Yalıtımla Hem Siz Kazanın...
Başkent Moda Günleri Marshall’la...
İSO 500 Listesinde İMSAD Üyesi...
İstanbul’un Rengine Karışın
Tüketicilere ‘kendilerine özgü bir yaşam tarzı’ öneren Marshall, kentsel standartların yükseltilmesi anlamında da İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesini destekliyor. Marshall, bu desteğini de ‘en renkli kültür başkenti İstanbul’ ifadesi ile somutluyor. Aslında renk burada bir metafor. Marshall Satış ve Pazarlama Müdürü Gökhan Erel,
/P> MesutT: İstanbul’un rengi üzerinde nasıl kafa yormaya başladınız? Neden kent ve renk? İstanbul’da gerçekleştirilen Dünya Mimarlık Kongresi’nde ‘İstanbul’un rengi’ konulu bir oturum yönetmiştim. Şu anda şikayetçi olduğumuz nokta, İstanbul’un renginin olmaması. Elbette bu bizim kanaatimiz; diğer dünya metropollerine bakın, onların da karar verilmiş bir renklerinin olmadığını göreceksiniz. Ama kimse New York’a ya da Londra’ya bir renk bulmaya çalışmamış. İstanbul’a gelenler, şehri bir dünya harikası olarak inceliyorlar. Özellikle mimarlar, şehirciler, İstanbul’a Türkiye’nin bir kenti olarak değil, bir dünya mirası olarak yaklaşıyorlar. Ama geldiklerinde bu güzelliklerin gömülü olduklarını görüyorlar. Yeşilköy’den kaldıkları otellere gelirken yol boyunca çarpık yapılarla karşılaşıyorlar; Golden Horn’u iyice çamura gömülmüş, Beyoğlu’nu ise değişmiş buluyorlar. Biz sürekli burada yaşadığımız için kanıksıyoruz. Aslında renk bir metafor; burada biraz da tırnak içinde algılanması gereken bir şey. İstanbul’a bir ‘gusto’ arandığını söyleyebiliriz. İstanbul’un kültürünün, simgelerinin ortaya çıkarılması isteniyor. Modernleşmenin her bir yana cam binalar dikilmesi olarak algılanmasına bir isyan. İstanbul’un renginden bahsettiğimiz zaman benim verdiğim cevap, Anadolu kültüründe bir kadının elbisesinde, eşarbında, şalvarında hangi renkleri görüyorsanız İstanbul’un renginin de o olduğu. Bana göre İstanbul’un rengi araştırılırken, aslında İstanbul silüeti, çizgisi araştırılmalı. MesutT: Bu bilinç size nasıl bir sorumluluk yüklüyor? Tarhi eserler konusunda son derece hassasız; bize gelen hiçbir projeyi geri çevirmiyoruz. İstediğimiz ama dahil olamadığımız projeler de cabası. ÇEKÜL Vakfı, bizim bu konulardaki iş ortağımız. Bir boya firmasının tek başına çıkıp, “Ben şu sarayı boyayacağım” demesi çok da sempatik değil. Biz, Marshall isminin o projede olduğunun gerçekten konunun ilgilileri tarafından bilinmesini istiyoruz. Kadıköy Çarşısı’nda yapılan çalışmadan, Kars’daki Ordu Caddesi restorasyonundan sonra, şimdi de ‘Türkiye’nin Kapıları’ başlığını taşıyan ve Türkiye’ye giriş yapılan sınır kapılarından hemen sonraki kasabalarda yapılması düşünülen restorasyon çalışmalarını içeren bir projede birlikteyiz. Geniş ölçekli, büyük bir proje. Marshall’ın İstanbul’a da Türkiye’ye de bakış açısı tarihidir, kültüreldir. İstanbul’un, Türkiye’nin yeteri kadar sivriltilmesi gereken cazip noktaları olduğunu biliyoruz; bu anlamda da ÇEKÜL Vakfı’yla birlikte yürüyoruz. MesutT: Siz bu senenin renk trendlerinden bahsederken, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin temaları olan ateş, su, toprak ve havayı düşündüm. Bu anlamda birlikte tematik bir çalışmanız oldu mu? İstanbul’un kültür başkentliği, herkesin severek içinde olmak istediği bir süreç. Biz, kültür başkentliği ile ilgili çalışmaları Boya Sanayicileri Derneği (BOSAD) üzerinden yürütmeyi tercih ettik. Attığımız ilk adım, bütün boya firmalarının pazarlama gruplarında kentle ilgili çalışmaları olanları buluşturmak oldu. İlk toplantımızı da yaptık. Bunları birer arama toplantısı olarak görmek gerek, elbette bir neticeye varılacak. MesutT: Bir öngörünüz var mı, ne gibi projeler çıkabilir bu arama toplantılarından ve işbirliğinden? Çok büyük bir proje; manevi boyutu kadar maddi boyutu da var. İstanbul’un ‘baştan aşağı renklendirilmesi’ demek, birkaç kişinin altından kalkabileceği bir iş değil. Bu noktada akla gelen ilk kurum belediyeler oluyor. Başkanla konuştuğumuz zaman, bizden projemizi istedi ve sonrasında mali yapıyı beraber oluşturalım ve gerekirse benim ekibim de dahil olsun dedi. Projenin kapsamı, kamuya mal olmuş binaların belli bir mimari program çerçevesinde BOSAD tarafından organize edilerek restore edilmesi; özel mülkiyetteki binaların da yine belli bir program çerçevesinde sübvanse edilerek boyanması. MesutT: Yerel yönetimlerin işbirliğinin önemine vurgu yapıyorsunuz. Aslında pekçok belediyenin de çeşitli zamanlarda yaptıkları benzer cephe güzelleştirme, boyama kampanyaları var. Çok komik buluyorum onları; bana western filmlerini çağrıştırıyorlar. Film platosu kurulur, ancak sadece cepheler vardır; binaların arkası yoktur. Biz, daha farklı bir projede olmak istiyoruz. Roma’da gördüğünüz bir bina dışardan baktığınız zaman da, içine girdiğiniz zaman da güzeldir. Bir arka sokağına çıkarsınız, orası da öyledir. 35 yıl önce gittiğim Barselona ile üç ay önce gittiğim Barselona arasında dağlar kadar fark görüyorum; ama planlı programlı bir çalışma da görüyorum. MesutT: Özellikle Beyoğlu’nda ve tarihi yarımadada bazı yenileme çalışmalarının yapılması gündemde. Bu projeler bir fırsat olabilir mi? Burada üç iş gücünün bir arada olması önemli: Belediye, boya firması ve ışıklandırma firması. Bizim, Galata Kulesi ve çevresini kapsayan bir projemiz var; içinde olduğumuz için bu kadar emin konuşabiliyorum. Işıklandırma için Phillips ile anlaştık, ayrıca Beyoğlu Belediyesi ile de görüştük. 2009 yılında burayı gece başka, gündüz başka güzel, örnek bir bölge haline getireceğiz.
|