Avrupa kamuoyu kültür başkentlerini duymaya alışmış olduğundan
Stockholm’ün ekolojik başkent seçilişi medyada
ve kamuoyunda yeterince yankı yaratmadı. Oysa ekolojik başkentlik, hak ederek
kazanılan bir unvan. Kültür başkenti unvanı gibi sırayla
herkese dağıtılan bir mavi boncuk değil.
Günlük konuşma diliyle söylemek
gerekirse, Stockholm ekolojik başkent ünvanını bileğinin hakkıyla
kazandı. AB Komisyonu bir şehrin çevre dostu
sayılabilmesi için ne gerekiyorsa Stockholm’de bulunduğunu saptadı. Ekolojik
başkent seçiminde en önemli ölçü olarak atmosfere zararlı sera gazı
salımının ne ölçüde azaltılmış olduğuna dikkat
ediliyor.
Stockholm bu konuda çok başarılı ve dünyaya örnek gösteriliyor.
1990’dan bu yana fosil enerji kaynaklarını bırakıp adım adım yenilenebilir
enerji kaynaklarına geçti.
Bu sayede sera gazı salımı Stockholm’de ülke
ortalamasının yarısına düşürüldü. Stockholm’ün bu başarısı şu kıyaslama ile daha
iyi anlaşılıyor: ABD ve Avustralya’da atmosfere sera gazı salımı kişi başına
yılda ortalama 20 ton, oysa bu miktar Stockholm’de 4 ton.
Peki
Stockholm’de bu nasıl başarıldı ?
Fosilden yenilenebilir
kaynaklara
1990’lı yıllarda çevre kirliliğinin insan hayatını
ciddi şekilde tehdit ettiği belli olmuştu.
"Sürdürülebilir yaşam"
kavramı da bu yıllarda gündemimize girdi. Bütün devletler değilse de,
hümanist politik geleneği olan ülkeler, sürdürülebilir yaşam için ne yapılması
gerektiği üzerine kafa yormaya, o yıllardan itibaren önlemler almaya
başladılar.
İsveç bu ülkelerin başında gelenlerinden biriydi. Fosil
enerji kaynaklarından vazgeçilip yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesine
karar verildi. 2050 yılında da fosil enerji kaynakları tamamen
bırakılacaktı.
Yeni yerleşim projeleri de sürdürülebilir yaşam anlayışına
göre biçimlendi. Stockholm’ün Hammarby Sjöstad semti bu anlayış
temelinde inşa edildi. Eskiden bakımsız bir sanayi bölgesi olan bu semt,
şimdi bütün dünyadan meraklıların ziyaret ettiği her şeyiyle ekolojik
bir mahalle. Bu mahallede ısınma ve aydınlanma için tamamen
yenilenebilir enerji kaynakları kullanılmakta.
Atıklardan enerji
elde ediliyor
Hammarby Sjöstad’da yeraltına
tüm atıkların yeniden dönüşümünü sağlayan bir altyapı sistemi kuruldu.
Organik çöplerin, kağıt cinsi maddelerin ve dönüşüme elverişsiz çöplerin
toplandığı bölümler oluşturuldu.
Bütün bu çalışmalarda estetiğe de dikkat
edildi. Zaten Mälaren gölüyle Baltık denizini bağlayan kanalın bir yakasına
kurulan bu modern mahalleye geniş pencereli, geniş balkonlu ve teraslı evleriyle
tam bir Akdenizi havası verildi.
Binaların yanısıra yapay kanalların
üstünden geçen küçük köprüler ve belirli noktalara yerleştirilen heykellerle
çevre estetiğine de özen gösterildi.
O kadar ki evlerin önünde çöp kutusu
yerine geçen silindir metal kutular bile ilk bakışta modern heykel hissi
yaratabiliyor. Oysa kapakları farklı renkte olan bu silindir kutular çöplerin
baştan itibaren ayrılmasına yarıyor ve günde iki kez hava basıncı sistemiyle
yeraltındaki boru sistemine boşaltılıyor.
Organik çöpler gübre üretim
merkezine gönderiliyor. Diğer çöpler de yakılarak imha ediliyor. Ama bu yakma
aşamasında elde edilen enerji, merkezi ısıtma sisteminde kullanılıyor. Atık
sıvılardan ise arıtma tesislerinde biyogaz elde ediliyor. Biyogaz evlerdeki
ocaklarda ve belediye otobüslerinde kullanılıyor.
Çevreci
yatırımlar ve ülke ekonomisi
Çöplerden yararlanma konusunda
örnek gösterilecek bir başka semt de Högdalen. Hammarby
Sjöstad ve Högdalen’deki gibi çevreci yatırımlarla
Stockholm’ün sera gazı salımı ülke ortalamasının yarısına düşürüldü.
Avrupa’da ekolojik başkent projesi Stockholm gibi
örneklerin özendirici olması için başlatıldı. Geçen yıl
yarışmaya 30’un üzerinde şehir katıldı. Stockholm
Avrupa’nın ilk ekolojik başkenti ünvanını kazanırken,
2011 için de Hamburg seçildi.
Stockholm
örneği, çevreci yatırımların hiç de zor olmadığını, uzun vadede de ülke
ekonomisi için daha faydalı olduğunu gösteriyor. Zaten insan sağlığı ve
sürdürülebilir yaşam için başka çare de yok.
|