Ayasofya Müzesi ve Aya İrini Kilisesi’nin altından Topkapı
Sarayı’na kadar giden yeraltı su yollarına ve dehlizlere ilk kez ulaşıldı.
Tarihi, milattan sonra 4. yüzyıla kadar giden ve Osmanlı döneminde İstanbul’a 10
yıl kadar yetecek su saklama kapasitesine sahip sarnıçlar, su yolları, kuyular
ve odalardan oluşan yapı topluluğu ortaya çıkarıldı.
İTÜ’nün 4 yıl önce Kültür Bakanlığı’nın
özel izniyle başlattığı, "Ayasofya, Arkeoloji Müzesi ve Topkapı Sarayı, Tarihi
Akrapol Bölgesi Sarnıçlar, Kuyular ve Su Sistemleri Araştırması"nda önemli
bulgulara ulaşıldı. İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü
Öğretim Görevlisi ve Araştırma Başkanı Dr. Çiğdem Özkan Aygün ile Proje
Danışmanı İTÜ Mimarlık Tarihi Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Filiz Özer,
İsviçre-Bern Üniversitesi Mimarlık Tarihi Enstitüsü’nden Prof. Dr. Bernd
Nicolai’nin de destek verdiği çalışmada ulaşılan son noktayı anlattı.
MS 4. yüzyıldan
Başkan Dr. Aygün, Ayasofya, Topkapı Sarayı
ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni de içine alan "akrapol" bölgesinde, zeminden
yaklaşık 2.5 metre aşağıda araştırmaya başladıklarını belirterek "Burada
kazı yapılması aslında imkânsız. Biz de Ayasofya’da hiçbir kazı yapmadan, sadece
yeraltı yollarını izleyerek, su yollarını takip ederek MS 4-5. yüzyılları
kapsayan yapılara, odalara ulaştık" dedi.
Topkapı'ya su
yolu
Ayasofya’da bilimsel çevrelerce varlığı
bilinen bir sarnıçta araştırma yaparken bilinmeyen dehlizlere ulaşıldığını
belirten Dr. Çiğdem Aygün, şu bilgileri verdi: "Su yolları ve dehlizlerin
Topkapı Sarayı’na ulaştığı noktaya geldik. Aya İrini yönünde, saraya giden su
yollarını bulduk. 70, 50 ve 100 santimetre çapında su yollarına ulaşıldı.
Ayasofya’nın güneybatı tarafında 11 metre, tam karşısında da 10 metrelik bir
kuyuya rastlandı. İçlerinde birer metre eksiğiyle temiz su bulunuyor.
Ayasofya’nın bahçesine denk gelen 9 kuyu daha var. Bu
alanda ilk ve tek çalışma yapıldı."
Bizans ve Roma döneminde kullanılan büyük su rezervlerine
ulaştıklarını söyleyen Aygün, sözlerini şöyle sürdürdü: "Aynı bölgede Osmanlı
döneminde de su depolarının kullanıldığını biliyoruz. Roma ve Bizans döneminde
yapılanlara Osmanlı döneminde de ilaveler yapılmış. 20 metre derinliğinde
dolapocağı olarak adlandırılan yapılar bunlar. Biz, dolapocağına ulaşan su
yollarına ulaştık. Buranın çapı 5 metre. Kanuni döneminde, Mimar Sinan’a imar
ettirilip Topkapı Sarayı’na Bozdoğan Kemeri gibi 40 çeşmeden su getiriliyor.
Topkapı Sarayı içerisindeki ağı ortaya çıkardıktan sonra bizim işimiz bitecek.
Sonrasına Arkeoloji Müzesi dahil olacak. Topkapı Sarayı’nın altındaki su
yollarına da ulaşacağız."
Dünyada yankı
Aygün, çalışmanın bütün dünyada, akademik çevrelerde yankı
bulduğunu, bu konuda Sorbone Üniversitesi’nde özel konferans verdiğini kaydetti.
2010 İstanbul Ajansı’nın bu haftaki gündemine projenin desteklenmesinin alınması
bekleniyor.
Ayasofya’da papaz mezarı kesinlikle
yok
Bilimsel çalışma yapan ekibi rahatsız eden bir durumu da Başkan
Aygün şöyle aktardı: "Bu grup, Ayasofya’nın altında dehlizlere tüple dalış
yapmış gibi bir hava yarattı. Tüple dalış mümkün değil. Biz bu kuyulara nargile
yöntemiyle daldık. Toplam 9 kuyu keşfettik. Papaz mezarı buldukları iddiası
asılsızdır. Biz böyle bir şeylere rastlamadık. Tarihsel kaynaklarda da böyle bir
şey yok. Ayasofya’da papaz mezarı iddiası bir şehir efsanesidir. Rahip
mezarları, kemikler yok. Çalışmayı biz yapıyoruz. 1 gün çekim yapan, sahip
çıkıyor."
Tarihi mimaride dönüm
noktası
Ayasofya’daki çalışmanın proje danışmanı
İTÜ Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Filiz Özer, çalışmanın
mimari açıdan çok önemli olduğunun altını çizerek şunları söyledi: "Bizans
dönemine kadar inen değişik katmanlar ortaya çıktı. Dehlizlerin Roma döneminde
yapıldığı ve Osmanlı döneminde kullanıldığına dair çok önemli izlere rastladık.
Değişik dönemlerin inşaat tekniklerini tespit etmek açısından çok önemli
ipuçları verecek. Bu duvarlara şimdiye kadar el değmemiş. Çok iyi şeyler ortaya
çıkacak."
|