yalman’ın “Yurtdışına kaçırılan
tarihi eserlerin Türkiye’ye kazandırılması için bugünkü değerler ile ne kadar
ödeme yapılmıştır?” yazılı soru önergesini “Kültür Bakanı” olarak 19 Şubat
2002’de şöyle yanıtlamıştı:
“Yurtdışında bulunan Hekate heykeli, Manş-Castor batığı, Lidya yazıtı, Lidya
Eserleri ve Elmalı Sikkeleri ile Heatrov Havaalanı’nda ele geçen eserlerin
ülkemize iadesi amacıyla ilgili avukatlık firmalarına bugüne kadar toplam; 1.350
Alman Markı, 25.010.000 İngiliz Sterlini, 8.898.000 İtalyan lireti,
15.772.428.98 Amerikan Doları ve 900 milyar TL ödeme yapılmıştır.”
Bakanın bu yanıtında önemli bir yanlışlık yer alıyor. Hiçbir zaman 25
“milyon” sterlinlik bir ödeme yapılmadı! Yalnızca Manş Denizi’nde 19. yy’da
batan bir teknede Osmanlı Dönemi’nde kaçırılmış heykel baş ve yazıtları için 25
“bin” sterlin ödendi. Bu para, batığı bulup eserleri çıkartıp Kraliçe’nin yasal
korumasına veren “dalgıçların emekleri” için ödendi. Böylece ilk kez “Osmanlı
Dönemi’nde kaçırılan, üstelik Kraliçe’nin koruması altındaki eserlerin Türkiye
Cumhuriyeti’nce geri alınabileceği” de kanıtlandı.
Tüm bu davalarda Türkiye’yi başarıyla temsil eden, ancak Talay zamanında
küstürülen Amerikalı avukatlar Harry Rand ve Larry Kaye ile Avrupalı
meslektaşları, bizim saptadığımız şu eserleri de Türkiye’ye kazandırmışlardı:
Erdek’ten çalınan arkaik dönem heykel “torso”su, Manisa’dan kaçırılan
“Marsiyas Heykeli”, Perge’den Brooklyn Müzesi’ne giden 4 tonluk “çelenkli
lahit”, İzmir Müzesi’nden mermer “kadın heykeli”, İsviçre’den Efes çıkışlı
mermer “baş”, Ödemiş Birgi Camisi’nin “ahşap minber kapısı”, ABD ve
İngiltere’den Sivas Divriği Külliyesi’nin “ahşap panoları”… Ayrıca ABD’ye
Perge’den giden “Yorgun Herkül heykeli”, Teksas’ta “İmparatoriçe heykeli” gibi
davalar da bu faturalara dahildi.
***
2006’da İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın bir soru önergesini yanıtlayan
Kültür Bakanı Atilla Koç bu saydıklarımıza sonradan eklenen tümüyle 13-15 yıllık
girişimler de dahil olmak üzere tüm avukatlık, mahkeme ve çeşitli harcamalar
karşılığında toplam 20 milyon dolar ödendiğini açıklamış, “Karun Hazinesi
Davası’na ancak 2.5-3 milyon dolar ödendiğini” bildirmişti. Demek ki Karun
Hazinesi’ne ne “bedel” olarak ne de “masraf” olarak 40 milyon dolar ödenmişti!
Kaldı ki hazinede 17 cm. yüksekliğinde bir gümüş vazoya Metropolitan Müzesi
1966’da 100 bin dolar saymıştı. Bugün müzayedeye çıkacak olsa yalnız bu parçanın
ederinin 5 milyon dolar olabileceği öngörülüyor!
***
Karun Hazinesi’nin Ankara’ya getirilmesini bazı kişiler iki nedenle
istiyorlar. Birincisi hazinenin sergilendiği Uşak Müzesi’ni kimse ziyaret
etmiyormuş! Ertuğrul Özkök de 2 Haziran 2006’da “… son beş yıl içinde kaç kişi
ziyaret etmiş biliyor musunuz?” diye sorduktan sonra “İnanın bana sadece 579
kişi” diye yazmıştı. Dönemin Uşak Valisi Kayhan Kavas şöyle düzeltti: “2002’de
15.156, 2003’te 14.704, 2004’te 11.928 ve 2005’te 11.092 kişi…” Bu rakamlara
ücretsiz gezen öğrenci grupları dahil değildi! Elbette yine de yetersiz bir
sayı!
