İki köprünün kente büyük ve geri dönülemez etkileri oldu
Her iki köprü sonrasında yaşanan süreç İstanbul’daki arazi kullanımı ve ulaşım dinamiklerinin köprü inşa etmeyi, kısa süre sonra köprülerin kendi trafiklerini yarattıkları bir kısırdöngüye dönüştürdüğünü ortaya koyuyor. 1970-2010 dönemindeki nüfus ve boğaz geçişleri ile kentteki tüm araçlı yolculukların bir arada incelendiğinde, başta boğaz köprüleri olmak üzere, yapılan ulaşım yatırımlarının insan odaklı olmadığı ortaya çıkıyor. Her türden araçlı yolculuklardaki toplam artışla kent nüfusundaki toplam artışın paralelliğinin aksine, boğaz köprülerinden geçen araç sayılarındaki artışın çok yüksek değerler alarak, özellikle 2. köprü yapımından sonra artması, köprülerin özel araç trafiğinin artışına neden olduğunu ve insan odaklı bir ulaşım çözümü olmadığını İstanbul özelinde kanıtlıyor. 1990-2006 dönemi kentsel yerleşim alanı İlgili tüm bilim dallarında uzman akademisyenlerin de hemfikir olduğu 2 temel adımı atması gerekmektedir. 1. İstanbul’un tüm yaşam kaynakları (ormanlar, su havzaları ve tarım alanları) kuzeyde bulunması, bu alanların ve Boğaziçi’nin korunması amacıyla kent kuzeye doğru daha fazla büyümemeli ve Marmara Denizi’ne paralel, doğu-batı ekseninde çizgisel olarak büyümeli. 2. Boğaz geçişlerini en aza indirecek arazi kullanımı-ulaşım ilişkisi kurgulanmalı; iki yaka arasında daha dengeli bir nüfus ve istihdam yapısı oluşturularak, özellikle Anadolu yakasından iş amaçlı boğaz geçişlerini en aza indirecek, iki yaka arasındaki bağımlılıkların ortadan kaldırılmasını sağlayacak çok merkezli bir arazi kullanım politikası üretilmeli. Sonuç olarak, ilk iki köprü projesinin kente etkileri, ulaşım ve planlama anlamında her iki köprünün de çözümden çok yeni sorun alanları yarattığını doğruluyor ve daha kuzeyde yeni bir köprü yapılması seçeneğinin ideal bir çözüm olmadığını, hatta ulaşımdaki mevcut tıkanıklıkların ve karmaşıklığın bu seçenek ile daha da kötüleşeceğini ortaya çıkarıyor.
|