O halde “daha çok insanın görmesi için” Karun Hazinesi Ankara’ya
taşınmalıydı! Eğer “tarih yerinde güzel değilse” ve “daha çok insanın görmesi”
isteniyorsa, hazineyi geri almak için bu kadar masraf yapmaya ne gerek vardı?
Her yıl, Metropol Müzesi’nde hazinenin Türkiye’den kaçırıldığını bilmeyen 1-2
milyon insanın görmesine dayanarak bir profesörümüz bile “Orada bırakmak daha
iyi olmaz mıydı?” diye yazmıştı!
***
Bir başka gerekçe ise hazinenin simgesi olan “Kanatlı Denizatı” çalınmasıyla
bağlantılı! Demek ki Uşak Müzesi güvensizdi! O halde hazine Ankara’ya Anadolu
Medeniyetleri Müzesi’ne taşınmalıydı!
Bu gerekçe, eski milletvekili Bülent Akarcalı’nın bir soru önergesini
anımsattı. Hazine, 1996’da Uşak’a gitmeden önce Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde
sergilenirken 0.8 gram ağırlığında bir “altın kuş” kaybolmamış mıydı? Üstelik
hazinenin geri getiriliş anlaşmasında imzası bulunan dönemin Anıtlar ve Müzeler
Genel Müdürü Prof. Dr. Engin Özgen’in, konunun uzmanı olmayan arkeolog eşine
verdiği yayın hakkıyla kitap hazırlattığı bir sırada bu parçanın nasıl
kaybolduğunun hesabını Akarcalı sormuştu! Demek ki Anadolu Medeniyetleri
Müzesi’nde de güvenlik sorunu vardı!
Ayrıca bir-iki yıl önce koskoca Topkapı Sarayı’ndan bir Kuran çalınmamış
mıydı? Sarıgöl ilçesinden kaçırılan Marsiyas heykelini Nev York’ta bulduktan,
Manisa Müzesi’ne getirttikten sonra yine çalınmıştı! Sonra yine Ödemiş yolunda
buldurup yeniden müzeye kazandırmıştık. Demek ki sorun, yalnız Uşak Müzesi’nde
değil tüm müzelerimizdeki “güvensizlik” sorunuydu. Gerçek sorun, müzelerimizin
Nasrettin Hoca’nın türbesi durumunda oluşları değil midir?
***
Kaldı ki, hazine Türkiye’ye geldiğinde yayınlarımız üzerine Kültür
Bakanlığı’nın o yılki bütçesine 5 milyar lira ödenek konulmuştu. Bu ödenekle,
Uşak’ta hazinenin görkemine uygun olarak müze tasarlanacak, gerekirse uygun yer
kamulaştırılacaktı. Bir yıl sonraki bütçeye de müzenin yapımı için ödenek
konulacaktı. Böylece müze ile “yöre halkında tarihsel bilinçlenme yaratacak”;
kör bağırsak durumundaki, battaniye ve dünyanın gözdesi halıların yapıldığı bu
ilimiz hazineyle turizm alanında da uğrak yeri olacaktı.
Ne var ki hazinenin geri geldiğinde TV kameraları önünde boy gösteren dönemin
Kültür Bakanı Fikri Sağlar ve Genel Müdürü bu tasarımı izlemedikleri için, bu
ilk ödenek yanacaktı. Görkemli hazinenin bir gecekondu müzede sergilenmesi
sürecekti. Başlangıçta bana şilt veren bakan, daha sonra genel müdürü ile
birlikte dava bile edecekti!
ABD Başkanı -baba- George Bush’a “Hazinemizi geri istiyoruz” diye mektup
gönderen dönemin Uşak Sanayi Odası Başkanı Erhan Akçay’a karşılık, bugünkü oda
başkanları, milletvekilleri, belediye başkanı, aydınları bu işe ne derler
bilemiyorum! Neden yeni müzeyi düşünmezler? İnşallah “göç” haberi doğru
değildir!
|